üçüncü bölüm

505 62 172
                                    

okurken yorum atmak aklınıza gelmiyor, biliyorum ama gelirse atın teşekkürler💕

"Kanatları kırık kelebek; Benim olmak için ne kadar beklemem gerek?"

-

Yüzümdeki elini çekerken gözümü kırpmadan baktım griliklerine. "Benim sana ihtiyacım yok çünkü beni bu duruma tam olarak sen düşürdün."

Yüzündeki ifade sertti. Kafasında beton kırsan kımıldamayacak bir duruşu vardı. Gözlerine öfkeyle bakarken ellerimi yukarı kaldırdım ve arkamdaki fayansa, avuç içlerimi yaslayarak kendimi yukarı çektim. Bacaklarımı da çekip ayağa kalktığımda ilk gördüğüm şey, soyunma odalarının kapılarının açık olduğu oldu. Doğruca oraya ilerledim. 

Kızlarınki hala kilitliydi ama erkeklerinki açıktı. İçeride kimsenin olmadığını bildiğimden havlu dolabından bir havlu alıp omuzlarıma sardım ve çıkmak için kapıya yöneldim. Minho kapının girişinde dikiliyordu. Omuzlarından aşağı damlalar düşüyordu. Kapıyı kapatıp kilitledikten sonra yanıma doğru yürüdü ve bir havlu alıp omuzlarına koydu.

"Kapıyı niye kilitledin?" diye sordum kaşlarımı çatarak. Anahtar elindeydi. Bana cevap vermeden dolaplara yürüdü. 

Gecenin bir yarısı havuzda ne işi vardı ki zaten? Kendi evinde havuz mu yoktu da okula geliyordu? Hem de bu saatte? Anahtarları nereden bulmuştu? Ben de soruyordum bilmiyormuş gibi. Sanki okul onun değilmiş gibi. İstediği saatte girerdi tabii.

Kafamdakileri toparladıktan sonra arkaya, dolapların o tarafa yürüdüm kendime sardığım havluyu tutarak. "Sana diyorum, neden cevap vermiyorsun?"

Minho üstünü giyiyordu. Neyse ki pantolonunu giymişti. Küçük bir havluyu saçlarının ıslaklığını almak için kullanırken bana ters bir bakış atarak dolabına döndü. O sırada sırtına doğru ilerleyen yara izini fark ettim. Uzun bir yara iziydi, pürüzsüz teni orada biraz bozulmuştu.

Kafasını kuruladığı havluyu çamaşır sepetine fırlattıktan sonra neresine baktığımı fark edince, siyah kazağına uzanıp kafasından geçirdi ve görüşümü kapattı. Kafamı kaldırdığımda göz göze geldik. Dolaptan çıkardığı mavi sweatshirtü kafama fırlattığında çok hazırlıksız yakalanmıştım. Bir elimde havluyu tutmaya devam ederken diğer elimle kafama attığı sweatshirtü aldım ve "Bu ne?" diye sordum.

"Islak ıslak arabama binemezsin," dedi.

"Arabana hiç binmeyeceğim ki zaten. Kapıyı açmanı bekliyorum."

"Üzerini değiştirmeden kapıyı açmıyorum," dedi dolabının kapısını tek seferde kapatıp, yanımdan geçip giderken.

Kaşlarımı çatarak arkasından baktım. İlerleyip dolapların önündeki koltuklara oturdu ve geriye yaslanıp bana baktı. "Değiştir," 

"Senin kıyafetini giymem ben."

"Başka şansın mı var?" Hızlıca bir şeyler düşünmeye çalıştım.

Eşofmanlarımı dün yemekhanede çıkan olaydan sonra giyinmiş, eve gidince makineye atmıştım ama okula geri getirememiştim, o yüzden dolabımın içinde giyebileceğim bir şey yoktu. Kai'nin dolabının kilidini kırmaya çalışsam?

"Ne düşünüyorsun sen hala?" Sinirle, seslice nefes verip Minho'ya son bir bakış attım de dolapların arasına geçtim, burayı göremezdi. Üzerimde beyaz gömleğim ve pantolonum vardı, ikisini de çıkartıp ıslak iç çamaşırlarımla kalsam bile sweatshirt bacaklarımı örtmeye yeter miydi? 

ikigai, minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin