11

114 18 7
                                    

Yeni bir güne gözlerimi açmak istemiyordum. Bileğimde hissettiğim acıyla yüzümü buruşturarak gözlerimi açtım. Sağ bileğime baktığımda saat gibi bir şey takılmış olduğunu gördüm. ''Lee Minho da uyandığına göre, herkese günaydın.''

Aynaya bakmasam bile gözlerimin şiş olduğunu hissedebiliyordum. Bıkkın bakışlarımla kafamı kaldırdım. ''Buradan çıkmak için tek yapmanız gereken son şey, birbirinizi öldürmek. Bileğinizdeki şeyler ise...'' Bunu demesiyle beraber bileğimde takılı olan saate baktım. Kırmızı yazılar kendisini tekrarlıyordu. ''Üzerinde yapmanızın yasak olduğu şeyler yazıyor. İsterseniz kimseye göstermeyin, isterseniz de gösterin. Fakat yazılan şeyi yaptığınız an ve bileğinizden çıkarmaya çalıştığınız an içindeki zehir vücudunuza enjekte edilir ve saniyeler içinde ölürsünüz.''

Derin bir nefes vererek yazan şeye baktım. 'Koridorda koşmak yasak.' Sinirle güldüm ve derin bir nefes verdim. Yanımdaki yatakta oturan Hyunjin de kendininkisini okuduktan sonra bana baktı. Birkaç saniye bakıştık. ''Sende ne yazıyor?'' dedim.

''Boş ver.''

Ne kadar merak etsem de üstelemedim. ''10 dakika içinde herkes yemekhanede olsun.'' Ayağa kalkıp kıyafetlerimin olduğu dolaba gittim. İçinden bir hırka çıkarıp üstüme geçirdim ve Hyunjin'in yanıma gelmesini bekledim. Hyunjin yanıma geldikten sonra kapıyı açtım ve odanın dışına çıktım. O sırada diğer taraftan gelen Taehyun ile yollarımız kesiştiğinde gülümsedim. ''Günaydın.''

''Gün aymadı.''

Kafamı sallayarak dediğini onayladım. ''Maalesef.'' Birlikte yemekhaneye inerken kalan tek tük kişi sayısını hesaplamaya çalıştım. Derin bir nefes alarak yemekhanenin kapısını açtım. İçeri geçip büyük masanın etrafındaki sandalyelerden birisine oturdum. Masanın etrafındaki sandalyelerden kaç kişi kaldığımızı saydım. Bütün sandalyeler dolduğunda birisi ortaya laf attı. ''Bence hepimiz birbirimize ne yasağımız olduğunu söylemeliyiz.''

''Saçmalama Seonghwa.'' dedi yanındaki kişi. Hyunjin masaya yaklaştı ve gözlerini kısarak konuştu. ''Herhalde yasağını yapmayacağından çok eminsin. Hepimizin zayıflıklarını öğrenerek buradan tek başına çıkmayı düşünüyorsun.'' İsminin Seonghwa olduğunu öğrendiğim kişi afallamış bir şekilde Hyunjin'e baktı. ''Hayır, hayır. Öyle değil.''

Masadaki herkes arasında konuşmaya başladı Seonghwa'yı takmadan. Kafamı çevirip Hyunjin'e baktığımda ne kadar ciddi olduğunu görmüştüm. ''İlk defa seni bu kadar çok ciddi görüyorum.'' Hyunjin de benim gibi kafasını çevirerek bana baktı bir süre. Bir şey demeden kafasını geri önüne çevirdi. ''Konuşacak bir şey yoksa kalkıyorum.'' dedi Hyunjin sandalyesini geriye iterken. Kolumdan tutup beni de kaldırdı ve çıkışa kadar sürükledi. ''Neden gidiyoruz?''

''Ne konuşacaktık ki sanki onlarla beraber?''

''Haklısın...'' dedim merdivenlerden çıkarken. Odaya gidene kadar hiçbir şey konuşmamıştık. Odaya girdiğimizde kapıyı kilitledi Hyunjin. ''Ne yapıyorsun?''

''Kimse girmesin diye. Özellikle Taehyun.''

