Bölüm 2.

47 13 72
                                    

Koyu kızıl sakalları olan adam ise hiç vakit kaybetmeden yerdeki adamın tepesine çöktü. Baltasını kaldırdı ve altına aldığı adamın kafasına defalarca kez vurdu. İntikam alırmışçasına durmadan baltayı indirmeye devam etti. Öfkesi o kadar belliydi ki baltayı durmadan gelişi güzel sallıyordu. O kadar ki baltanın elinde kayarak dönmesini ve altındaki adama baltanın keskin ağzını denk getirememesini bile umursamadan vurmaya devam ediyordu. Darbeleri yedikçe vücudu sertçe kasılan adam, kan kaybettikçe soğuktan donuyormuşçasına titriyordu. Bağırmak istiyor ama bağıramıyordu. Ağzından boşalan kan konuşmaya çabaladıkça boğuluyormuş gibi hırıltılar çıkarmasına sebep oluyordu. Daha fazla dayanamadı, yaralı bir hayvan gibi acı bir böğürtüyle son nefesini verdi. Koyu yeşil gözleri katilinin gözlerine takılı kaldı. Artık hareket etmiyordu sadece ölmesine rağmen almaya devam ettiği balta darbeleri vücudunu sarsıyordu. Kızıl sakallı katil altında ki adamın ölüp ölmediğini umursamıyormuş ya da hiç haberi yokmuş gibi baltasını tüm gücüyle savurmaya devam ediyordu. Ölen adamın ölüsünü bile öldürmek istercesine...

Her yerine sıçrayan ve kırmızıya boyayan kan, baltasının sapından yavaşça ellerine doğru sızıyordu. Yün eldiveni tamamen kan oldu ve elleri baltayı tutamayacak kadar kayganlaşmıştı. Sonunda baltayı artık tutamaz oldu ve son bir darbe indirecekken elinden fırladı. Baltası çakıllarla kaplı yolda iri taşlara çarptı ve gecenin karanlığında ben buradayım der gibi bir ses acı acı yankılandı.

Afallayan katilin gözleri fal taşı gibi açıldı. Bu yankılanan ses onu hem korkutmuş hem de bir an için kendine gelmesine olanak sağlamıştı. O uzun koşunun ve salladığı onca balta darbesinin ardından o kadar yorulmuştu ki zorla aldığı nefesi veremeyerek tıkanıyordu. Alnında ter bulgur bulgur kabarmış, bir nehirden geçmiş gibi tüm vücudu terden sırılsıklam olmuştu. Zorla alıp verdiği nefesin buharı soğuk havada dağılırken, katil düşüncelerini aynı hızla toparlamaya çalışıyordu. Neden orada olduğunu bilmiyordu, nerede olduğunu da ve ne yaptığını da henüz anlayamamış gibi bir ruh hali içerisine girmişti. İçi dışı kor bir alev gibi yanıyordu. Tam o esnada suçunu yüzüne çarpar gibi sert bir rüzgar tokatladı soğuktan kızarmış suratını ve o anda kendisine gelmeyi başardı. Ağzından şu kelime döküldü.

"Baltam".

Avuçlarından kayıp giden baltası sanki ciğerine saplanmış gibi bir acı hissettirdi göğsünde. Yumruklarını sıkmaya çalıştı fakat avuçlarına dolan kan buna engel oldu. Öldürdüğü adamın ipek kumaş gibi vücuduna dokunan insanı uykuya daldıracakmış hissi yaratan sıcak koyu kanı avuç içlerinde pıhtılaşmaya başlamıştı. Korktu ve "bu benim kanım mı?" dedi, ürkek ve titreyen cılız bir ses tonuyla. Yutkunmaya çalıştı fakat kan kokusu sardı boğazını bir duman gibi. Ne yapacağını şaşırdı ve "baltam nerede?" diyerek sağa sola bakınmaya başladı.

Kıstığı gözlerini etrafta gezdirip baltasını ararken aslında neyi aradığının bile farkında olamayacak kadar dalgın, yorgun ve kendinde değildi. Onu kendine getirmek için bir tokatlık rüzgardan fazlası gerekiyordu. Gözlerini yerde gezdirirken altında yatan kanlı eseriyle göz göze geldi. Tüm kanının çekildiğini hissetti. Sanki akıttığı kana karşılık kendi kanı vücudunu terkediyordu. O soğuk rüzgar durmuştu ama kendisi artık daha fazla üşüyor ve titriyordu. Sonuna kadar açılmış koyu yeşil gözlere kilitlenip kalmıştı, kendini o gözlerden alamıyor, sanki o gözlerde kendini görüyordu. Öldürdüğü adamın yüzü atkıyla kapalıydı ama kumral ve seyrek saçları yüzüne bir perçem olsun düşmüştü. Uçları kana bulanmış bir şekilde adeta kızıl mürekkebe batırılmış tüy fırçalı kalemleri andırıyordu.

