18 ♔ I'm actually pretty persistent

177 21 9
                                        


" Sana inanmıyorum. Teklifini kabul etmeden önce Haechan'ın hala hayatta ve iyi olduğunu kendi gözlerimle görmek istiyorum. Bir anda bu kadar iyi niyetli bir insana dönülmen hiç de güven verici gelmiyor."

"Pekala madem böyle düşünüyorsun, önce yemeğini bitir sonra sen ne istersen onu yaparız." Kral sahte bir üzüntüyle kalbini tutmuş ve hemen ardından gülümseyerek az önce masaya bıraktığı çatalını eline almıştı, gözleri Doyoung'ın ellerine odaklanmış ve prensin hala oynadığı yemeğinden bir çatal almasını beklemişti.
" Eğer beğenmediysen hemen değiştirmelerini söyleyebilirim Doyoung."
"Hayır, gerek yok."
Prens, Jaehyun'un yüzüne bile bakmadan cevap vermiş ve sonunda yemeğinden küçük bir çatal almıştı. Yemeğin geri kalanında masada ölüm sessizliği hakimdi.
Doyoung yemek faslını erkenden bitirebilmek amacıyla lokmalarını neredeyse çiğnemeden yutuyordu böylece çok geçmeden önündeki tabak tamamen boşalmıştı Jaehyun ise Doyoung ile aynı masada oturmanın keyfini çıkartıyordu. Bitmiş şarabının doldurulması için kadehi havaya kaldırdığında Doyoung sağ elini kadehin ağızına koyarak üstünü kapattığı kadehi yavaşça masa geri itmişti.
"Daha ne kadar oyalanmayı düşünüyorsun? Hadi gidelim artık." Prensin bu çocukça tavırları üstüne kral sadece gülmüş ve ayağı kalkarak prensin de kalkması için elini uzatmıştı. Doyoung kendisine uzatılan eli tutmuş ve bütün yol boyunca bırakmamıştı Jaehyun da bu durumdan memnun bir şekilde tutuşunu sıkılaştırarak sarayın arkasında zindanların bulunduğu bölgeye doğru ilerlemeye başlamıştı. İkili zindanlara yakalaştıkça Doyoung Jaehyun'a daha da yapışıyor, onun elini daha da sıkı tutuyordu. Etraf kuru ağaç ve solmuş çiçeklerle doluydu. Doyoung'a göre buranın sarayın büyüleyici ön bahçesiyle hiç bir alakası yoktu.
Jaehyun içinse burası her zaman huzur vericiydi ne zaman buraya gelse gülümsemesine asla engel olamazdı. Attığı her adımda dudakları daha da yukarı kıvrılırdı. Şimdiyse bütün neşesi kaçmıştı. Doyoung'ın burayı sevmediği her halinden belliydi Haechan'ın kaldığı zindanı gördüğünde prens kesinlikle memnun olmayacaktı.

Gardiyanlar eşliğinde yan yana dizilmiş onlarca - Belki de daha fazla- hücrenin bulunduğu karanlık koridora girmişlerdi biraz ilerledikten sonra kaldığı hücrenin en arkasında yerde tek başına oturan Haechan'a ulaşmayı başarmışlardı. Zemin saman ve Doyoung'ın ne olduğunu bilmek istemediği kanlı kemik parçalarıyla doluydu. Kral geldiğinden beri diğer mahkumların tamamen sessizleşmelerine rağmen Haechan, Kral ve prensin geldiğini henüz fark etmemişti. İkili parmaklıkların önünde durmuş öylece bekliyorlardı Jaehyun zindanın kapısını açmak için hiçbir girişimde bulunmamıştı tepeden tırnağa Haechan'ı süzerek bunun ne kadar iyi bir fikir olucağını kafasında tartıyordu. Doyoung'ın ise beklemek gibi bir niyeti yoktu.

"Jaehyun aç şu kapıyı." Doyoung'ın sinirle bağırması üzerine Haechan sonunda kafasını kaldırıp onlara bakmıştı ayağı kalktıktan sonra parmaklıklara doğru bir adım atmak yerine kraldan çekinerek olduğu yerde durmuş ve kralın önünde eğilmişti.

" Bunu yapmana gerek yok Haechan. Jaehyun kapı."

Haechan Doyoung'ın sözleriyle tereddütle de olsa başını kaldırmıştı. Jaehyun ise Doyoung'ın ona emir vermiş olduğu gerçeğini umursamamıştı hatta Doyoung'ın onun yanında bu kadar rahat konuşabilmesi hoşuna bile gitmişti. Hemen arkasında bekleyen gardiyandan zindanın anahtarını alarak kapıyı açmıştı. Doyoung ne kadar iğrenmiş olsada içeri girmek için bir adım atmış ama Jaehyun ile hala birbirine kenetli olan elleri sayesinde durdurulmuştu.

"Temiz değil. İçeri girme."


Haechan kral ile aynı masada oturduğuna inanamıyordu üstelik uzun zamandır hiçbir şey yemediği için guruldayan midesine saray aşçıları tarafından yapılmış renkli kurabiyeler girmeside onun için büyük bir artı olmuştu. Neden o masada oturduğunu ve neden işkence görerek öldürülmediğini sorgulamayacak kadar mutluydu. Haechan kurabiyelerini yerken Jaehyun Haechan'ın Doyoung'a biraz bile yaklaşmasına izin vermemişti yanında oturan Doyoung'ı iyice kendisine çekmiş soğuk bakışlarını ise karşısındaki mor saçlı çocuğa sabitlemişti.

" Kısa keseceğim, Doyoung senin burada kalmanı istiyor ve bende buna onay verdim fakat artık benim için çalışacağına göre bir daha beni sinirlenecek bir şey yapmayacağına, Doyoungımı benden çalmayacağına emin olmalıyım."

"Onu tehdit etme Jaehyun."

"Buna karışma lütfen Doyoungım. Biz Haechan ile konuşurken Tenle birlikte Haechan'ın kalıcağı yere bakabilirsin istersen." Bunun bir emir olduğunu anlamamak için bir aptal olmak gerekirdi bu yüzden Doyoung ayağı kalkmış ve Ten'in yanına doğru ilerlemeye başlamıştı gitmeden önce duyabildiği son şey ise Jaehyun'un ürkütücü bir tonda söylediği sözleri olmuştu.
" Lee Haechan bir kralın karşısında oturduğunun farkındasın değil mi?"

Ten'in koluna girmesiyle prens oradan hızlıca uzaklaşmış ve Haechan'ın kalacağı odayı görmeye gitmişlerdi. Oda Doyoung'ın odasına çok da uzak değildi hemen alt katta küçük bir odaydı sade bir dizayna sahip bir yatak ve bir dolaptan daha fazla eşya yoktu içeride.

Haechan için bu dolaba biraz kıyafet koyun. Onun dışında oda güzel ışık da alıyor."
"Tamamdır not ettim şimdi bane neler olduğunu anlatmak ister misin? Çünkü malum sen gittiğinden beri sarayda kıyamet yaşandı inan bana bir ara savaş çanlarının çaldığını bile duydum ve sonra aniden sinir küpü Kral Jung pamuk gibi olup sarayda baş düşmanı olarak belirlediği Haechanla aynı masaya oturdu. Yani Haechan'ı öldürmemesi bir yana onunla aynı masaya oturdu. O masaya daha Lucas ve Mark oturamadı." Kraldan bahsetmeye başladığında Ten'in sesi iyice fısıltıya dönmüştü birinin onları duymasından çok korkuyordu.

" Anlaşma yaptık."
" Yapmadım de."
" İstersen derim ama yaptım."
" Çok korkuyorum ama o senden ne istedi?"
" Bilmem önce Haechan'ın iyi olup olmadığını görmek istedim."
" Ve ne olduğunu sormadan kabul mü ettin?" Ten dehşete düşmüştü panikle küçük odada ileri geri yürümeye başlamış bir yandan da saçlarını çekiştiriyordu.
" Başka seçeneğim yoktu."
" Vardır sadece sen düşünememişsindir, belli ki düşünmekle aran yok yoksa boş çek imzalamazdın özellikle de Kral Jung ile."

İkilinin sohbetleri kapının aniden açılmasıyla yarıda kesilmişti Kral Jung Ten'i odadan kovarak Doyoung ile baş başa kalmıştı.
"En azından Haechan'a zarar vermemişsin. Şaşırdım doğrusu."
"Zamanım olmadı. İlgilenmem gereken yemeğini yemeyen koca bir bebeğim var da. Yoksa benden bir şey çalmak mümkün değildir."
Doyoung krala göz devirerek küçük kare camdan manzarayı izlemeye başlamıştı. "Ne konuştunuz?"
"Havadan sudan."
"Peki ne konuştunuz?"
"Seninle ilgilenicek. Ten sürekli meşgul olduğundan seninle yeterince ilgilenemiyordu. Yanında tanımadığın birinin olmasını da istemezdim bir nevi iyi oldu. Yani anlaştık arkadaşınla merak etme."
"Peki şu an da nerde?"
" Ona işini anlatıyorlar."
"İyi. Peki şu anlaşma meselesi, benden ne isteyeceksin?"

Jaehyun iyice Doyoung'a yaklaşmış ve arkasından sıkıca sarılarak başını Doyoung'ın zarif omuzuna yaslamıştı. "Evlen benimle."

Doyoung duyduğu iki kelimeyle olduğu yerde titremişti. Ten haklıydı Jaehyun ile anlaşma yapmak kötü bir fikirdi.
" Bunu isteyemezsin."
" Nede? İstersen reddedebilirsin."
" Bunu yapamayacağımı biliyorsun." Jaehyun ellerini prensin belinden çekmeden başını kaldırmıştı. Ciddileşmişti, gözleri oldukça üzgün, hayal kırıklığı doluydu Doyoung bunu kralın camdaki yansımasından görebiliyordu.

" Israrımın nedeni seninde içten içe bunu istediğini düşünmem Prens Kim. Eğer bu durum sizi rahatsız ediyorsa-"
Doyoung hiçbir şey düşünmeden eliyle kralın başını tekrar kendi omzunun üstüne çekmişti. Düz bir ifadeyle manzarayı izlemeye devam ederken , Jaehyun da masumca gülümseyerek başıyla iyice prens olanın boynuna sokulmuştu.

--

Think of DawnWo Geschichten leben. Entdecke jetzt