''Taehyun neden?''

''Ona güvenmiyorum.''

''Neden?''

''Güvenmiyorum işte.'' dedi Hyunjin balkona çıkarken. Peşinden balkona çıktım ben de. Aşağıya baktığımda herkesin havuza doğru ilerlediğini gördüm. Birkaç kişi havuza girip birbirlerine su atmaya başladıklarında birisinin bundan kaçındığını gördüm. ''Şunu görüyor musun?''

''Evet, suya dokunması yasak.''

''Ne? Sen nereden biliyorsun?''

''Yanıma oturmuştu. Çok terlediği belliydi. Bu kadar terleyen bir insan ya su içer ya da yüzünü yıkar. Şimdi de yapılan su savaşındaki suların kendisine gelmesinden korkuyor. Belliydi.''

''Vay canına.'' Etkilenmiş şekilde Hyunjin'e bakıp, bakışlarımı geri havuza çevirdim. ''Hadi, sen de gelsene!!''

''Yok, teşekkürler.''

Havuzdan çıkan iki kişi sarı saçlı çocuğa doğru koşuyordu fakat sarı saçlı çocuk da onlardan kaçıyordu. En sonunda ayakları birbirine takılıp düşmüştü. İki kişi, sarı saçlı çocuğu sallayıp suya fırlattılar. Çocuk yüzüstü şekilde suyun üstünde kaldı ve hareket etmedi. ''Hey ne oluyor?''

''Böyle bir ortamda havuza girmek istemişler, ne bekliyorlardı?'' dedi Hyunjin kafasını iki yana sallayarak. Daha fazla bakmayarak arkasını dönüp odaya girdi Hyunjin. Havuzdan hızla çıkmaya çalışanlara bakıp ben de içeri girdim. Açıkçası Hyunjin'den biraz korkmaya başlamıştım ve bu kilitli odada kendimi güvende hissetmiyordum. ''Buradan beraber çıkalım tamam mı?'' dedi Hyunjin serçe parmağını uzatırken. Gülümsedim ve serçe parmağımı, serçe parmağına doladım. ''Tamam.''

''Söz ver.''

''Söz. Sen de söz ver.''

''Söz veriyorum.'' dedi Hyunjin gülümserken. Ardından sarıldı.

''Neden herkes yemekhaneden ayrıldı?'' dedi mikrofondaki kişi sesini üzgünmüş gibi yaparak. Hyunjin'den bedenimi ayırdım fakat kollarım hala ona sarılıydı. ''Vay be... Havuza gideceklerini duyunca engellemedi.''

''İnsanların ölmesi hoşuna gidiyordur.''

''Herkes yemekhaneye! Yemek zamanı.''

Derin bir nefes verdi Hyunjin. Elimden tutarak kapıya yürüdü tekrardan. ''Yürümekten yoruldum.'' dedim gülerek. Güldü sadece ve bir şey demeyerek aşağıya indi. ''Bunları ne zaman yapmışlar? Az önce yemek kokusu yoktu.'' diye sordu Hyunjin. Alt dudağımı sarkıtarak bilmediğimi belirttim. Bu sefer büyük daire bir masa yerine küçük masalar konulmuştu. Hyunjin ile bir tanesine oturup yemeğin gelmesini bekledik. Bir anda birisinin sandalyeyi yere fırlatmasıyla o tarafa baktım hemen. Eline bıçak almış bir şekilde gözyaşı akan gözleriyle odadaki insanlara bakıyordu. Bakışını bende durdurduğunda kaşlarını çattı ve kolunu havaya kaldırıp bana koşmaya başladı. Korkudan sandalyeden düşüp geri gitmeye başlamıştım. Fakat elinde bıçak olan kişi yere serilmişti. Derin bir nefes alarak titreyen bacaklarımla ayağa kalktım. Hyunjin elini uzatarak kalkmama yardım etmişti.

''Riki, bıçak kullanma yasağını çiğnediği için, öldü.''

''Ucuz kurtuldun.'' dedi Hyunjin bana sarılırken. Bugünkü yemeği düzgün yiyebileceğimi sanmıyordum.

the hotel - minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin