27

6.7K 487 68
                                    

Soğuk yüzünden kıpkırmızı olan ellerimi cebime sokup gözlerimi karamış havaya çevirdim. Üst üste reddedilmenin üstüne en ufak bir ilginin kulu olmak ağrıma gidiyordu. Beni hiçbir zaman sevmeyecek biri için çırpınmanın ağır yükünü sırtlamış boş sokaklarda onu düşünüyordum. Derdimin en güzeliydi bir yandan da. Aptal hissettiren, özgüvenini içinde hapseden bir duyguydu aşk. İstesen de bırakamadığın, her gece aklına düşen, uykularının hırsızı, sabahları tüm gününü çalacak bir histi. Gece yatarken kurduğun hayallerin sabahında asla olmayacağını anlatan hissin adı aşktı.

Gözlerinle görüyorsun istemediğini, sana defalarca anlatıyor olmayacak diye ama anlamıyorsun ya hani, işte bunun adı aşktı. Bırakamıyordun, çaresizlik bileklerini sıkı sıkı kavrıyordu, gidemezsin hiç bir yere diyordu, gidemiyordun.

Başkasını sevdiğini bile bile seviyorsun, başkası için yandığını bile bile seviyorsun. Böyle evsiz, yurtsuz hissettiriyor sana. Diyor ki; Seni asla sevmeyeceğim. Ciddiye alıp adam yerine bile koymuyor seni. Ama sen yine seviyorsun, aptalsın çünkü. Aşk seni öyle bir hale getiriyor ki, 'ulan ben ne halt yiyorum.' bile diyemiyorsun.

''Neden çağırdın?'' diye sordum oturduğum bankın arkasında dikilmiş adama. Geldiğini adım seslerinden anlamıştım. Devam etmeyen adımları arkamda durduğunu hissettirmişti.

Cevap vermediğinde yavaşça kenara kaydım bankta. Birkaç saniye içinde yanıma oturan Sıraç ile usulca bakışlarımı sağ tarafımda oturan adama çevirdim.

Soğuk yüzünden kızaran beyaz teni normale nazaran daha soluktu. Kızaran yanakları yüzündeki belkide tek canlı noktasıydı. Bakışları ruhsuzdu. Bana harabeleri hatırlatıyordu.

"Pes et artık." Dediğinde yutkundum. Dönüp dolaşıp aynı yere dönüyorduk. Beni istemiyordu, sevmemi bile istemiyordu. Bu nasıl bir zalimlikti?

"Yapma kurban olayım." Dedim burnumun direği sızlarken. Dolan gözlerim görüşümü bulanıklaştırdığında, dudaklarımı ıslattım. "Bu kadarı da zalimlik. Bari bunu yapma." Dedim yalvararak. Artık gurur diye bir şey kalmamıştı içimde. Onun aşkıyla doluydu her zerrem.

Bakışları bana döndüğünde, gözleri yüzümde turladı. Birkaç saniye sessiz kaldı. Bana acıması o kadar koydu ki o an, kendimi önümüzdeki denize öylece atmak istiyordum. Bu zulüm bitsin, kurtuluşa ereyim istiyordum.

"Ali bizden olduramazsın zorlama." Dediğinde, yutkunup gözlerimi yumdum. Altı olmuştu. Altı kez, o dudakları bizden olmaz diyordu. Acıtıyordu. Yanan boğazım her yutkunduğumda canımı yakıyordu.

"Niye istemiyorsun ki beni?" Dediğimde alt dudağımı ısırıp hıçkırmamak için bacaklarımı sıktım ellerimle.

"Bir nedeni yok." Dedi tekdüze bir sesle.  Bana karşı hiçbir hissi yoktu. Ses tonu öyle ele veriyordu ki onu, duygusuzluğu, hissizliği, umursamazlığı. Hepsini harmanlamıştı sanki.

"Sıraç yapma." Dedim zorlukla eline uzanıp. Bacağının üstüne koyduğu eline değdiğim an ateş tutmuş gibi geri çekti ellerini. Gözlerimi kaçırıp elimi geri çektim.

"Tiksiniyor musun?"

gözlerimi açmaya korkuyordum. Eğer cevabı olumlu olursa ben ne halt yiyecektim? Kurduğum onlarca hayalin hepsinin kuyruğunu uçurtmaya bağlayıp uçuracak mıydım? Her şey bu kadar basit miydi? Sineye çektiğim onlarca şeyin üstüne bunu kaldıramayacağımı adım gibi biliyordum.

"Ondan değil." Dediğinde yutkunup bakışlarımı ona çevirdim. Gözleri önümüzde serili manzaradan başka bir yere çevrilmiyordu.

"Neden peki?" Diye şansımı denediğimde iç çekip kafasını geri yasladı. Cevap vermesi için saydığım saniyeler peş peşe akarken, yine yanıtsız bıraktı beni. Ne olumlu konuşmuştu ne olumsuz.

Solan Zakkumlar | GayWhere stories live. Discover now