4. Bölüm.

901 52 10
                                    

Müzik; Dedublüman Çözemezsin.
Küçük bir armağanım olsun bu depresif şarkı sizlere. İyi okumalar. (:
Doruk olarak bu bölümü de yazıp Barış'a geçeceğim. Biraz da onun zihninde neler oluyor bilelim.
***

Bu akşamki yemek için hazırlanmaya başlamıştım. Siyah giyinecektim ruh hâlimi en iyi o yansıtırdı.

Belime sardığım havlu ile yatak odasına geldiğimde saçlarımı havlu ile kurularken ıslık çalarak dolabın kapağını açmış, içinden siyah gömleğimi, siyah kotumu çıkartıp yatağın üzerine bırakmıştım.

Bir boxer çıkartıp bedenimi iyice kurulduktan sonra giymiş, kıyafetlerimi özenle giyerek aynadan kendime bakmıştım.

Yağmur olsa tüm kıyafetlerim jilet gibi ütülenmiş olurdu. Keşke onu sevebilseydim ama kalbimde ona karşı zerre sevgi yoktu.

Onunla aynı yatakta bile sayılı yatmıştık bu 8 senede. Sinsi ve iki yüzlü bir kadındı. Hiç beklemediğim bir anda boşanmak istemişti.

Davada dedikleri aklıma geldikçe cinnet geçiriyordum. Gergin bir nefes alıp bıraktığım sırada gömleğimin düğmelerini iliklemeye başlamıştım.

Nemli siyah saçlarımı geriye doğru kemikli ve damarlı parmaklarım sayesinde yatırmıştım.

Sehpanın üzerinde duran yasemin kolanyasını ellerime döküp boynuma sürdüm. Parfümün kıyafetlerde bıraktığı kokuyu sevmezdim.

Aklıma Barışın parfümü gelince tebessüm edemeden yapamamıştım. Hâlâ dalin ile yıkandığını dün gece sarıldığımızda fark etmiştim.

Hâlâ küçük bir bebekti farkında olmasa bile. Geç kalmak istemiyordum bu yüzden apar topar hazırlanıp odamdan çıkmış ayakkabılarımı giyip, ceketimi aldıktan sonra kapıyı kapatarak merdivenlerden inmeye başlamıştım.

Bir kitapta okumuştum asansör kullanmak ömür azaltıyordu. Zamandan yapacağımız o 1 dakikalık tasarruf benim pek umrumda değildi. Hayatım boyunca nadir asansör kullanmıştım.

Demir kapıyı açıp dışarı çıktıktan sonra arabama yöneldim. Bir kaç adımın ardından cebimi talan edip anahtarı bulmuş kapının kilidini açarak arabaya binmiştim.

Yaklaşık 25 dakika sürmüştü yol. Adıyaman'ın sanırım en çok da trafiksiz oluşunu sevmiş gibiydim.

Bir petrolün hemen yanında olan köşke benzeyen lokalden içeri girince etrafta gözlerimi gezdirmeye başladım. Uzun zamandır dışarı çıkmıyordum arabayı park edip indim.

Restorana girdiğimde çoktan bir çok komutan gelmişti ayıp oldu böyle... Hepsini bekletmiş gibi mahçup hissediyordum.

Gözlerim Komutanların yüzünde gezse de aradığı kişi Barış'tı. Gülümseyerek içlerine katılıp hepsi ile selamlaşıp eşleri ile tanıştım.

Yemekler sipariş edilmeye başlandığı da Mahmut teğmen Barış'ın gelip gelmeyeceğini sordu.

Şehmus binbaşı kafasını iki yana salladı.

"Sen bizim Barış'ı bilmiyor musun Mahmut. Ne zaman erken gelmiş?"

Bir anda hepsi gülmeye başlamıştı. İçim biraz rahatladı. En azından geleceğini biliyordum.

Balıkları taze olarak hemen lokalin yanından geçen dereden toplanıyormuş bu yüzden herkese uyup ben de alabalık sipariş etmiştim ve gerçekten dedikleri kadar güzeldi tadı.

Yemekler yendi, çaylar içildi, tatlılar yendi.

Barış gelmedi.

Gözüm kapıda onu bekledim. Onu hâlâ seviyordum. O benim gerçekten sevdiğim tek adamdı.

Derin bir iç çekip arkama yaslandım. Saat 1'e gelirken artık kalkmamız gerektiğini söyledi Mahmut teğmenin eşi Ruken hanım.

Diğer kadınlar da onunla birlikte mırıldanınca ayağa kalkıp hazırlanmış kasaya ilerlemiştik. Şehmus bana bakıp omuzuma elini koyup oturmam için baskı uyguladı. Yeniden sandalyeye oturmuştum bu sayede

"Sen nereye? Daha ilk günden ödeme yaparsan pis alışırız bak"

Gülerek omuzumu okşayarak yürümeye devam etti. Zorluk çıkartmamıştım.

Garson tabakları toplarken ayağa kalktım. Hepsi dışarıda tokalaşırken onlara bu gece için teşekkür ettim.

"Ben biraz daha burada takılacağım görüşürüz yarın. Her şey için teşekkürler"

"Ne demek. İnsan bi' buranın rakısını içince bir daha başka yerde içemiyor dene Doruk komutanım"

"Denerim Şehmus komutan. E siz de eşlik edin bana?"

Karılarına bakıp bana döndükleri sırada Enes subay karadeniz şivesini hiç saklamadan konuşmuştu.

"Calmayu istiyrum da bizim hanum pek asabidur"

Karısını gösterirken eliyle herkes kahkaha atmaya başlamıştı. Gülerek hepsini yolcu edip yeniden içeri girmiştim.

İçeri girdiğimde bir kaç masa daha doluydu eski masaya gidip yerime yerleştirdikten sonra garsona kafana göre bir şeyler ayarla rakıya ne güzel giderse diyerek göndermiştim.

Yan masadaki adam arkadaşlarına "Füsun aldatmaz oğlum beni" diye ağlamaya başlamıştı.

Derin bir iç çektim yavaşça bıraktım. Alkollü olduğu belliydi. Sarhoş olmak ne muhteşem şeydi böyle. İçinden gelen her şey ağzından dökülüyordu.

Adam telefonunu çıkartıp bir şarkı açınca herkes susup dinlemeye başladı.

Garson elindekileri masaya bırakıp döndüğünde rakıyı bardağa boşaltıp soğuk suyu ekledim üzerine.

Şarkı sözleri o kadar melankolikti ki ben bile efkarlanmıştı. Biten şarkıyı yeniden açtı adam. Yeniden herkes dinlemeye başladı.

Boş gözlerle girişe bakarke motorsikletli bir adam kaskını motorun üzerine bırakıp içeri girdi. Girene kadar kim olduğunu anlamamıştım.

Onun girişi ile sarhoş adam bağırarak şarkıyı söylemeye başladığında herkes gülmeye başlamıştı adamın kötü sesine.

"Bak şu gönül tutuşuyor yine son birkaç gündür
Çürüyoruz bak, nefretimi gömdüm
Bil ki bugün yanıyor, soluyor ömrüm"

Barış alkollü adamın ve arkadaşlarının olduğu masaya doğru ilerledi. Bir sandalye çekip masaya oturdu.

"Yine Füsun'a mı ağlıyor bu?"

Gülerek adamın elindeki telefonu alıp şarkıyı kapattı. Bana kısa bir bakış atıp yeniden masaya döndü.

Vasat. (GAY)Where stories live. Discover now