2.4

968 125 122
                                    

Hayattan istediklerimi elde edeceğimi düşündüğümde 11 yaşımdaydım, hiçbir şeyin yolunda gitmediğini öğrendiğimde ise 21. Hiç kimse bana hangi yolun doğru olduğunu göstermedi, ben kendi yolumda ilerlemeyi seçtim. Annem küçükken bir iğne ve iplik verdi bana, nasıl dikileceğini değil benim dikmem gerektiğini öğretti. Ben de hep bunu yaptım, kimsenin yardımına ihtiyaç duymadan kendi kendimin çaresine baktım.

Günlerden pazartesiydi, 16 eylül 2019. Kore'ye döneli yaklaşık bir hafta oluyordu. Tanıdığım her kim varsa onlardan kaçma çabalarında bulunduğum bir hafta. Ondan kaçtığım koca bir hafta. Ve bense şimdi bir yıldır uğramadığım fakülteme dondurduğum kaydımı aktifleştirmeye giderken kaldırımın ortasında durmuş düşünüyordum.

Nerede hata yaptığımı bulmaya çalışıyordum. Mükemmeliyetçi ve her şeyi, her yeri, insanları bile kontrol etmeyi seven tarafım olayların bu raddeye gelmesine nasıl izin vermişti? Gayet yolunda gittiğini bildiğim hayatım hangi ara benim söz hakkım olmadan bu kadar tepetaklak olmuştu? Bense buna nasıl göz yumabilmiştim?

Derin bir nefes aldım ve sonbaharın yaklaştığını haber eden o havayı içime çektim. Hiçbir fikrim yoktu. Bilmiyordum. Sıfır noktasındaydım sanki, hayatımın istediğim gibi olması için çabalamaya karar verdiğim çocukluğuma geri dönmüştüm.

Çocukluk. Çocuk. Doğru ya, çocuk. Yanımda ne zaman geldiğini kestiremediğim bir çocuk vardı ve birkaç dakikadır yanlışlıkla şekerine bastığım için bana seslenerek şikayette bulunuyordu. Evet, bana sesleniyordu. Bana. Bunu yeniden hissetmek harika bir duyguydu, sanki üzerinden asırlar geçmiş gibiydi. Artık duyabiliyordum.

Bir şeyin kıymetini kaybetmeden anlayamazsın, zira o şeyin hep hayatında olacağını sanırsın. Bu yüzden önemsemez, bambaşka şeylere odaklanırsın. Ama o, ellerinden kayıp gittiğinde geçmişi geri alamazsın, çünkü sen artık bu durumdasın. Bunu kabullenmekten başka çaren yoktur.

Bir yıl önce de aynısı olmuştu. Boşluk. Tam olarak bu noktadaydım. Hayat hiç beklemediğim bir anda önceki yaşantımın üzerine koca bir çizik atmış, önüme karalanmış bir kağıt parçası koyarak senin hayatın artık bu demişti. Bunu yaşayacaksın. Acıya acıya yaşayacaksın.

Çocuğun söylenmelerini sağ kulağımda işitirken bunun getirdiği mutlulukla tebessüm ettim. "Noona şekerime bastığının farkında mısın acaba? Daha yeni almıştım ben o şekeri, tadına bile bakamadım! Hepsi senin yüzünden!"

Ama ne yazık ki cevap veremedim.

Çünkü veremezdim. Çünkü konuşamıyordum. Her ne kadar son bir aydır sağ kulağım sayesinde bazı şeyleri duyuyor olsam da aynı durum konuşma için geçerli değildi maalesef. Bir akşamın hayatımda köklü değişikliklere yol açtığı şeylerin ceremesini çekiyordum.

Bir akşam. Daha doğrusu o akşam. Her şeyin geri dönülemez bir yola saptığı o akşam.

Kaza yapmıştım. Ehliyetim olmamasına rağmen o akşam yaptığım bir konuşma yüzünden evden aceleyle çıkmış, o anki yaşadığım panik dalgasıyla hiç farkında olmadan yakınlarımdan birisinin arabasını alarak ölüme meydan okumuştum. Gözüm araba sürmeyi bilmeyen birine göre feci dönmüştü ve bu, hayatıma mal olmuştu.

Kendi canıma kast edecek kadar delirmiştim. Olanlar hafife alınacak gibi değildi çünkü.

Ölebilirdi. Tıpkı ben nasıl ölüm korkusuyla baş başa kaldıysam o da ölebilirdi. An meselesiydi sadece. Bana söz vermişti. Bir daha uyuşturucu kullanmayacağına dair bana söz vermişti ve sözünde durmamıştı.

Eğer kaza yapmasaydım babasının ne benden ne de ondan haberi olacaktı. Kendi sonumu yazarken onunkini başlangıca geri döndürmüş ve hayatını kurtarmıştım.

summertime sadness • rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin