8

76 14 10
                                    

      Yine o geceye kaydı Wangji'nin düşünceleri.

         "Bir kaç günüm kaldı, sen ne istersen onu yaparız kalan günlerde."

     Bu cümle, beynini oyuyordu adeta. Üstelik,Wei konuşurken, sesindeki gülümseme onun hassas kalbine bir darbe daha vuruyordu. Gözleri alev alev yanarken, Wei göğsünde yatıyor ve durmadan anlatıyordu New York'u. Şöyle güzel böyle yaşanası...

     Wangji *Uyuyacağım* diyerek arkasını döndüğünde, Wei çoktan derin bir uykuya dalmıştı.

      Kalktı yerinden yavaşça ve giyindi. Son kez ona baktı. *Kalbime iyi bak, onu sana bırakıyorum.*  Kapıdan çıktı ve bir otele gitti.

     Sabaha çok yoktu zaten, uyumadan günün aydınlanmasını bekledi. Bekledi çünkü o kadar yorgun ve kırıktı ki eve gitmeye, o kapıdan girmeye gücü kalmamıştı.

     Wangji ertesi gece o rüyayı görmüştü. Kız çocuğu olan Wei'yi gördü yalnızca. Kız  Wei'nin elini tutuyor, ona *baba* diyordu, Wangji kalbinde ağrıyla uyandı. Artık keşke demenin anlamı yoktu, olmuştu işte. Bu rüyayı onunla tanışmadan görse farklı davranır mıydı? Emin değildi. Hiç sormamıştı ki, hiç fırsatları olmamıştı, sadece New York'tan söz etmişti Wei. Belki evliydi bir kızı vardı, rüyanın başka ne anlamı olabilirdi.

     Bir kaç aydır bu rüyalar onu tedirgin etmişti zaten. Rüyasında birisi ona sesleniyor, *Wangji beni bul.* diyordu. Kimdi? Neden onu çağırıyordu? Nereye gitmeliydi? Nasıl bulacaktı o seslenen kişiyi? Sonrasında yine bir rüya görmüştü küçük bir erkek çocuğu, Wangji'nin elini tutmuş, yüzünü göremediği, bir erkeğe *Baba gitme ne olursun babaa* diyerek ağlıyor o adama gitmek istiyordu. Sadece çocuğa *Sying* diye bağıran o adam vardı ve gözden kayboluyordu.

     Bir başka rüyasında bir yer görmüştü, neresiydi hatırlayamıyordu. Şimdi de Wei'nin elini tutan bu kızı görmüştü. Wei ona *Juan Yu* demişti. Neydi bütün bunlar? Bir anlam vermiyordu.

     Bildiği tek şey büyülenmiş gibi ona çekilmişti ve kabusla sonuçlanmıştı.

     İki ay sonra Wangji kendinde gariplik hissediyordu. Her ne kadar üzülse de o Wei gibi kendini bırakmamıştı. Midesi şimdiye kadar hiç sorun çıkarmamıştı. Ne olduğunu bilmiyordu. Aile dostu, hatta teyze dediği Doktor Lu Feng'i aradı.

     Bir süre, havadan sudan konuştular. Bu zamanlar boyunca, sık sık görüştüğü, sadece Feng teyzesi olmuştu.

      "Feng teyze bu günlerde midemde bir sorun var. Ben mi geleyim sen mi gelirsin?"

      "Ben gelirim Wangji, hem rahat rahat sohbet edebiliriz. Burası malum, bir saat sonra yanında olurum."

     Birbuçuk saat sonra Doktor Lu düşünceli bir şekilde bakıyordu Wangji'ye. Sıkı bir kontrolden geçirmişti ama bir şey ters gidiyordu. Onu iyi tanıyan doktor bunun doğal olmadığını düşünüyordu. Steteskopla dinledi, nabzına baktı. Kafasını kaşıyıp düşündü..Yanılıyor muydu? Emin olamıyordu.

     Wangji'ye neyi nasıl söyleyecekti? Wangji korkmaya başladı. Kötü bir hastalığa mı tutulmuştu yoksa tüm vücudu titriyordu?

     "Neyim var Feng teyze?"

     Doktor Lu gözünde ciddi bir ifadeyle Wangji'ye bakıyordu.

     "Muayene sonuçlarıma göre yanılmıyorsam hamilesin Wangji."

      Wangji dona kalmıştı,

     "Şaka, bu şaka değil mi Feng teyze, lütfen ciddi olur musun? Şaka yapma."

     Wangji odanın içinde oradan oraya gidip geldi.

     Sonra anladı ki ciddiydi.

     "Wangi." dedi doktor Lu ve devam etti,

     "Hastaneye gidemezsin biliyorsun değil mi? