GECE GÜNEŞİ | KUYU

4.5K 296 41
                                    

Kapatmıştı. Son sözünü söylemiş, telefonu suratıma kapatmıştı. Ben tek bir söz söyleyemeden kesip atmıştı.

Bu kadar mıydı?

Daha doğrusu... Buraya kadar mıydı?

Kalbimin sızladığını hissediyordum. Yaptığım şey yanlıştı biliyordum ama bu kadarını beklemiyordum. Artık benimle konuşmak istemiyordu...

Seven gitmezdi, değer veren gitmezdi. Oysa o ilk kavgamızda gitmişti. Beni yeteri kadar sevmiyordu.

Gözyaşlarımı yanaklarımda hissettiğimde kuma oturup bacaklarımı kendime çektim. İçimden deli gibi ağlamak geliyordu. Boşlukta hissediyordum, üşüyordum.

Burnumu çekerek bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. Onu kaybetmek çok acıtmıştı canımı, acıtmamalıydı. Öyle ya da böyle gidecekti Nil...

Omzumda bir el hissettiğimde irkildim. Yiğit endişeli gözlerle bana bakıyordu. Yanıma oturduğunda hafifçe gülümsedim ve gözyaşlarımı sildim.

"Ne oldu?"

"Kavga ettik, benimle konuşmak istemiyor artık."

"O kadar büyük müydü?"

"Onu tamamen unutmuşum, bana çok değer veriyor ve endişeleniyor. Oysa ben bir mesaj atmaktan acizdim. O da ona değer vermediğimi, hissetmek istemediği şeyler hissetmeye başladığını ve konuşmamamız gerektiğini söyledi." 

"Ne dedi ne dedi!" Yiğit irileşen gözleriyle bana baktığında anlamaya çalışıyordum.

"Ne oldu?"

"Senden hoşlanmaya başlamış, hatta aşık olmaya!"

"Saçmalıyorsun. Eğer sevmeye başlasaydı beni böyle ortada bırakmazdı." Umutsuzca çenemi dizlerime yasladım.

"Tam olarak söylememiş ama belli. Sana aşık olmaktan korkuyor. Sen onu kırdığında bir şeyler hissetmeye başladığını anladı ve konuşmayı kesti. Çok mantıklı." Şaşkınlıkla ona bakıyordum, haklı olabilir miydi?

"Cidden böyle mi olmuştur?"

"Kesinlikle. Sana tavsiyem köşeye çekilme. Eğer haksızsan özrünü dile, kendini affettirmeye çalış."

"Beni istemiyor ama."

"Neden olduğunu biliyorsun ama." Hafifçe gülümsedim.

"Tamam, eve gidince konuşacağım."

"İşte benim kızım!" Dediğinde kıkırdadım. Biraz daha sohbet muhabbet ettikten sonra ayağa kalktık ve bizim evin yolunu tuttuk, beni eve bırakacaktı. Aklımda Evran vardı ve kendimi çok mutsuz hissediyordum ama Yiğit'i kendi sorunlarımla boğmak istemiyordum. Aklıma anlatacağı şey geldiğinde ona döndüm.

"Bir şey anlatacaktın bana." Dudaklarında tekrar o buruk gülümseme belirirken bana yandan bir bakış attı.

"Hoşlandığım çocuk başka biriyle sevgili, klasik bir durum işte!"

"Ne zamandır hoşlanıyorsun?"

"Yaklaşık 2 senedir." Kaşlarım çatılırken ona döndüm.

"Neden ona söylemedin?"

"Gey olduğunu bilmiyordum, sonradan öğrendim." Kötü bir durumdu. Eğer bilseydi önceden ona açılabilirdi ve şu an sevdiğiyle olabilirdi.

"Üzüldüm..." diye mırıldandım mutsuz sesimle.

"Ben de sana üzüldüm." Berbat bir haldeydik. Yiğit bir kolunu omzuma atarak sarhoş gibi sallanmaya, efkarlı bir şarkı söylemeye başladı.

"Vurgunum, yorgunum... Senin yoluna, ölürüm ben!" Kıkırdayarak belinden tuttum ve şarkıya beraber devam ettik.

"Vurgunum, yorgunum... Senin yoluna, ölürüm ben!" Boş sokaklarda sesimiz yankılanıyordu. Bir yandan gülüyor bir yandan sarhoş taklidi yapıyorduk. Evimin önüne geldiğimizde ona döndüm.

"Numaranı ver bakayım," Telefonumu çıkarıp arama yerine girdim ve Yiğit'e uzattım. Numarasını tuşlayıp kendini kaydetti ve geri uzattı.

