5. BÖLÜM: Ralaer

26 10 34
                                    

Araziye çıktım.
İlk önceliğim fundalıklara ulaşıp beni bekleyen korumam ile buluşmaktı.
Henüz Raynarda Krallığı topraklarında olsam da taşralar tehlikelidir, ticaret yolunu izleyerek doğu istikametinde ilerledim.

Yanımdan at arabaları ve yayalar geçiyordu ancak kalabalık değillerdi. Fundalıklar şehrin on kilometre kadar doğusundaydı. Atımla ilerlemeye devam ettim o sırada Kuzey Kapısında olanları düşünüyordum, Alen Fassor'un dedikleri doğru muydu? Ustam'ın beni göndermek istemediğini biliyordum ama layık görmemesi, bu bir sorundu. Lonca'nın en iyi üyesi bendim, benim dışında kim yapabilirdi ki? İçten olmasa da Ustama kızgın olduğumu farkettim, beni küçümsediğini ya da saygı duymadığını düşündüm. Henüz bir gün önce bana kendisinin eşiti olduğumu söylemişti, acaba o sözler bir kıskançlık sonucu muydu?

Ben bunları düşünürken fundalıklar göründü. Korumamın nerede beklediğini bilmiyordum, araziyi görmek için yüksek bir tepe seçtim ardından atımı oraya doğru sürmeye başladım.
Zirveye henüz ulaşmıştım ki önümde kara bir atlı belirdi. Atı safkandı yenilmez ve yorulmak bilmez bir canavara benziyordu. Kendisi ise uzun boylu iri yapılıydı, mat gri bir zırhın içindeydi. Kömür karası gözleri, aynı koyulukta saçları vardı kesinlikle gençti ama gözleri ve duruşu görmüş geçirmiş bir yaşlı gibiydi. Sonra miğferini gördüm. İki yandan ve ortasından çıkan büyüklü küçüklü boynuzlar, kesinlikle bir kuzeyli askeriydi ve kesinlikle beni bekleyen kişiydi.
Söze atlı girdi.
"Serra Dun olma ihtimaliniz var mı?"
"Sizinde Ralaer olma."
Yüzünde küçük bir sırıtış belirdi. En azından somurtkan bir yapısı yoktu.
"Gelmeyeceğinizi düşünmeye başlamıştım. Fundalıklarda ilgi çekici bir şeyler yok ve sizi beklerken pek eğlendiğim söylenemez."
Sırıtma sırası bendeydi, anlaşılan korumam bir korumadan çok yoldaş olacağa benziyordu.
Atından inip çantasını açtı, içinden küçük bir harita çıkardı.
"İstersen önce rotamızı belirleyelim."
Ben de atımdan inip yanına gittim. Elinde tuttuğu harita dünya ölçekliydi. En küçük ada bile görülebiliyordu.
"Direkt olarak Miavland'e gitmeyi düşünüyorum." Haritada Raynarda, Riyarda, Hareos ve Nivella'nın bulunduğu bölgeleri gösterdim.
"Bu topraklara zaten yeterince Avcı gönderildi ve işlerini düzgün yaptıklarına inanıyorum. Yıldız ile birlikte doğan daha uzaklarda olmalı. Norvos'a gideceğimiz kesin ancak Wooderland'e bile gitme olasılığımız var."
Ralaer beni dikkatle dinliyordu, bazı yerlerde şaşırdığını belirten mimikler yapsa da sözümün bitmesini bekledi.
"Kıtanın diğer ucundan bahsediyorsun. Wooderland Norvos'un hemen yanında ancak bilmek istediğim şu. Koloni topraklarını düşünüyor musun?"
Koloni toprakları. Binlerce kilometre uzağımızda olan küçük şehir devletleriydi. İlk kurulduklarında Norvos İmparatorluğuna bağlı olsalar da zaman geçtikçe aralarındaki uzaklık sebebiyle bağımsızlık kazandılar. Şimdilerde ise deniz tüccarları için vazgeçilmez yerlerdi. Oralara gidiş ancak deniz yoluyla olurdu.
"Mecbur kalırsak evet. Gemi bulmak zor olmaz."
Ralaer dediklerim üzerine başını salladı ardından da haritasını rulo yapıp çantasına geri koydu.
"Öyleyse yolculuğumuz Miavland'e doğru olacak, Nehir Yolunu kullanalım. Üzerin de köyler de var, oralarda da araştırma yapabiliriz."
Dediğini onaylayıp atıma bindim, o da hazır olduğunda birlikte Nehir yoluna yöneldik.