Sırtı üstü yattığı yerde buz gibi suratının pişman ve bir o kadarda boş ifadesini hiç değiştirmeden katilinin gözlerine bakan ceset bir anlığına katiline sol gözünü kırptı. O anlık korkuyla ayağa fırlayan kızıl sakallı katil rüzgardan fazlasını almış gibiydi. Tüm korku yüreğine hücum etti. Artık birden fazla duyguyu aynı anda yaşıyordu. Birini öldürdüğünün farkına varmıştı ama -bir şeyi- öldürdüğünün farkına varamamıştı. Gerisin geriye yavaş ve ürkek adımlar atarken nefes alıp verişleri hızlanıyor, korkusu tırmanıyor ve aklı başına geldikçe düşünceleri yaptıklarının azametiyle bulanıyordu. Bir anda gözlerine elinden fırlayıp giden ceviz ağacından yapılmış kısa saplı, keskin ve geniş ağızlı ve sırtında gemini işlemesi olan baltası takıldı. Baltasını görür görmez aklına elinden fırlayınca çıkardığı sesin karanlıkta inleyen yankısı geldi. İçinde yükselen korku ateşinde kavrulurken, tiz ve alçak bir sesle yutkunarak "duyan biri oldu mu acaba" dedi, kendi kendine.

"Oldu" dedi ceset.

Sesi duyar duymaz irkilen katilin gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibi açıldı. Nefesi kesildi ve korkudan rengi bembeyaz oldu. Bir süre hareketsiz kaldıktan sonra gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü. Bu yaşlar hüzünden değil korkudan kaynaklanıyordu. Gözlerini cesedin üzerinden ayıramıyordu ve usulca geriye doğru adım atmaya başladı. Yoldaki çakıl taşları ayakkabısının altında ezildikçe gıcırtı gibi sesler çıkarıyordu. O esnada tam arkasındaki çalılıklardan bir çıtırtı sesi duydu ve aniden o yöne döndü. Etraf göz gözü göremeyecek derecede karanlıktı. Gözlerini kıstı ve o yönü kolaçan etmeye başladı. Gözlerini etrafta gezdirirken ara sıra arkasına dönüp öldürdüğü adama bakma gereksinimi duyuyordu. Bunca yaşanan olaydan sonra maktulünün katili olmasından korkuyordu. Cesede baktığı sıra bir çıtırtı daha duydu ve başını aniden çevirdi. İleride çalılıkların arasında karanlıkta pekte seçilemeyecek bir yerde duran bir şeyin yavaşça hareket ettiğini gördü. Yavaş adımlarla gerisin geriye gelmeye başladı sırada gökyüzünü yorgan gibi örten kara bulutlar hafifçe aralandı ve dolunayın ışığı çıtırtıların geldiği çalılıkların üzerine düştü. Kısa süreliğine düşen bu ışık hüzmesi katilin, kendisini izleyen orta boylarda ki adamı farketmesini sağladı. Geriye doğru attığı adımlar hızlanmaya başladı ve tam arkasını dönüp koşacağı esnada öldürdüğü koyu yeşil gözlü adamın sol ayağına takılıp yüz üstü yere kapandı. Yere yüzüstü kapaklanmış vaziyette yatarken soluna döndü ve kanlı eserine baktı. Sırtüstü uzanıp gökyüzüne bakar gibi yatan ceset birden soluna döndü ve hiç kapanmayacakmış gibi apaçık duran koyu yeşil gözleri ve kaskatı kesilmiş kanlı suratıyla katiline baktı. Can havliyle böğüren bir hayvan gibi gırtlaktan gelen çatallı ve hırıltılı sesiyle katiline "boşuna kaçma" diye bağırdı.

Gördüklerinin ve duyduklarının şokunu atamayan katil, korkudan gözlerine biriken yaşları silemeden bir ok gibi fırlayıp kaçmaya başladı...

Kan Döngüsüحيث تعيش القصص. اكتشف الآن