46- SONUNDA

66.3K 5.5K 4K
                                    

Tüm vücudum ağrırken bizimkilere bir bahane uydurup akşam akşam Ömer'in odasına gitmek için merdivenlere yöneldim. Tüm gün Gökhan Komutan ile bir olup bize eğitim vermişlerdi ve yorgunluktan ağlayacak duruma getirmişlerdi.

Keşke Ömer gidip ikna etmeseydi de ben Erzincalının yerinde olsaydım, sadece iki saat katılmıştı eğitimlere.

Nöbetçi askerlere selam verip, komutanın beni odasına emrettiği yalanını uydurup kapıya vardım ve birkaç kere tıklattım. Saniyeler sonra gel komutuyla içeri girdim.

Ömer ayakta dosyaları dolabına diziyordu, kapıyı kapatıp yorgun halimle yanına ilerledim. Göz ucuyla bana bakıp işine devam etti.

"Hoş geldin."

"Hoş bulmadım."

Yanına vardığımda tam arkasına geçtim ve aniden küçükken babaannemin ben yorulunca göstermelikte olsa sırtına alıp gezdirdiği aklıma geldiğinde ellerimi omzuna koydum.

"Çok yorgunum, sırtına al beni." dedikten hemen sonra kolumu boynuna sardım. Ömer ne düşündü bilemem ama saniyeler içinde teklifimi kabul edip elini bacağıma attığında hiç düşünmeden bacaklarımı beline doladım ve sırtına çıktım.

Kollarım boynunda, bacaklarım belimdeyken o bir kolunu bacağımın arasına sokmuş hafifçe kambur duruyordu.

"Bütün gün ben senin azarlarını dinledim, şimdi sıra sende." beni sıkı sıkı tutarken boşta kalan eliyle son dosyayı yerleştirdi.

"Bundan sonra seni çocuk parkına koyup işimiz bitince geri ordan alacağım." diğer elini de bacağıma attı ve üzerinde zıplattı. Hiç zorlanıyormuş gibi durmuyordu.

"Ömer, cidden komik değilsin." dedim boynuna dudaklarımı sürüp.

"Biliyorum."

Sırtında olduğum için odanın içinde yavaş yavaş turladı.

"Neden kucağına almıyorsun?" diye sordum, ardından sanki kucağına gitmek istediğimi düşünür diye ekledim. "Küçük çocukları bile?"

"O samimiyetten pek hoşlanmıyorum." dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Ne yani şimdi kucağına gelsem hoşlanmayacak mısın?" dediğimde masasının önüne gelmişti.

"Yani, sanırım."

Kaslarım havalandı, benimle ilgili bir şeyden nasıl hoşlanmazdı? Anında sırtından indim, itiraz etmedi.

"Yemeğini yedin mi?" diye sordu sandalyesine otururken, o sırada gözüm kucağına takılıydı.

"Hı hım." dedim düşünceli bir sesle.

Bir şey daha söyleyecek gibi oldu ama sustu, bakışlarımı gördü. İlk başta anlayamadı sanırım, garipsedi ama daha sonra az önceki muhabbeti hatırlamış olacaktı ki kaşları farkındalıkla havaya kalktı.

Geriye çekilip dizine ağır ve hafifçe iki kere vurdu.

"Gel bakalım sarı bebe, bir ilkim daha seninle olsun."

Normalde olsa dediğini yapmamak için direnirdim ama benden rahatsız olacak mı diye merak ediyordum. İtiraz etmeden yanına vardım, sol bacağımı sandalyenin diğer tarafına geçirdim ve ardından biraz daha yaklaşıp oturdum.

Tek elini belime koydu, yeşilleri yüzümü turladı.

"Rahatsız etti mi seni?" diye sordum merakla.

"Şu an biraz rahatsızım," dedi, tam üzülecektim ki belimden biraz daha kendine çekti bedenlerimizi daha da birleştirdi. "Mesela şimdi daha iyi."

BELA Where stories live. Discover now