Aklımda dönüp dolaşan düşünceler beni rahat bırakmadı ama Ralaer ile Nehir yolunu izleyip köylerde araştırma yapmak beni bir nebze oyalardı. Tahminimce 1 hafta sonra Wereen köyüne ulaşmış olacaktık. Orada uygun bir yer bulup Ustam ile haberleşebiliridm.

***

Serra Dun'un ayrılışından henüz üç gün geçmişti.
Saray'da yine bir kriz ortamı vardı, Norvos Miavland'e savaş ilan ettiğini duyurmuştu.
Normalde bu bizim için çok önemli olmazdı ne de olsa aramızda binlerce kilometre vardı. Ama bu durum Serra Dun'u ve benim planımı riske sokuyordu. Ondan Miavland'in ötesine gitmesini istemiştim, bu durumda isteğim pek gerçekleşecek gibi görünmüyordu.

Fikirlerimden Usta Heretet'e bahsetmeye gidecekken kapım çalındı, gelen Arnaes Tonson'du.
"Konuşmamız lazım Alen."
Ona oturmasını işaret ettim, masamdaki kağıtları toplayıp söze girdim.
"Miavland ile Norvos olan savaş hakkında mı?"
"Hayır, o uzaklıkta olan şeyler bizi etkilemez. Sözünü edeceğim konu daha yakında. Riyarda asker topluyor."
Arkama iyice yaslandım. Eğer Arnaes'i tanıyorsam bizim de asker toplamamızı isteyecekti.
"Şehir duvarlarını güçlendirmek istiyor olabilirler. Kaçaklar ve haydutlarlar oldukça arttı."
"Bir darbe olmasından korkuyorum Alen."
İşte bu saçmalıktı.
"Bize karşı mı? Seni böyle düşündüren nedir?"
Arnaes'in rahatsız olduğu belliydi ama bozuntuya vermek istemiyordu.
"Riyarda hep boğazı istedi ve şu an harika bir fırsat bulduklarını düşünüyorlar. Lonca güçsüz, bizim aramızda anlaşmazlıklar var ve bize yardım edecek bir Miavland yok. Riyardalı devlet adamları şehirden ayrılmaya başladı, bunu farkettin mi?"
Her ne kadar Arnaes'e hak vermek istemesem de dedikleri doğruydu. Son zamanlarda iyice güçsüzleşmiştik ve bu durum diğer krallıkların dikkatini çekmiş olmalıydı.
"Bir karara varmadan önce Riyarda elçisiyle konuşacağım. Şehirden ayrıldı mı?"
"Bildiğim kadarıyla hayır."
Bu iyiydi peşine adam takmama gerek kalmamıştı.
"Bana onu getir. İstediğin adamları seç, yarın gidersin."
Arnaes onaylar bir şekilde başını salladı. Ardından sandalyesinden kalkıp kapıya ilerledi. Kapıyı açmıştı ki bana doğru döndü.
"Bir şey daha var. Aklımı karıştıran bir durum. Kuzey kapısında, Serra Dun'a ne söyledin."
"Ne demek istiyorsun?"
"At ile kapıdan geçerken, sana selam verdi. Ama Ustasına bakmadı bile."
Her zamankinden daha iyi bir gözlemcilik yapmıştı.
"Sadece ona gerekli eşyaları verdim."
Arnaes ikna olmuşa benzemiyordu.
"Ondan uzak durmanı tavsiye ediyorum Alen. Yönetimde ya da Lonca'da bir etkisi yok. Entrikalarına onu bulaştırma."
Bunları dedikten sonra kapıyı kapatıp çıktı.

Arnaes ile benim aramdaki fark buydu işte. O bu günü görürdü, ben ise geleceği. Gücü elinde tutmak isteyen kişiler her zaman geleceğe yatırım yapar.

Yıldız İle Ay'ın SavaşıWhere stories live. Discover now