"Tanıştığıma çok memnun oldum Nil, uzun zamandır böyle güzel vakit geçirmemiştim." Benimle olmaktan keyif almıştı! Kocaman gülümseyerek ona sarıldığımda o da kollarını sırtıma doladı.

"Benim bir şey söylememe gerek yok sanırım..." dediğimde güldü ve saçlarımı karıştırdı.

"Ne zaman istersen yaz, yarın akşam da görüşürüz zaten." Başımla onaylayıp demir kapıyı açtım.

"İyi geceler!" Dediğimde gülümseyip el salladı. Bir yanım kırgınken bir yanım çok mutluydu. Ona el salladıktan sonra sessizce eve girip odama çıktım. Telefonumu yatağa fırlatıp kısa bir duş aldım, ardından hızlıca giyindim ve yatağa yattım, çok yorgundum.

Telefonumu elime aldığımda kalp atışım hızlandı, ya beni engellediyse? Titreyen parmaklarımla WhatsApp'a girdim. Konuşmadan önce attığı mesajlar duruyordu.

"Ne yapıyorsun bakalım güzelim?"

"Neden yazmıyorsun, bir işin mi var?"

"Nil?"

"Pekala... Eğer konuşmak istemiyorsan söylemen yeterli."

"Telefonlarımı da açmıyorsun."

"Nil iyi misin, korkmaya başlıyorum."

"Şu siktiğimin telefonunu aç artık!"

Önce sakin başlayan mesajları zaman geçtikçe korkuya, sonra da öfkeye dönmüştü. Dudağımı kemirip mesajları tekrar okudum, son görülmesi iki dakika önceyi gösteriyordu. Derin bir nefes alıp klavyeye bastım.

"Evran?"

Çok yaratıcı Nil, gerçekten!

"Benimle konuşmak istemediğini biliyorum ama yine de yazacağım. Senden bu kadar kolay vazgeçmemi bekleme."

"Haklıydın, senin endişelendiğini biliyordum ve bir mesaj atabilirdim. Kötü bir niyetim yoktu, sadece arkadaş edinmek istedim. O an aklıma hiç gelmedi, çok üzgünüm."

"Sen benim için çok özelsin, her zaman da öyle kalacaksın. Ben seninle konuştukça mutlu oluyorum, sana senden daha çok değer veriyorum ben. Evran benim hayatımda başka biri yok, hiç olmadı. Ben yalnızlığın ne demek olduğunu iyi biliyorum. Karanlık bir kuyunun en dibinde otururken sen elini uzattın bana, sen çıkardın o kuyudan. Değer görmeyi senden öğrendim ben, bir mesaja gülümsemeyi, sabah kalktığımda heyecanla telefona bakmanın ne demek olduğunu sen öğrettin bana."

"Ne olur Evran. Beni tekrar o kuyuya itme..."

Ağladığımı fark edememiştim. Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatıyor, usulca süzülüyorlardı. Elimle ağzımı kapattığımda dudaklarımdan bir hıçkırık kaçtı. Onu kaybetmek istemiyordum. Onsuz yaşamak bile istemiyordum. Kendimi bu hale getirdiğim için acizin tekiydim. Baştan biliyordum böyle olacağını ama tutamamıştım kendimi, olmamıştı.

Evran çevrimiçi olduğunda gözyaşlarımı sildim, mesajlarımı okuyordu. O okudukça ben daha çok ağlıyor, acizliğime lanetler okuyordum.

Yazıyordu. Bana cevap verecekti. Kötü bir şey yazmaması için dualar ettim. Kalbim sızlıyordu, nefes alamıyordum. Acı çekiyordum ve buna engel olamıyordum.

"Fazla abarttım, biliyorum. Sadece senin için çok endişelenmiştim."

"Ve biraz da kıskandım, yalan söylemeyeceğim."

"Sana, seni silip atamayacak kadar çok değer veriyorum Nil."

Ağlamam sessiz iç çekişlere dönerken attığı mesajı buğulu gözlerle okudum. Son mesajıyla birlikte kalbimde yine o kıpırdamalar oluşmuştu. Ardından titreyen ellerimle bir mesaj yazdım;

"Silme Evran, ben hep senin güneşin olmak istiyorum."

"Sen hep benim güneşim olacaksın Nil."

On yedinci bölüm sonu.

'Karanlık bir kuyunun en dibinde otururken sen elini uzattın bana, sen çıkardın o kuyudan.'

GECE GÜNEŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin