Giriş

62 6 4
                                    

"Bazen uçmak için kanatlarınızı feda etmeniz gerekir."

Moskova'da karın yağdığı bir günde dışarı çıkmak en sağlam iradeye bile zor gelir. Sıcacık yatağınızı terk etmek, mümkünse metabolizmayı çalıştırmak için buz gibi suyla duş almak ve ardından saçlarınızı uzun uzun kurutup yeniden soğuğa çıkmak böyle bir günde herkesin tercihi olmayacaktır eminim ki. Fakat bu saydıklarım benim zorunluluklarımdı. Erkenden kalkmanın verdiği rahatlık sabahları zamanın hızlı geçmesi yüzünden yarım kalabilirdi. Ama en azından bir bardak yeşil çayı annem elime tutuşturup saçlarımı tam kurutmadığıma inandığından tekrar sıcacık hava üfleyen saç kurutma makinesini enseme doğru tuttuğunda küçük bir çocuk gibi mutlu olmuştum.

"Ben yapmıştım anne." diye homurdandığımda onun sesinden gülümsediğini hissetmiştim.

"Saç diplerin hâlâ nemli, Nini. Hiç homurdanma, büyüyünce özleyeceksin saçlarını böyle kurutmamı."

Dudaklarımı büzdüm aniden.
"Anne ben büyüdüm."

Annem ise sevecen gözlerini kısarak önüme geçerek saçlarımın bu sefer ön kısmını kurutmaya başladı. "Ah evet, büyüdün." dedi. "Ama yine de yedi çok da büyük bir rakam sayılmaz değil mi?"

"Yedi küçük bir rakam değil anne. Son yedi yılda her sene bir tane yavru kedi besleseydik şimdi yıl dahi bitmeden kocaman olmuşlardı."

"Ben de ne zaman konu kedilere gelecek diyordum." dedi annem yorgun bir iç çekerken. "Sana iyi gelmediklerini biliyorsun, Nini. Tüyleri öksürtüyor seni."

"Ama beni mutlu ediyorlar." diye karşı çıktım. "Burnum tıkansa da kalbimi ısıtıyorlar."

Annem saç kurutma makinesini kapattığında çömelerek yanağıma dokundu. O sırada avuçlarımda tuttuğum yeşil çay dolu kupayı sıkı sıkı parmaklarımla sarmıştım. Onun şefkatli yaklaşımını seviyordum. Zamanı geldiğinde bana kızıyordu ama tek bir fiske vurmuşluğu yoktu.

"Geç kalıyorsun küçük beyefendi." dedi gözlerindeki sıcaklığı zerre kaybetmemişken. Biraz da endişeli dursa da şefkati bir perde gibi örtüyordu bunu. Böyle kaygılı olduğunda her zaman yaptığım şeyi yaptım ona.

Elimi kafama götürüp zihnimi gösterircesine şakağıma işaret parmağımı yasladım. 'Benim kafam yerinde,' veya 'Akıllı davranacağım, endişelenme,' demekti bu. Çok geçmeden annemin endişesi dağıldı ve beni lahana gibi kat kat giydirmeye başladı. Okuldan sonra ilk defa gideceğim bale kursu için almakta tereddüt ettiğimiz tütüyü de elime tutuşturduğu spor çantasına katlayıp koyduğunda dışarı çıkmam gerektiğini anlamıştım.

"Görüşürüz tatlım,"
"Görüşürüz anne."

Görüşürüz anne.

Kulağımda çınlayan sesi derin bir iç çektirdi. Anılara gidip geldiğimi o an anladım. Tek başıma duş almış, saçlarımı kurutmuş ve yeşil çayı demlemiştim. Bu yaşananların tek tanığı olan, küçükken hep boyum kısa diye oturduğum ahşap bar sandalyesi de sanki o anıların getirdiği ağırlıkla gıcırdamıştı üzerine yerleştiğimde.

Anılar, diye düşündüm. Biz öldüğümüzde anılar da ölecek. Ve kimse geçmişte yaşadıklarımızı bizim kadar canlı anlatamayacak.

/Devam edecek...

Asthma | SeKaiWo Geschichten leben. Entdecke jetzt