4

203 24 38
                                    

*

Güneşin parlak, sıcak ışığı yüzüne vuruyor ve yorgunlukla sızlayan hassas gözlerini kör ediyordu ama Loki orada otururken bir buz devi olduğu gerçeğini bile umursamadan sadece anın sakinliğinin tadını çıkarmak istiyordu.

Sabahın en erken saatlerinden beri koşturuyordu. Bahçeden taze sebzeleri toplamış ve onları tenini ısıran buz gibi suyla yıkadıktan sonra mutfaktakilerin kahvaltı hazırlamalarına yardım etmişti. Kendi aralarında fısıldayarak konuşmalarını ve sessizce gülmelerini yalnızca izliyordu, artık konuşamıyor olmaya alışmıştı. Bazen tamamen içgüdüsel olarak dudakları aralansa da nefesini boşuna harcamamayı öğrenmişti, kabullense de kabullenmese de ölümlü bedeni böyle güçlü bir büyüyü kıramazdı.

O günü ne olursa olsun sonsuza dek hatırlayacaktı, hafızasını kaybetse bile bunu hatırlayacağına emindi. 'Bunları' demek daha doğru olurdu belki de. Thor'un iri, güçlü bedeni onu defalarca kez olduğu yerde tutmuştu ve Loki her seferinde kardeşinin bunu nasıl yapabildiğine hayret etmişti. Şimdi yalnızca komikti. Kardeşi? Hah, olduğu şeye bir canavarın ucube çocuğu diyebilirdi ancak. Belki de Thor da en başından beri bunu hissedebiliyordu. Hiçbir şeyden haberi olmayan sadece Loki miydi?

İlk çocuğunu bir daha göremeyeceği kendisine söylendiğinde sarayın boş bir bahçesinde oturmuş tek başına vakit geçiriyordu. O anda kimseye bir zararı bile yoktu ama bu halde bile bir canavardı. Bebeği, Fenrir de kendisinin karanlık kaderini devam ettiriyor olmalıydı. Ragnarok'u (Kıyamet) duyuranlar kehanete göre Fenrir'in öyle tehlikeli olacağını söylemişlerdi ki sonunda Tanrılar oğlunu ondan alarak kimsenin ulaşamayacağı bir yere zincirlemişlerdi. Ve Thor yalnızca orada durup Loki'yi tutmuş, bunun geçeceğini, acısının hafifleyeceğini, onu unutacağını, babalarının kararına karşı gelemeyeceklerini söyleyip durmuştu.

Her defasında.
Her çocuğunda.
En sonunda da, kendisi sürgün edilmeden hemen önce tahtın önünde diz çökmüş halde dururken sessizlik büyüsünün ipleri ve iğnesi dudaklarını delip mühürlerken Thor her zaman oradaydı.

Loki'nin acısı asla hafiflememişti ve hayır, o hiç unutmamıştı. Hiçbirini.

Hatıralar bedenininde akan kanı öfkeyle doldururken gözlerini kısıp gökyüzüne doğru baktı. Bir daha Asgard'a geri dönebileceğini sanmıyordu ve onları hiç göremeyecekti ama kendisinden daha iyi olduklarını düşünmek istiyordu. Bazen parmak uçlarında Fenrir'in kürkünü hissedebiliyor veya Sleipnir'in sesini duyabiliyordu.

Bazen merak ediyordu, kendi annesi de onu böyle özlemiş miydi hiç? Loki'nin onunla ilgili hiçbir anısı yoktu. Yalnızca babasının kan kırmızısı, duygusuz gözlerini hatırlıyordu.

Oturduğu yerden kalkarken eski tahtanın gıcırtısı duyuldu. Yara olmuş avuçları ağır kovaların saplarına kapandı ve omuzları çökerken yarım bıraktığı işlerini bitirmek için yürümeye başladı.

Yeni hayatının en huzurlu günlerinden biriydi.

*

Karanlık odanın en köşesine sinmiş nefes almaya bile korkarken taşların soğuğu kemiklerine kadar içine işlemişti. Ne kadar süredir buradaydı bilmiyordu. Bazen zaman hiç geçmiyordu ancak bazen... Sanki bildiği her şey en az günler kadar uzağında gibiydi. Acıyan dudakları kuruyup birbirlerine yapışmışlardı ve dili bile onları ıslatamayacak kadar kuruydu. Açlığından bahsetmek bile saçma olurdu, bundan hiç bahsetmeyecekti ancak su... Tanrılar... Biraz su içebilmek, boğazını ıslatabilmek için gözünü kırpmadan öldürebilirdi.

Başı güçsüzce taşa doğru düşerken gözle görülebilir bir şekilde titriyordu. Çıplak ayaklarında tırnakları morarmıştı, bileklerini saran kelepçeler solgun derisini aşındırmış ve kanatmıştı ancak soğuk bunları hissetmesine engel oluyordu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Oct 30, 2022 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

The God in the Iron Heart: Proof That Tony Stark Has A Heart  | IronFrostWhere stories live. Discover now