1- kat beş dakika sonra kapanır

463 46 55
                                    

"hannah, biraz daha ağlarsan gitmekten vazgeçeceğim." kız kardeşim göz yaşlarını saklamak için arkasını döndüğünde güldüm ve yanına ilerleyip kafasının üstünü patpatladım.

bana doğru döndü, anlını omzuma yaslayarak daha da çok ağlamaya başladı. annem erkek kardeşimin elini tutarak bana gülümsüyor, babam da valizlerimi son kez kontrol ediyordu.

hannah anlının olduğu yere çenesini yaslayıp alttan alttan bana baktı, "ziyarete gelecek misin?" diye sordu hemen ardından. "gelmeye çalışacağım." dedim.

annem gözlerimin içine baktı.

gitmedim.

şimdi gözlerimi her kapadığımda hannah'nın gitmemem için ağlayan yüzünü görmemin nedeni bu. gitmedim çünkü bencilin tekiyim. gitmedim çünkü orada görecek hiçbir şeyin olmadığı düşüncesiyle kendimi kandırıp durdum.

şimdi de gidemiyorum çünkü gidince ne ile karşılaşacağımı bilmiyorum. hannah bu sefer bana eskisi gibi bakmayacak, bunu biliyorum. lucas varolan üç beş anımızdan birini hatırlıyor mu, berry sesimi duyduğunda havlayacak mı, annem her zamanki gibi kırgın değilmiş numarası yapacak mı, babam kitaplarda altını çizdiğim gibi şefkatli mi?

tüm bunları da ceza sınıfında uyurken düşünüyorum. normalde önümdeki kitapta karaladığım şarkı sözlerinden değil de, tahtada yazan problemlerden olması gerekiyor. yine de umurumda değil, her gün buradayım nasıl olsa.

sınıfın en orta yerinde oturmuş, botlarını agresifce yere vurarak problemleri çözmeye çalışan changbin'e bakarak sırıtıyorum. bugünkü gözetmen annesi, bu yüzden de normalde olduğundan bin kat daha gergin.

en ön sırada yine birilerini dövdüğü için burada olan jeongin ve hemen yanında da sevgilisi oturuyor. jeongin'in hala kanı akıyor, problem kağıdının üstünde göl oluyor. hyunjin ne kadar ona artık çıkıp eve gitmesi gerektiğini söylese de gençlerin kanı hızlı kaynıyor işte.

birkaç dakika sonra bayan seo saatine bakıp telefonlarımızın olduğu çekmeceyi açıyor ve bize hiçbir şey söylemeden çıkıp gidiyor. sınıfta aklı başında olan tek kişi -hyunjin- gidip hepi topu dört tane olan telefonları alıp sahiplerine veriyor.

bir saniye- dört değil, beş taneymiş. en arka köşede oturup problem kağıdına bir şeyler karalayan çocuk, hyunjin'in kulağındaki kulaklığı çıkartıp telefonunu masaya resmen fırlatmasıyla minik uykusundan kurtuluyor. ben daha hyunjin'in ona neden böyle davrandığını anlayamadan saçları gözlerini kapatacak kadar uzamış çocuk sınıfa ürkek bir bakış atıp hyunjin'e bir daha olmayacağını söylüyor.

aslında, neler olduğu o kadar da umurumda sayılmaz. bu yüzden olduğum yerden kalkıp changbin'in yanına gidiyorum. telefonunu alır almaz ayrılmamak için bin takla attığı sevgilisiyle konuşmaya başladığını görünce de yurtta görüşürüz bile demeden sıranın üstündeki kalemimi montumun cebine atıp çıkıyorum sınıftan.

tam merdivenlere ulaştığım sırada söz karaladığım kağıdı almayı unuttuğumu hatırlıyorum ve küçük bir küfür mırıldanıp oflayarak geri dönüyorum. Yolda karsılastığım changbin'e çelme takmayı da unutmuyorum tabi.

sınıfa tekrar girdiğimde sanki ben gelmeden önce gizli bir konu konuşuluyormuş gibi bir sessizliğe bürünüyorlar. hyunjin uzun saçlı çocuğun sırasına doğru eğilmiş -dolaylı yoldan çocuğu sıkıştırıyor-, jeongin de çocuğa bakmadan hyunjin'i kolundan tutmuş ve geri çekmeye çalışıyormuş gibi görünüyor.

ben sırama ilerleyip sanki bir şey düşürmüşüm gibi sıranın altını ve yerleri aramaya başladığımda çocuğun kısık sesini duyuyorum, "bir daha olmayacak dedim işte." diyor. hyunjin de "bunun için ne kadar azar yiyeceğimden haberin var mı jisung?" diye mırıldanıyor histerik bir sesle. "bir daha başıma iş açarsan, yemin ederim bu okulu zindan ederim sana." dedikten sonra da sevgilisinin kolunu tutan elinden kurtulup çantasını alıyor ve hızlıca sınıftan çıkıyor.

jeongin'in mahcup sesini duyuyorum, "normalde bu kadar gergin biri olmadığını biliyorsun, sadece yanlış zamana denk geldi." diyor ve çocuğun kafasını patpatlayıp sevgilisini takip ediyor.

ikisi de çıktıktan sonra rahatlayan jisung sırasında yayılıyor ve boynunda asılı kalan kulaklığı çıkartıp masaya koyuyor. en başından beri varlığımın farkında, "ee..." diyor bana. "sen neden buradasın?" sırama oturup omuz silkiyorum. "ben hep buradayım."

tek basına gülüyor ve boş sınıfta yankı yapıyor sesi.

ben de donup kalıyorum. birkaç saniye suren sessizlikten sonra "sen?" diyorum. hiç beklemeden "sınav sorularını çaldım." diyor.

"hyunjin'le ne iş?" diye soruyorum cevabının üzerinde durmayarak. "kuzenim." diyor o da. "babam beni ona emanet etmiş cart curt, soruları çaldığımı öğrenince de hemen atladı birlikteydik diye. başıma bir daha iş açma diyor. ben açtım sanki." hararetle anlattığı şeyi bitirip saçlarını karıştırdığında gülüyorum. "kendisine söyleyemiyor gibiydin." dediğimde de dönüp kötü bir bakış atıyor.

omuz silkip "yalan mı?" diyorum. "kavga etmekten hoşlanmıyorum." diyor o da. kafamı salladıktan sonra sıramın üstündeki kağıdı alıp ayaklanıyorum. kapıya vardığımda da "kat beş dakika sonra kapanır." diyorum, "yeni çocuk.".

evet.
predebut hyunsung

twenty-ninth days, chansung.Where stories live. Discover now