10 Yıl Önce

12 1 0
                                    


-Beni seviyor musun?

Siyah gözlerini, adamın yemyeşil gözlerine dikerek sordu kadın. Bir şey sorarken kafasına biraz eğerdi. Küt saçları da omzuna dokunurdu. Öyle daha sevimli olduğunu düşünürdü. Yeşil gözlü adam soruyu duyunca bir müddet sustu. Hep susardı zaten. Az konuşur, az düşünürdü. Kadının cevap bekleyen siyah gözlerine baktı. Düşünmeden cevaplayacaktı yine, böyle sorularda düşünmeden cevaplanması gerektiğini yıllar içindeki deneyimleriyle öğrenmişti. Her zamanki gibi gözlerine suni bir sevgi yükledi, kadının boşlukta sallanan saçlarını kulağına sıkıştırdı.

-Tabii, dedi. Hem de çok...

El ele tutuşup, İstiklal Caddesi'nde sökülen ağaçların acı çeken hayaletleri arasında yavaş yavaş yürümeye başladılar. İkisi de etrafına bakıyordu. Her bir köşede saklanan anıları vardı hatırladıkça hüzünle kafasını kaldıran. Yıkılan Emek sinemasında ilk öpüşmeleri, kapanan ama alımlı bir kadın gibi duran Markiz Pastanesi'nde gülüşmeler eşliğinde içilen kahveler, yerine tuhaf siyah bir yapının yükseldiği Taksim Sahnesi'nde izlenilen oyunlar... Hepsi birer birer yok olmuştu gözlerinin önünde eriyip biten ilişkileri gibi... Oysa bütün güçleriyle durun diye haykırmaları, yapamazsınız diye bağırmaları ve karşılarında dimdik durup bir adım geri atmadan direnmeleri gerekiyordu, belki ilişkileri de böylece hayata tutunacaktı, sönmüş bir ateşin üzerinden ip gibi yükselmeyecekti. Aynı basiretsizlik ilişkilerine de yansımıştı. Şimdi de "Hayır" demek istiyordu yüreği bağıra bağıra adam. "Artık sevmiyorum" demek istiyordu ağlıya ağlıya kadın. "Evet, seni sevdim ama bu tam 10 yıl önceydi," demek istiyorlardı birbirlerine. "10 yıl önceydi," demek istiyorlardı susarak.

Benlikleri boş bir çuval gibi oradan oraya savruluyordu. Bir an güç geldi adama, döndü baktı kadının kömür karası gözlerine. Bir şeyler diyecekti ama vazgeçti. Onu ilk görüşünü hatırladı henüz rahatlıkla eğlenebiliyorken Nevizade'de... Daha Avm yükselmemişti tarihi binaların arasından, Muammer Karaca Tiyatrosu yalnızlığa terk edilmemişti.

10 yıl önceydi...

İstiklal Caddesi'nin girişinde gördü onu. Siyah şapkası ve siyah paltosuyla süzülerek gelmişti kadın. Bembeyaz kara inat, simsiyahtı üzeri. "Bu kadın çok güzel" diyebilmişti adam, kadının kar gibi dişleri gözlerini alırken.

"Nereye gidelim?" diye sordu kadın kafasını hafif eğerek.

"İnci," dedi adam pastane henüz ölmemişken.

Profiterollerini yerken âşık oldular birbirlerine 10 yıl önce. İlk yıl fırtınalı aşktı yaşadıkları. Geri kalan 9 yıl ise yer yer çamurlu, yer yer güneşliydi. Ama ilişkilerinin tamamı parçalı bulutlu sonbahardı.

"Kışa gelmeden ayrılın, "diyorlardı en kıymetlileri,

"Alışkanlık var." diyorlardı çevrelerine,

"Düzgün, dürüst biri" diyorlardı ailelerine.

"Aman," diyordu aileleri "Birbirinizin kıymetini bilin."

"En önemlisi saygı," diyorlardı birbirlerine, birbirlerini ikna ederek.

"Ama Aşk?" diye soramıyorlardı. Kimse de sormuyordu çünkü tüy kadardı ağırlığı ama onsuz uçamazlardı.

Cevabını veremeden tam 9 yıl geçti. Yeşil gözlü adam 10 yıl önce çok sevmişti kadını. Kadın da 10 yıl önce sevmişti adamı.

"Çocuk yapalım mı?" diye sordu kadın tek kaşını kaldırıp.

"Olur, "dedi adam gözlerini yeşil yeşil kısarak.

"Olsun, hayatınız renklenir," dedi çevreleri.

"Çocuk olunca ilişki de toplar," dedi aileleri.

"Olur, gider," dedi büyükleri.

Olsun, dediler. Bir çocuk yaparız, ilişki yürür gider. Hayalet binaların, yok olmuş anıların, yiyip giden karakterlerinin arasında sönüp gitmiş aşklarının çığlığını duymamaya inat ederek; dünyaya sevgisiz, dengesiz ve umutsuz bir çocuk getirmeye söz vererek el ele yürümeye devam ettiler ellerini tutmadan.

10 Yıl ÖnceWhere stories live. Discover now