五 : tonight is the night i die*

287 50 5
                                    




lee jeno evrenin en iyi bateristi


donghyuck lee:

her şeyi öğrendiler

attılar beni evden  (görüldü,19.32)


* zhong chenle yazıyor...
*na jaemin yazıyor...


donghyuck lee:

konuşmak istemiyorum

biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var sanırım

üzgünüm (görüldü, 19.34)

*zhong chenle çevrimiçi
*na jaemin çevrimiçi

***

zaman kavramını tamamen kaybetmiş gibi hissediyordum.

zira biri karsima geçip kaç saattir aynı sokaklarda daireler atıyorsun diye sorsa o kişiye verecek tek cevaben "birkaç dakika olmuştur herhalde" olurdu.

babamın sinirle odama çıkıp dolabımı açarak eline geçen ilk kıyafetlerimi bana doğru sertçe fırlatmasının ve bağırarak buradan defolup gitmemi söylemesinin üstünden her şey o kadar hızlı ilerlemişti ki, evlatlıktan reddedildiğimi ve artık anne-babasız olduğumu henüz yeni yeni kavrayabiliyordum.

acıtıyormuş.

babamın olanları nasıl öğrendiğinden bir fikrim yoktu çünkü gündemi takip eden birisi değildi pek , zamanın gerisinde kalmıştı biraz anlayacağınız.

lakin Mark ile olan o lanet fotoğraflarımız şu küçük kasabada o kadar hızlı yayılmıştı ki, içten içe babamın gerçekleri öğrenmesinin an meselesi olduğunu hissedebiliyordum.

sanırsam en kötüsü, gözlerimin içine baka baka "benim artık yalnızca bir oğlum var, o da Taeyong." demesiydi. yıllardır babamın beni ne kadar el üstünde büyüttüğünü hatırlıyorum, durumumuz ne çok iyi ne de çok kötüydü ama buna rağmen bana hep istediğim oyuncakları alır, şımartırdı kücük donghyuck'u.

aklıma olanları öğrenip beni kovmadan önceki son konuşmamız gelmişti. akşama arkadaşlarıyla iş yemeğine gideceğini ve benim de gelmeyi isteyip istemediğimi sormuştu.

"tıp okuyan aslan gibi bir oğlum var, havasını birilerine atmaliyim, değil mi?" demişti gülerek ve bana göz kırparak.

bu davranışından yalnızca birkaç saat sonra, bir olay yüzünden tamamen değişeceğini asla tahmin etmezdim, asla.

böyle olması çok can yakıcıydı.

sırf bir öpücük yüzünden bana bambaşka şekilde davranılması çok can yakıcıydı.

lakin sonuç olarak simdi buradaydım, sırtımda evimden kalan son hatıralarımın ve eşyalarımın dolu olduğu bir sırt çantasıyla neresi olduğunu asla bilmediğim sokaklarda geziyordum.

tek amacim beni kimsenin tanımadığı, kimsenin kendi cinsimden birini öptüğümü bilmediği sessiz bir yer bulmaktı. kendi kasabamda "ünlü avcısı", "iğrenç" gibi lakaplar alırken ve herkes bana yürüyen bir günahmışım gibi bakarken burada, gerçeği bilmeyen yabancılar beni yargılamıyormuş gibi görünüyordu, hatta çiçeklerini sulayan yaşlı bir kadın bana iyi akşamlar bile dilemişti.

iyi akşamlar.

nerede uyuyacağımı bile bilmediğim bir akşamdı.

hava neyseki bahar aylarında olduğumuz için ne terletecek kadar sıcaktı ne de donduracak kadar soğuk.

liquid smoothHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin