born to die

292 32 31
                                    

zaman geçtikçe, bu astronomi kulesi 'karşılaşmaları' da artmıştı. sanki aralarında söylenmemiş bir anlaşma gibiydi, her akşam orada oturuyor, sigara içiyor, bazen bir iki kelime konuşuyor, bazen ise yalnızca gökyüzünü izliyorlardı.

tabi ne çapulcuların ne de regulus'un arkadaşlarının bundan haberi yoktu, yalnızca ikisinin bildiği verilmemiş bir söz gibiydi.

james elinde harita, üzerinde pelerini ile tekrardan o merdivenleri çıkıyordu. regulus çoktan gitmişti, bu yüzden hızlı olmaya çalışıyordu.

sonunda merdivenler bitince cebindeki sigara paketini yokladı ve regulus'un yanına oturdu. her gece yaptığı gibi önce kendisi bir dal yaktıktan sonra paketi regulus'a uzattı. ceketinin kollarını sıvamıştı farkında olmadan, bu da regulus'un gözlerinin onun sol kolunda uzun süre durmasına sebep olmuştu.

"düşündüğüm türden bir enkaz değil sanırım." dedi ilk karşılaşmalarından söz ederek. james çocuğun gözlerini takip etti ve telaşla kolunu kapatmaya çalıştı. regulus ise gülmeye benzer bir ses çıkarttı. "saklaman gereken bir şey değil." ve ekledi, "en azından benden."

james gerildiğini hissetti, bilen bir kişi daha vardı şimdi. neden yaptığını sorarsa cevap bile veremezdi.

"neden yaptığını sormayacağım, merak etme. " dedi regulus sanki çocuğun aklını okumuş gibi. "bana sorulduğunda cevap verememiştim." james şaşkınlıkla gözlerini açtı, işte bunu beklemiyordu. regulus onun sormasını beklemeden devam etti.

"dördüncü senemin yazında sirius evden gittiğinde panik ataklarım ve ardından kendimi sakinleştirebilmek için yaptığım bu tip şeyler başladı." sesi soğuktu, sanki kendinden değil de başka birinden bahsediyormuş gibiydi.

"bakabilir miyim?" dedi james ilk kez konuşarak. yara izlerinden bahsediyordu tabi, özellikle belirtmesine gerek olmadan anlamıştı diğer çocuk.

regulus sağ kolunu sıyırdı. gözüken derin kesiklerin birçoğu beyazlamış ve eskiden kalmış olduğu belli gözükse de aralarında yeniler de vardı.

regulus bunlardan rahatsız oluyormuş gibi görünmüyordu.

"benim de... hm.." diye söze girmeye çalıştı james. kendi hikayesini anlatmak istiyordu.

"anlatmak zorunda değilsin, yalnızca merak ettiğini düşündüğüm için söyledim."

"anlatmak istiyorum." regulus 'o zaman devam et.' der gibi baktı.

"bu yaza kadar her şey çok iyiydi, aslında hiçbir sıkıntım yoktu. daha sonra... bazı... olaylar yaşadım. daha sonra isimlendiremediğim ataklarım başladı ve bunları yapmaya başladım."

"ne tip olaylar?" regulus merak etmeye başlamış gibiydi.

"daha önce kimseye anlatmadım, aramızda kalacağına söz verirsen... sana anlatabilirim." james tüm cesaretini toplamıştı, artık birine anlatabilirdi.

"söz. kimseye söylemem."

"pekala, jake isminde bir komşumuz var, bu yaz yan evimize taşındı. benden 3 yaş büyük bir şifacı. yazın birkaç kez beni evine çağırdı, ben gitmedim çünkü pek bir yakınlığımız yoktu. daha sonra... bir gün sirius remus ile buluşmaya, annemler ise baş başa bir yemek yemeye gitmişlerdi. kısacası evde yalnızdım." regulus bunun ardından ne geleceğini tahmin etmiş gibi nefesini tutmuş bekliyordu.

"hava kararmıştı, ders çalışıyordum. daha sonra o geldi, içeri girip giremeyeceğini sordu ve nezaketen evet dedim. daha sonra... daha sonra..." regulus anlamıştı, james'in devam etmesine gerek yoktu.

çocuğun gözünden ard arda yaşlar düşüyordu. hatırlamak bile tüylerini diken diken etmişti.

regulus ise şaşırmıştı, anlatmaya başlarken böyle bir şey geleceğini tahmin etmemişti.

tek bir şey söylemeden kollarını ağlayan çocuğun boynuna sardı, james ise yüzünü regulus'un göğsüne gömerek ağlamaya devam etti.

regulus saçlarını okşarken uzun süre sonra ilk kez kabus görmeden uykuya daldı.

plaster // jegulusWhere stories live. Discover now