1. Giriş

13.9K 348 28
                                    

Tıpkı bir virüs gibi yayılan, yüksek katlı ve büyük bir arsanın içine yapılmış gri bina. Biraz da karınca yuvasını andırıyordu içerisi; oradan oraya koşuşturan insanlar, işlerini yapmak için bir saniye bile kaybetmemeye çalışanlar... Ülkenin 81 ilinde bulunan bu kurum; cehennemin dünyaya yansıması gibiydi. 

Basitçe geçmişlerinden kurtulup gelenler değildi burada olanlar; çocukluğunu kara toprağa emanet edenler, aile sevgisi görmeyenler ya da sevmek nedir bilmeyenlerden oluşuyordu burası. Bütün bunlardan nasibini almış çocukları anlaştıkları yetimhanelerden alan Merkez, onları bir silaha dönüştürerek yetiştiriyordu. 

Sert adımlarla dışı gibi içinin de gri duvarlarla kaplı olduğu binaya giren kadın, bu insanlardan yalnızca biriydi. En çok acı çekeni değildi belki ama; en çok işkenceye gireniydi. Herkesin bir görevinin olduğu bu kurumda tek bir altın kural vardı. 

İtiraz hakkı yoktu. 

İnsanları iyi bir şey yaptıklarına inandırıp, tacizciye tecavüzcüye saldırtan ve onları işkencelerle öldürten Merkez'in asıl amacını kimse bilmiyordu. Adımları yavaşlayan kadına dönen bakışların hemen ardından fısıltılar yükseldi; bunca bilekliğe rağmen nasıl çenesi dik, kendinden emin gelebilmişti buraya? 

Yemyeşil gözleri, yüzünün etrafına yayılmış çilleri vardı kadının. Sol kulağından çenesine kadar uzanan iz, bedeninin diğer bölgelerinde olduğu gibi kabullenmek zorunda kaldığı izlerden biriydi. Soluk yeşil pantolonunun sardığı bacakları ve siyah postallarıyla uyumlu olan bluzunun üstüne saçları geliyordu. Beline kadar uzattığı uzun ve düz saçları, kırık hafızasının ona bahşettiği kişilerden birinin hediyesiydi ona göre. 

Sağ eli, kemerine takılı silaha doğru gitti. Dudaklarını yaladı ve sert ifadesinden ödün vermeden, sesini yükselterek güzel bir diksiyonla konuştu:

"Biraz daha hayalet görmüş gibi bakmaya devam ederseniz, beş saniye sonra nefes almıyor olursunuz!" 

Hızlıca işlerine devam eden ajanlar, oradan oraya koşturmaya geri dönmüştü. Kötülerin soyu hiç tükenmezdi, iyiler ise fazla merhametten kaybetmeye mahkumdu. Adımları yeniden harekete geçti. Silahını kemerine yeniden sıkıştırdı ve başka ajanlarla birlikte asansöre bindi. 

Ülkenin 81 ilinde kurulmuş her Merkez de olduğu gibi, bu Merkez'in de yönetimi sağlayan bir başkan vardı. Kendisine söylenene göre bir kırmızı alarm söz konusuydu. Yalnızca işinin çabucak bitmesini ve iki buçuk yıldır süregelen düzenine geri dönmek istiyordu. Kırmızı alarm diye geldiği bu binadan, gerçekten acil bir durum olduğunu duyarak ayrılmayı istemesi bile garip gelmiyordu ona.

Adımları hızlanırken, başkanın odasına az kalmıştı. 

Başkan ise odasında tek değildi. 

Buğday tenli, uzun boylu ve koyu kahverengi gözlü bir adam vardı içeride. Üstündeki siyah polo yaka tişörtün eteklerini, kumaş pantolonunun içine sokmuş ve arkada birleştirdiği elleriyle doğrudan başkana bakıyordu. Dört defa tıklanan kapıyla, gözleri yavaşça kapıya döndü. 

Gelen oydu. 

Merkez de 7 tane ajan branşı bulunuyordu. Saha ajanı, cellat ajan, siber ajan, sivil ajan, masa ajanı, hava ajanı ve operasyon ajanı. 

Siber ajan: Kendilerine verilen dosyadaki düşmanı inceler, her bir yönünü bulurlardı. Daha sonra çıkarttıkları bilgileri sivil ajanlara verirlerdi. 

