2, karmaşalar

68 9 10
                                    

Yere bastığımı hissetmeyecek kadar mutlu olduğum bir anın içindeydim. Etrafımı saran karlar bile düşürmüyordu beni çünkü artık yalnız değildim. Daha önce hiç yalnızlık çekmemiş olan anlayamazdı bu duyguyu. Kocaman dünyanın tam ortasında durup görünmez olmak pek de kolay değil o yüzden yanınızda hissettiğiniz bir nefes bile, ortasında yalnız durduğunuz o dünya kadar mutlu edebilirdi sizi.

Karşımda durmuş bana bakıyordu. Bana gelirken önce boynuzları görünmüştü bembeyaz ormanın içinde. O olduğunu hemen anlamıştım. Yaklaştıkça yerimde duramadan sağa sola doğru zıplamaya başlamıştım. Sık tüylerinin üzerinde minik minik kar taneleri vardı. Belli ki gelirken birkaç kuşun kanat çırpışı zaten yağmış olan karı tekrar yağdırmıştı, onun üzerine.

Bir iki adım yaklaşıp burnuyla dürttü beni. Sıcacık nefesini hissetmek bile ısıtmıştı beni. Ona doğru baktığımda ileride bir yeri işaret ettiğini gördüm. Dikkatimi çektiğini anlayınca önden yürümeye başladı. Peşi sıra takip ettim bu hayatta yanımda olan tek arkadaşımı. Uzun olmayan bir yolculuktan sonra beni bir gölün kıyısına getirdiğini fark ettim. Önce birlikte biraz su içtik. Burunlarımız ıslanınca kurulanmak için birbirimize sürtündük ve uzun süre gölün kıyısında kendimizce birçok şey paylaştık. Sanırım artık özel bir mekanımız vardı.

🦌

Jisung ile çalışmaya başlayalı çoktan bir hafta olmuştu. Bazen akşamları metro durağında karşılaşıyorduk ama ikimiz de konuşmadan yan yana durup metronun gelmesini bekliyor gelince de aracın içinde farklı yerlere savruluyorduk. Onu sabahları görmek zordu ama her öğle arasında yemekhanede karşılaşıyor ve bu defa daha cesur olup selamlaşıyorduk. Arada yemeğimi onun masasında yesem bile genelde sessizce yemeğimizi yemekten başka pek bir şey yapmamıştık ki tanıştıkları ilk gün birbirleri üzerinde çok iyi bir izlenim bırakmadıkları için Chan ve Changbin'den de kaçtığını fark etmişitim ve doğal olarak benden. Benden kaçmasının spesifik bir yanı olmadığını düşünmeme rağmen içerlediğim oluyordu bu durumu. Kendimi çok anlamsız bir şekilde duygusal olarak ona yakın hissediyordum. Bazen öyle anlar oluyordu ki bana öyle bir bakıyordu ki sanki aradığım tüm soruların cevabını biliyordu. Sanki benim aradığım şey onun da bir türlü bulamadığı bir şeydi ya da Chan'ın deyimiyle ben bu aralar fazla duygusaldım. Changbin'e göre ise antropoza giriyordum ama yok öyle bir şey. Bazı anlarda bu iki aşığın benim hakkımda konuştuklarını başka biri duyacak diye ödüm kopuyordu.

"Akşam arkadaşlarla eğlenmeye çıkacağız, sen de gelsene Minho."

Changbin kalçasını masama yaslamış elindeki kağıtları incelerken sormuştu. Açıkçası akşam için daha iyi bir planım yoktu ama 'arkadaşlar' dediği insanların yanında sevgilileri olacağını biliyordum. Yani gidersem tek başıma bir köşede elimde biramla sabahlayacaktım ki bu istediğim bir şey değildi.

"Yok ben gelmeyeyim."

Cevabım üstüne bu defa masamın önündeki koltukta oturup hiçbir şeyle uğraşmayan Chan devreye girdi.

"Dur tahmin edeyim, çünkü gece kanepen ve televizyonunla randevun var, değil mi?"

Dalga geçe geçe gülüşen ikiliye diyecek bir şey bulamayınca gözlerimi devirip kafamı soluma çevirdim, onlardan en uzak noktaya yani. O sırada otoparkın içinde, kolonların arasında duran Jisung'u fark etmemle bakışlarım sabitlendi. Çantasını önünde iki eliyle sıkı sıkı tutmuş binanın kapısına doğru bakıyordu. Uzaktan küçücük görünen bedenini iyice kamufule etmiş gölgelerin arasında neredeyse görünmüyordu ama ben görmüştüm. Yüzündeki ifadeyi çok seçemesem de yemekhaneye girdiği andaki gibi bakıyordu sanki. Ürkek, güvenmez ya da endişeli. Belki de bunların hiçbiri değildi, belki de yalınızca bizi sevmiyordu. Zaten şimdilik bu merkezdeki görevi geçiciydi, isterse, istersek kalabilirdi ama günden güne ona hitaben söylenen sözler (her ne kadar yüzüne söylenmese de) onu burada tutmaktan çok tutmamak için sebepler sunuyordu. Bunu istemezdim, Jisung işini iyi yapıyordu, benden bile iyiydi. Hiçbir detayı atlamıyor, normalde daha önce gelen kalite denetçilerinin kafasına göre yaptığı şeyleri bile didik didik edip muhatabına sormadan hiçbir şeyi belgelemiyordu. Günün sonunda ortaya çıkan çalışmasına göz atmıştım da bu zamana kadarki en temiz iş olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bunlardan öte bir sebep daha vardı tabi. Henüz ne ona ne de kendime söylemiştim bunu. Gerçi söylesem içim daha rahat olabilirdi çünkü Jisung ne düşünüyorsa çat çut söylüyor ve karşısındaki ne hissediyor o an için bunun empatisini pek yapamıyordu. Kötü niyetinden olduğunu sanmasam da belki de insanları kendinden uzak tutmak için kullandığı silahıydı bu. Sonuçta ne olursa olsun onunla konuşmak zordu hele ki duygularla alakalı konular işin içine girerse büyük ihtimalle reddedilirdim.

body and soul, minsung ✓Where stories live. Discover now