KIŞ GÜNEŞİ | RESİM

3.2K 198 183
                                    

Nil Beylice;

Yaptığım resmi bir kenara bırakarak hafifçe gülümsedim. Yine güneşi andıran bir resimdi ve sarı boya yüzüm de dahil her yerimdeydi.

Saatlerdir çizim yaptığım için belim feci ağrıyordu. Parmaklarımı esnetip ayağa kalktım ve diğer tuvallerin yanına koydum.

Resim sergisi için çizmem gereken üç resim daha vardı. İçim içime sığmıyordu, hala kendi sergim için resim çizdiğime inanamıyordum. Bir hayalin daha gerçekleşiyor Nil...

Telefonum çaldığında ayağa kalkıp komodinime ilerledim ve telefonu elime aldım. Çağlar arıyordu, yüzümde oluşan gülümsemeyle telefonu açıp kulağıma yasladım.

"Efendim Çağlar?"

"Ne yapıyorsun güzelim?"

"Hımm, çizim!"

"Doğru ya, sergi!"

"Nasıl unutursun ya?"

"Şaka yapıyorum... Nasıl gidiyor?"

"Yorucu ama güzel. İki üç resim daha çizdim mi tamamdır. "

"İki üç resim çizmek kolay değil biliyorsun."

"Biliyorum, aklımda birkaç şey var. Biraz dinleneyim de devam edeceğim."

"Ben seni meşgul etmeyeyim, kolay gelsin sana prenses."

"Teşekkür ederim, görüşürüz!" Telefonu kapatıp gülümseyerek yatağa oturdum. Resim sergim olacaktı !

Yiğitle buluşmam gerekiyordu. Üstüme baktıktan sonra iyi olduğuna karar verip kısa sürede hazırlandım ve evden çıktım.

Her zamanki bana ilerlerken yine kalbime ağırlık çökmüştü. Buraya her geldiğimde olduğu gibi kalbim sıkışmaya, ellerim soğuk soğuk terlemeye başlamıştı.

Bugün ki biraz daha fazlaydı. Çünkü bugün tam iki sene dolmuştu. O burada olmalıydı ve onu görmek şu an isteyeceğim son şeydi.

Neticede beni unutmuş olan, mesajıma cevap vermeyen oydu.

Düşüncelerimi bir kenara bırakıp banka oturdum. Yiğit birazdan burada olurdu. Üniversiteden dün dönmüştü, onu gerçekten çok özlemiştim.

"Nil?" Yiğit 'in sesini duyduğumda hızla ayağa kalkıp ona döndüm. Kocaman gülümsemeyle bana bakıyordu.

"Yiğit!" Kollarını açtığında hızla ona koşup üstüne atladım. Kahkaha atarken kollarıyla beni sıkıca sarmıştı.

"Ya çok özledim seni!" Etrafında döndürürken düşmemek için koala gibi sarılmıştım.

"Zayıflamışsın sen bak, döveceğim seni. Hadi yemek yemeye gidiyoruz." Ayaklarım yere değmiyordu, Yiğit cümlesinden sonra benimle yürümeye başladığında güçlü bir kahkaha attım.

"Tamam indir, yürürüm ben." Yiğit beni indirdiğinde koluna girdim ve beraber yemek yemeye gittik.

Beş dakikanın ardından bir kafeye oturmuştuk. Siparişlerimizi verdikten sonra mutlulukla birbirimize baktık.

"Ee ne yaptın, anlat bakalım?" Dedim heyecanla. Yiğit'in yüzü biraz düşmüştü ama hemen kendini toparlayıp bana baktı.

"Bir sürü arkadaş edindim." Bu sefer yüzü düşen bendim.

"He beni aldattın yani, birde açık açık söylüyor!" Dediğimde Yiğit gülerek saçlarımı karıştırdı.

"Sen benim kardeşimsin Nil." dediğinde yumuşamıştım.

"Eh, öyleyim tabi."

"Lan bir insan bir sene de nasıl bu kadar güzelleşebilir. Ben hala maymuna benziyorum!"

Kahkaha atıp arkama yaslandım. Gerçekten bir senede çok değişmiştim. İyi anlamda bir değişimdi. Hala zayıf ve minyon olsam da spor yaptığım için vücudum sıklaşmıştı.