Sivil ajan: Siber ajanlardan gelen bilgiler doğrultusunda hareket ederler, düşmanın inine girerler ve saha ajanlarının düşmanı kıstıracağı bölgeye çekmek için güvenlerini kazanırlardı. -Düşmanın güvenini cezbetmek için bam tellerine basmak oldukça yeterliydi.-

Saha ajanları: Sivil ajanlar tarafından verilen dosya ve role hazırlanıp, düşmanı tuzağa düşürürlerdi. Sıra, operasyon ajanlarına geçerdi. 

Operasyon ajanı: Saha ajanının tuzağa düşürdüğü düşmanı enseler ya da cellat ajana katılırlardı. Bir nevi, joker ajan gibiydi. -Ajanlar arasında operasyon ajanı değil, joker ajan hitabında geçerlerdi.-

Masa ajanı: Saha ve sivil ajanlar göreve gittiklerinde onları Merkez'den yönetirlerdi. 

Cellat ajan: Son iş onlarındı. Joker ajanlardan teslim aldıkları düşmanı gelen emir doğrultusunda ya konuştururlardı -konuşturmak için çok farklı yöntemleri vardı.- ya da öldürürlerdi. 

Hava ajanı: İnce iş gerektiğinde harekete geçen hava ajanları, bazen çok hayati şeylere imza atabiliyorlardı.

Yeşil gözler, kahverengi gözlerle buluştu. Gerdanına uzanan yunus balığı sembollü kolye tenini yaktı sanki o an. 

Koyu kahve gözler ise, karşısındaki yüzü inceliyordu. Adını duyduğu ancak yüzünü hiç görmediği kadındı bu; merak etmişti. 

Yeşil gözler, koyu kahve gözlerden ayrıldı. 

Başkana dönen gözler, oldukça net görünüyordu. "Niye çağırıldım?" Derken sert çıkan sesi karşısında alayla sırıttı başkan. "Düzelt." Diyerek masaya eğilen başkana karşı alaycı bir gülümseme takındı kadın. "Elbette," Boğazını temizledi. "Niye çağırıldığımı beş saniye içerisinde söylemezsen, olacaklardan ben sorumlu değilim." 

Başkan, onun bu tavrı karşısında sinirlenirken, ellerini arkasında birleştirmiş adam, kadının kim olduğu konusunda bir bağdaştırma yapamamıştı zihninde. Başkan, "Pekala," Dedi boş vererek. "Bileklikle adam ederiz seni, lakin önce..." Eliyle adamı gösterdi. 

"Yeni ikili ilişki ortağınla tanış," Dedi. "Toprak Vidar Atahan." 

Adam, sertçe yutkunurken, kadın kaşlarını çatmıştı. Başkan devam etti, "Saha ajanlarının başı-" Kadın elini kaldırıp, başkanı susturdu. "Biliyoruz o kadarını." Ters sesi, Toprak'ın sinirine dokunmaya başlamıştı. 

"Saha ajanlarının başıyla, cellat ajanların başının neden ortak olduğunu söyle bana." Sıktığı çenesi bu fikre kötü baktığına bir kanıttı. Başkan, "Normalde daha önce olması gereken bir şeydi ama Toprak'ın zaten bir ortağı vardı." Dedi ve nefesini verdi. Kadın, "Ee? Şimdi yok mu? Oradan bakınca alternatif ortak gibi mi duruyorum ben!?" Diye yükseldi. Kırmızı alarm dedikler, bu saçma şey olamazdı değil mi?

Başkan, "Kes!" Diye bağırdı. "Biraz daha ileri gidersen kendini kolundaki siyah bileklikle koğuşta bulacaksın." 

Kadın güldü. "İki buçuk yıl, beni unutmanı sağladı galiba?" Başını yeniden omuzuna doğru eğdi. "Ben Mona. Cellat ajanların başı ve yanımdaki adamın ortağı. Ortağımın izni olmadan beni nasıl koğuşa götürmeyi planlıyorsun?" 

O Mona'ydı. Kıvrak zekasıyla bu konuşmaz dedikleri adamı konuşturup, içine düştüğü cehennemin kurucusunu bile kandıran Mona. Bedenindeki yaralara, ruhunun kararmasına rağmen dimdik durmayı başaran Mona. 

Masaya yaklaştı ve başkan gibi eğildi hafifçe. "Eğer bir korkak gibi kaçacağımı söyleyeceksen, hiç yorulmamandan yanayım, başkan. Zira hiçbir yere gitmiyorum, iki buçuk yılın ardından işimin başındayım." Sırıttı. 

"Hadi bunu biraz kutlayalım."

GÖLGE MONAWhere stories live. Discover now