SEKİZ

36.5K 2.1K 435
                                    

"Aç aç ne işin var ki senin zatı orada,"  diye söylendi bıkkınlık içerisinde Aldemir. Elinde tuttuğu kocaman mavi brandanın diğer köşesi de Akif, Adil ve Emine'nin elindeydi. İftarın ardından dut yemek için dut silkelemeye karar vermişlerdi. Dallarda kuş gibi seken Gazâl, kimseye bırakmadan, 'ağaca ben çıkacağım'  diye önden çıkmış, patır patır tırmanmıştı. Aldemir’in bile çekinebileceği en yüksekteki dallara kadar uzanmış, aşağıdakilerin brandayı açmasını keyifle izlemişti. Şuraya geçin, şu dalın altına durun falan diye bir de bilmiş bilmiş tarif etmesi vardı ki...
Aldemir, yine başı döner de ağacın tepesinden yere çakılır diye korkmuyor değildi ama kız öyle bir koşmuştu ki tutabilene helal olsun. Birkaç azarlamış, birkaç kaş çatmıştı ama elbette ki bir faydası olmamıştı. Gerçi Gazâl hiç te o günkü gibi kötü durmuyordu, oruçlu olmasına rağmen yüzüne pembelik gelmişti, gözlerinden fer akıyordu. Ama Aldemir’in içi pek rahat değildi işte.

"Tamam, hadi salla yenge,"  dedi Akif. İyice germişlerdi brandayı.

Gazâl, tuttuğu dalı kuvvetlice salladı. Dutlar patırtı çıkararak yağmur gibi döküldü tuttukları brandaya. Ama bir tuhaflık vardı. Adil şöyle bir brandaya, bir yukarıdaki dala baktı.

"Yenge..." dedi, "Az daha kuvvetli sallayamıyon mu?"

Aldemir, bu sonucu Gazâl hevesle ağaca tırmanırken görmüş gibi olmuştu. Sırıttı.

"Tüm kuvvetimle salladım Adil.. Ama dur bi daha deneyeyim."  Gazâl bu sefer dalı tutmak yerine üzerinde çıktı, dala ayağıyla vurdu üç dört kez. Yine pek fayda etmemişti. Kız, mahcup bir şekilde somurttu ve baktı aşağı.

"Sallayamadım ya,"  dedi.

O vakit, Aldemir, erkek kardeşlerinin birbirine bakıp gülmemek için direnmelerini görünce daha fazla dayanamadı, püskürerek haykırdı.

"Yenge, senin etin ne budun ne ama ya..."  dedi Emine, dalların arasından kızgın bir şekilde abilerine bakan Gazâl'e. "Haydi in de abim çıksın. Artık silkeleyip gidelim, yavaştan başım ağrımaya başladı."

"Tamam, tamam iniyorum. Çıkan çıksın. Hıh."

Kız çıktığı gibi hoplaya zıplaya aşağı indi, kendini dutun dibine bıraktığında, Aldemir, elindeki brandanın ucunu işaret etti başıyla.

"Gel tut,"  diyordu.

Ramazanın üçüncü günüydü, Gazâl'in kitapları almasının üzerinden de tam dört gün geçmişti ve daha ikinci gün bitirmişti tüm kitapları. Aldemir ile bir çekişmedir tutturmuşlardı o vakit; adam 'sen hızlı hızlı okudun, hiç sindirememişisndir, sorduklarımı bilemezsin'  diyor, kız da 'ne demek sindirememişim, ben hayal kura kura okuyorum, ne yapayım yavaş okuyamıyorum, tez canlıyım işte'  diyordu. Evet Gazâl kesinlikle tez canlıydı. Şirin, kelebek gibi, zeki mi zekiydi. Aldemir onun sinirlence incecik sesiyle yükselmesini, kaşlarını çatmasını, çenesini sıkmasını pek seviyordu.

Dün Gazâl'e imtihan yaptı. Gece, ev halkı uyurken onlar gece lambasının eşiğinde konuşmuş gülmüş durmuşlardı bu imtihan işinde. Sonra çok ses çıkardıklarını fark etmiş, birbirlerini susturmuş, sonra tekrar ses çıkarmışlardı. Gazâl, içinde çoğalarak artan bir mutluluk duyuyordu. Mutluluk içinde yüzüyordu kaç gündür.
Geçmişti imtihanı. Ay'a Yolculuk'u alacaktı Aldemir bir dahaki kasabaya gidişinde.

Ramazan, Albaran evinin bereketlenmesine vesile olmuştu. Sahur sofrasının, iftar sofrasının başına otururkenki o heyecan, edilen dualar, hane erkeklerini teravihe gönderirkenki o güzel his... Gazâl, hâlâ anasının dizinin dibine yatışını özlüyordu özlemesine. Mustafa'ya namaz kılması, namazın özünü anlaması ve sevmesi için verdiği dersleri özlüyordu. Abisinin hafif sinirli oluşunu, oruca eziyet etmemek için sinirini tutmaya çalışmasını özlüyordu. Kendi evindeki Ramazanları özlüyordu elbette ama bu evdeki Ramazanları da pek sevmişti.
Artık araları neredeyse su geçirmez dereceye gelen görümcesiyle büyük bir huzur içinde sofrayı kuruyorlardı. Emine diğerlerini, Gazâl de Aldemir’i uyandırmaya gidiyordu. Aldemir biraz zor uyanan cinsten bir adamdı. Sofraya zamanında yetişmesi için, Gazâl taa sofrayı kurmaya başladığında uykusunu dağıtmak için onu çağırmaya da başlıyordu. En son adam, uyku mahmurluğuyla gelip sofraya oturuyor, kendinden beklenmeyen bir sakinlikle karnını doyuruyordu. Komikti bu halleri.

YarkıyısıWhere stories live. Discover now