MEZUNİYET

2.1K 4 2
                                    

          Sonunda karne günü gelip çattı. Biz derin şaşkınlıklar içinde kalıyoruz notlarımızı görünce. Çoğu öğretmenimiz sınıf öğretmenimiz gibi düşündüğü için bol bol puanlar veriyor bize ve sınıfı geçiyoruz tabii birkaç şaşkın hariç. Oldukça düşük ortalamaları ne kadar uğraşılsa da istenilen noktaya ulaşamamış ama eminim okulun açıldığı ilk hafta yapılan sınavları sonunda onlar da bize katılacak. Bizi kendi halimize bıraksalar dört yıllık liseyi on dört yılda dahi bitiremeyeceğimiz ayan beyan ortada. Biz pek takılmıyoruz hep olduğu gibi, sonuçta mezunuz! O filmlerdeki okulların gösterişli törenleri gibi bir mezuniyetimizin olmayacağını da çok iyi biliyoruz. Çünkü daimi huyumuz sayesinde aramızda anlaşamıyoruz tören konusuna. On dokuz kişiyiz, azız, öğretmenimizin deyimiyle bir kavurmalığız. Eğer bir organizasyon şirketi ile anlaşsak astarı yüzünden pahalıya gelecek. Sayı az olunca maliyet yükseliyor, e her şey de ateş pahası olduğuna göre okula geldiğimiz gariban halimizle ayrılacağız okuldan. İnanın bu konuya da takılmadık biz, sonuçta sevildiğimizi biliyoruz, her ne kadar çok çok disipline gitsek de dolu dolu cezalar alsak da seviliyoruz ya, bu fazlasıyla bize yeter.

         O Haziran sabahı daima bende en canlı haliyle yaşayacak. Hem mezun neşesini yaşadık hem de içine gireceğimiz gerçek hayat ile ilgili acayip dersler aldık, hem de canlı canlı! O sabah değişik bir rüzgar ile uyandık. Kış mübarek, esinti her şeyi uçuruyor. Bir gün önce bize tembihlenen şekilde en güzel kıyafetlerimizi giyip okula geliyoruz. Okulda mezuniyet cübbemiz ve keplerimiz dağıtılıyor bize. Hemen giyinip  eteklerimizi savurarak gezinmeye başlıyoruz ortada. Ve herkesi kendimiz gibi çok mutlu sanarken sınıf öğretmenimizi gergin bir yüzün üzerine oturttuğu yapmacık gülümsemesi ile görüyoruz. Neler oluyor acaba? Yanına gidip durumu öğrenmeye çalışsak da öğretmenimiz renk vermiyor. Tadımızın bozulmasını istemediği için bize gülümseyerek bakmaya çalışıyor. Ama o nasıl bizim ciğerimizi biliyorsa biz de üç yılda onu tanıdığımızı düşünüyoruz. Kesin bir şey var ama mezuniyet havasını bozmamak için sessiz duruyor. Ve biz onun ne kadar üzgün olduğunu tüm yüz hatlarından okuyabiliyoruz.