"Saçmalama, çok yakışıklısın."

"Hala saçlarını kesmemişsin."

"Asla kesmem!" Diyerek saçımı tuttuğumda Yiğit sırıttı.

"Aman, kesme zaten çok güzeller. Bu arada Nehir nerede, geldi mi ?"

"Bu akşam inecekmiş, gelir yanımıza. Sen de bir şeyler var gözümden kaçmadı. Anlat bakalım ne oldu?"

"Volkanla ayrıldık. "dedi Yiğit bir çırpıda. Gözlerim irileşirken şaşkınlıkla Yiğit'i baktım.

"Ne, ciddi misin! Neden?"

"Aldattı beni. "dedi sinirle.

"Dalga geçiyorsun, Volkan yapmaz böyle bir şey."

"Bir çocuğa sarıldığını gördüm, ayrıca o ara benimle buluşması gerekiyordu."

"Arkadaşı olamaz mı?"

"Aynı üniversitede ve aynı sınıftayız, bütün arkadaşlarımız ortak ayrıca aynı evde kalıyoruz. Bilmediğim bir arkadaşı yok."

"Dinledin mi peki?"

"Hayır, dün oldu zaten. Atladım otobüse geldim. Arıyor ama açmıyorum."

"Bence dinlemelisin, mutlaka bir açıklaması vardır. Volkan öyle bir adam değil." Yiğit rahatsızca arkasına yaslandı ve limonatasından bir yudum aldı.

"Bilmiyorum, sinirim geçsin konuşurum. Sen ne yaptın anlat." Yüzümde oluşan kocaman gülümsemeyle Yiğit şaşkınca bana baktı.

"Yoksa..."

"Evet!" diye bağırdım mutlulukla. Yiğit sevinçle kahkaha atıp yanıma geldi ve bana sarıldı.

"Of ya sonunda olacağını biliyordum!"

"Oldu!"

"Barışacağınızı biliyordum, hani nerede Evran?"

"Evet! Ne? Dur... Hayır!" dedim Yiğit'i hafifçe ittirerek.

"Ne oldu?"

"Ne Evran'ı? Ben resim sergisinden bahsediyordum." Dedim göz devirerek.

"Of Nil! Ben de şey sanmıştım..." dedi ve geri yerine oturdu.

"Sevinmedin mi?" dedim mutsuzlukla.

"Hayır... Hayır bebeğim, çok sevindim. Ne bileyim aklıma direkt Evran geldi." Gözlerimi kaçırarak hamburgerimden bir ısırık aldım.

"Bunu konuşmak istemiyorum. "

"Kaç bakalım..." diye fısıldadı Yiğit.

"Duydum." diye mırıldandığımda Yiğit omuz silkti.

"Duy zaten. İki sene oldu kızım. Niye hala konuşmuyorsun bu konu hakkında?"

"İstemiyorum çünkü, bitti gitti."

"Nil seni tanıyorum, bitmedi."

"Yiğit..." dedim uyarır bir sesle.

"Hem zaten çok saçma bitmişti. Böyle olmamalıydı."

"Yiğit."

"Bence Evran da hala seni seviyor. Masallardaki gibi bir aşk yaşamıştınız. Hem sen hala onu sevi-"

"Yiğit! Sus artık, sus!" dedim elimdeki çatalı sertçe tabağa bırakırken. Yiğit şaşkınca bana bakarken dolu gözlerimle sinirli bir şekilde devam ettim;

"Evet seviyorum, deli gibi seviyorum hem de! Gittiğinde ölümden döndüm ben, neler yaşadığımı çok iyi biliyorsun. Yazdım ben ona, cevap bile vermedi, anlıyor musun? Evran yok artık, bundan sonra da olmayacak. Gelse bile hiçbir şey aynı olmayacak, çünkü ben, beni yarı yolda bırakan bir adamla olmam." Ardından daha sakin bir sesle devam ettim;

"Ben buna alıştım, sen de alışsan iyi edersin..."

Elli ikinci bölüm sonu.

'O burada olmalıydı ve onu görmek şu an isteyeceğim son şeydi.'

GECE GÜNEŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin