one¹

211 24 58
                                    

Who Is She - I Monster

kim o?
puslu bir hatıra,
korkunç bir yüz,
kayıp bir kucaklama mı?
zaman denizinin ötesinde bir yerde,
benimki gibi ölümsüz bir aşk
bana gelecek,
sonsuza kadar.

Yorgunluna yenik düşen başı daha fazla duramamış ve sert bir şekilde masaya çarpmıştı. Hissettiği acıyla gözlerini açmış ve aşnını ovalamaya başlamıştı.
“Off çok acıdı.”
Dudaklarını sarkıtmıştı istemsizce. Masasının kenarında duran kummamon yapışkanlarıyla süslediği aynasını almış ve alnına bakmıştı.
“Kızarmış.”

Arkasından gelen gülme sesiyle o tarafa dönmüş ve kimin olduğuna bakmıştı. Onun burada canı yanarken gülen de kimdi yahu?!
“Taemin Hyung!”
Minik ağzını şaşkınlıkla açmış, ayaklanıp kollarını kendisinden uzun bedene sarmıştı hemen.

“Selam Minnie.”
“Hyung! Çok özlemişim seni. Ne yapıyorsun burada?”

Beyaz tenlinin sorusuyla sarılmayı bırakmış ve az önce masaya vurduğu alnına bakmıştı.
“Teknisyen ihtiyacı olduğunu duydum. Hemen başvurdum ve işe alındım. Seninle görüşmeyeli de uzun zaman olmuştu, direkt yanına geldim.”

Hyunguna gülümseyip yan masadan bir sandalye daha çekmiş ve ikisi için birer kahve rica etmişti. Görüşemedikleri bu zaman diliminde konuşacak çok şey birikmişti doğrusu.

°•••°°°•••°

“Dediğim gibi Taehyung, buradayken iyiyim. Hem benim gibi başarılı birinin maaşını karşılayabilecek misin?”demişti gülerek. Bu tavrıyla aklına Seokjin gelmişti. Bitmeyen egosunu bile özlediğini hissediyordu.

“Rahatsın, biliyorum. Mutlu musun peki? Ayrıca sen buraya gel, ben şirketi üzerine yaparım Hoseok.”
İkisi de kahkaha atmaya başladığında sesinin fazla çıktığını düşünüp elini dudaklarının üzerine kapattı.

“Düşünmem gerek Tae, kolay bir karar değil. Yarın fikrimi söylerim.”
“İstediğin kadar düşün dostum ve lütfen olumsuz bir cevap verme. Neyse, bugünlük seni daha fazla rahatsız etmeyeyim. Hoşçakaal.”
Onaylayarak aramayı sonlandırmış ve telefonunu masanın üzerine bırakmıştı.

Özlemişti Kore'yi, dostlarını, ailesini; doğru. Ama geri dönecek cesareti bulamıyordu kendinde. Ev'inden uzaklaşıp Amerika'ya gelmesine sebep olan kişi de vardı işin içerisinde. Unutmuştu onu, umursamıyordu artık. Ancak oraya dönse bile aklına gelecekti. Dolaştığı her bir sokakta bile aklına o gelecekti. Bunu da biliyordu ama kaçmaktan yorulmuştu.
Belki de yüzleşme vakti gelmişti.

Kapının çalmasıyla düşünmeyi sonraya ertelemişti.
“Girebilir miyim?”
Kapıdan içeri başını uzatarak bakan kadına gülümseyerek içeri davet etti.
“Gel lütfen Cristina.”
Kibar bir şekilde koltuğa oturmuş ve Hoseok'a dönmüştü.

“Konuştuğun kişi Taehyung muydu?”
Taehyung ve babasının birlikte yürüttüğü şirketin Amerika'daki şubesinde çalışıyordu Hoseok. Hem film, kitap çevrimi yapan; hemde fotoğrafçılık ve magazinle ilgilenen bir şirketti. Cristina ve Hoseok ise çeviri bölümündelerdi. Cristina'nın alanı İtalyancave İngilizceyken, Hoseok'u diğerlerinden ayıran önemli bir özelliği vardı:

Çok dilli olması. Akıcı bir İngilizce'nin yanında, Rusça, İspanyolca, Fransızca ve Almanca konuşabiliyordu. Akıllı biriydi. İnanılmaz bir dil zekası vardı ve bu sayede işini görecek dilleri öğrenebilmiş, böylece de hızla yükselmişti.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Oct 15, 2022 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

wait a minute | sopeWhere stories live. Discover now