-''Bugünün tadını çıkarın çocuklar.'' diyor ama kendi oldukça tatsız. Zorla da bir şey öğrenemeyeceğimiz için elbet kokusu çıkar diye kendimizi akışa bırakıyoruz. Bizim için düşünülen tören klasik ve sade. Önce müdür bir konuşma yapıyor, okulumuzun diğer edebiyat öğretmeni sunumu yapıyor, arada kısa şiirler okuyor ama bu seçilen şiirler de oldukça manidar. Değişik aktivitelerde dereceye giren öğrencilere ödülleri veriliyor ama sınıf öğretmenimiz bahçenin uzak bir köşesinde duruşuna devam ediyor. Üç yıllık beraberliğimizde her an bizimle olan öğretmenimizin yerinde son bir yıldır sayılı derslerimize  girenler, hatta hiç dersimize girmeyenler var çevremizde. Hem de ne havalardalar. Sanki yıllarca bizimle ağlayıp bizimle gülen onlarmış gibi. Biz yadırgıyoruz doğal olarak. Ve öğretmenimiz emekli olacağı için onun son sınıfı olduğumuzu da biliyoruz. Değişik haller kendi düzeninde devam ediyor. Ve törenin son kısmında kırmızı halı üzerinde bizim geçişimiz başlamak üzere, karneleri de alacağız. Benim bildiğim sınıf öğretmeni karneleri verir. Bunda da bir değişiklik var. Sınıftaki numara sırasına göre çağrılmaya başlıyoruz. Ama önce okulda ilk üçe giren öğrenciler var. Okul birincisine karnesini müdür bey, ikinciye karnesini sınıf öğretmenimiz veriyor. Biz devamını beklerken değişik değişik öğretmenler gelmeye başlıyor diğerlerine karne vermek için ve bunların bir kısmı hiç dersimize girmemiş öğretmenler. Bu arada öğretmenimizin yine bahçenin en uç noktasına döndüğünü görüyoruz. Bu öyle değişik bir his ki! Anne babanızdan, en sevdiğinizden ayrı düşmek gibi. Bizim aldığımız bol notlarda onun ne kadar çok gayreti olduğunu da biliyoruz. Şaşırdığımız diğer bir nokta da mücadeleci bir yapısı olan öğretmenimizin bu kez sessiz kalması. Biz az önceki yaşadığımız ile az çok neler olduğunu anlıyoruz. Fakat kim ya da kimler bunu neden yapıyor? Geçiş törenimiz bitince büyük bir pasta çıkıyor ortaya. Ama yine sınıf öğretmenimiz çok uzakta. Buruk bir halde pastayı kesiyoruz, yani sınıfça biz öyleyiz. Sıra kep atma anına geliyor, yüksek müzik eşliğinde konfetiler atılıyor ve biz keplerimizi havaya fırlatıyoruz ama yine sınıf öğretmenimiz bizden çok uzakta. Tek fotoğraf karesinde bile yok! 

          Gelelim aldığımız derse veya derslere. Sonradan öğrendiğimize göre bir gün önce birileri sınıf öğretmenimiz adına bu törene karar veriyor, hem de bize üç yıldır en yakın olduğunu bile bile. Belki iyi bir şey yapmak istediler ama bunu öğretmenimizi dış kapının dış mandalına çevirmeden de yapabilirlerdi, en azından kısa bir telefon görüşmesi şeklinde onu haberdar edebilirlerdi. Velhasıl, üç yıl kahrımızı sınıf öğretmenimiz çekti, tadını başkaları çıkardı. Öğrendik ki şu hayatta nice emek verdiğiniz bir şeye son anda birileri sahip çıkabilir. Öğrendik ki bazen insanlar çok düşüncesiz ve bencil olabilir. Öğrendik ki bazen bizi insan yapan ve bizi birbirimize bağlayan duygular yok sayılabilir. Öğrendik ki yıllarca arkadaşım diye düşündüğümüz insanlar bunu yapabilir. Biz bunları hem de okul ortamında öğrendik! Ve bazı insani duyguların eğitimle var olmadığını, eğitimle gelişmediğini öğrendik. İnsani duygular okula gitmekle olmuyor. Var olan sadece biraz görüntü değiştiriyor. Pasta keserken, kep atarken hep başkaları vardı yanımızda ve çekilen fotoğraflarda! Derdi, umutsuzluğu bizimle paylaşmamış kişiler, anlamsızca neşemize ortak olmuşlardı. İnanın dört yılda olmayanı bir iki saat içinde gördük ve öğrendik. Gerçek hayatın gerçek yüzünün ne kadar çirkin olduğu ortaya çıktı. Kim neden kendini öne atar, neden sadece benim istediğim olsun, sadece ben görüneyim ortalarda der, bilmiyoruz. Garip bir mezuniyet töreni hüzünlü bir şekilde sona eriyor. Az önce sahnenin önünde olanlar bir anda dağılıyor. Ve bahçenin en uzak köşesinde şu ana dek bekleyen öğretmenimizin gülümseyerek bize doğru yaklaştığını görüyoruz. Eski haliyle, en kalpten haliyle yanımıza geliyor. O an haberimizin olmadığı konuda ne oldu diye sorsak da sadece:

-''Boş verin çocuklar, siz önemlisiniz! Haydi bol bol fotoğraf çekinelim diyor!'' Tek tek ve toplu halde onlarca poz veriyoruz. Sınıf öğretmenimiz kimimize sarılıyor, kimimizin saçlarını okşuyor. Öyle garip ki adeta yavrularını yuvadan uçuran anne bir kuşa benziyor ve oldukça yürek burkuyor. Sınıf otoritesini kurmak adına takındığı sert hareketlerini bir yana bırakmış, tıpkı kendi annemiz gibi bize yakın ve sımsıcak. O an gerçekliği yaşıyoruz. Onun öncesindeki gösterişli hareketler, müzikler, konfetiler sadece görüntüden ibaret. 

-''Çocuklar beni kendi grubunuza alın. Bağlantımızı koparmayalım. Siz benim en özel sınıfımsınız. Hatta uygun olduğumuzda toplanalım. Beni her şeyden haberdar edin.'' diyor öğretmen. Biz bir kere daha bir tuhaf oluyoruz. Hani sabırsızlıkla beklediğimiz okulun bitmesi, hatta mahkumiyete benzettiğimiz günleri tükenmesi için pek hevesli olan bizler bir an düşünüp kalıyoruz yerimizde. Gücünü arttıran rüzgara aldırmadan bahçemizdeki Atatürk heykelinin önündeki platforma toplanıyoruz, diğerleri dışarıda kalıyor. 

-''Yarın üniversite sınavına gireceksiniz. Hiç çalışmadınız biliyorum ama tüm kalbimle şansın sizden yana olmasını diliyorum! Çünkü tek  oluru şansın sizinle olması!'' diyor öğretmen.

Motorcu:

-''Hocam, sizi gururlandıracağız!''

-''Daha önce de söylemiştin bunu oğlum. İnşaallah!'' diyen öğretmenimizin yüzünde en ufak bir umut belirtisi yok.

Motorcu öğretmenin yanına oturuyor, öğretmen kendi çocuğunu sever gibi ona dokunuyor. Öğretmenin gözlerindeki sevgi öyle belirgin ki! Kimsenin bize inanmadığı günlerde, herkesin bizi yok saydığı anlarda, bunlar bir şey yapamaz dediği konuşmalara rağmen bize olan inancını hiç kaybetmedi. Bize çok kızdığı, bağırıp çağırdığı zamanlar da çok oldu ama bizim iyiliğimizi istediğini hep biliyorduk. Öğretmenimiz bizimle bu son görüşmesinden sonra okul binasına girmedi. Sırtını dönüp yeni geleceğine gitti, tıpkı bizim gibi. Şunu da öğrendik ki iyi şeyler akılda kalıyor ve düşünüldükçe artıyor. Bize hayatımızın en anlamlı dokunuşunu yapan öğretmenimizi ve bize emeği geçen diğer öğretmenlerimizi hiç unutmayacağız. Gökyüzü kubbesinde sonsuza kalan bir tutam sevgi imiş! Biz de birbirimize sarılıp yavaş yavaş evimizin yolunu tutuyoruz. Her ne kadar öğretmenimiz yarın sınav var gibisinden uyarısını yapsa da huylu  huyundan vazgeçmez. Biz çabucak unutuveriyoruz bu uyarıyı. Yanımıza kar kalan yaşam dersleri ile ayrılıyoruz okuldan. Her birimiz kendi çizdiği yolda ilerleyecek bundan sonra. Arada bir görüşsek de o görüşmelerin hiçbiri okulda yaşadığımız anlar kadar güçlü ve içten olmayacak! Hepimize mutlu yaşamlar! diye düşünüyorum ama okula bakınca kendimi bir değişik hissediyorum. Sanırım bitişler bazı şeyleri anlamlı kılıyor. Çünkü bir daha ne kadar çok istesek de bu günlere dönemeyeceğimizi biliyoruz. Elveda lise, elveda lise günlerimiz!

BOŞ YAPMA (Tamamlandı)Where stories live. Discover now