2. SAVAŞIMIZA

340 180 3.6K
                                    

Keyifli okumalar dilerim.

David Kushner, Daylight ♪










"Baba uyan."

"Anne?"

"Ölmeyin!"

"Ayağa kalk kardeşim, gökyüzünü izleyelim yine, beraber..."

Etrafta gözüm gezmeye devam ederken fısıltılar beni ağırladı. Çattığım kaşlarımla beraber fısıltılar üst üste gelmeye devam etti ve ben de gözlerimi kapatıp onlarla yüzleşmeye çalıştım. Kaçamazdım, kaçmak imkansızdı.

"Kaçamazsın Almira." Bu babamın sesiydi. Onu annemin sesi takip etti ve en son kardeşimin sesi...

"Kaçma güzel kızım, savaş."

"Savaşımıza abla, savaşımıza. Bu yıldızlar savaşımıza ithafen parlıyor."

Kaçamıyorum. Ne düşüncelerimden ne yaralarımdan ne de geçmişimden. Kaçamıyorum baba, kaçamıyorum ama bu kalabildiğim anlamına da gelmiyor. Ben kaçmak ve kalmak arasında belirsiz bir çizgideyim. Savaşıyorum anne, savaşıyorum ama gücüm yetersiz kalıyor. Ayakta kalmaya gücüm yetmiyor artık. Tükendim, yenilginin zaferindeyim. Savaşımıza ufaklık, savaşımız için yıldızlar hâlâ parlıyor. Bir gün yıldızlarım sönerse savaşı kaybetmişim demektir.

"Ölüyorum!"

Kendi sesim de beynimi kemiren, ruhumu ele geçiren bu fısıltıların arasına katıldı. Ölüyordum. Evet, ölüyordum ve bunu hiç kimse görmüyordu.

"Yıldızlar söndüğünde kimse kalmayacak."

Yıldızların sönmesi, benim hayatımın sönmesi demekti. Her ölümü yıldızların sönmesine benzetirdim. Biz insanlar yıldızlar gibiyiz. Bir gün söneceğiz, sönüşümüze de ölüm diyeceğiz. Kimse anlayamaz sönmeden bu soğuk kaldırımı. Yok ki çaresi. Hem neyine lazım olacağım bu dünyanın? Olsam da olur, olmasam da. Sadece sonumu görmek istiyorum ve sarıyorum başa.

"Sar başa!"

Fısıltılar canlılığını kaybedince bende, dünya ile aramdaki perde kalktı. Tekrar bağlandım Edward'a, Brendon'a, Carrie'ye ve Rana'ya. Gözümü teker teker hepsinde gezdirip yola döndüm, çimenlerin arasındaki karahindibalara değdi gözüm.

Karahindibaları biliyor musunuz? Hani böyle çayırın ortasında bir tane bulunca yeşil sapından koparırdık. Tüm gücümüzle üfleyip ucundaki küçük şeyleri rüzgarda savurturduk. Uçarak bizden uzaklaşırlardı, bizde sadece sapı kalırdı. Hatırladınız mı? Hayat bir noktada karahindibaya benziyor. Ucundaki küçük ayrıntılarız biz. Rüzgar gelince oradan oraya savruluyoruz. Beni de bu üç kişinin yanına savurdu. Görünüşe bakılırsa Edward'ı da bana savuruyordu.

Yolda ilerlerken Edward'ın bana daha da yaklaştığını fark ettim. Adam beni salmak bilmiyordu. Bir yandan da bu hoşuma gitmeye başladı. Sinirlenmesi kadar eğlenceli bir şey yoktu şu an. "Almira?" Sesinden sonra yerimde durdum. "Bak, tekrar diyorum, eve gitme fikrini yok edelim." diyerek beni ikna etmeye çalıştı.

PANZEHİR AKTİFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin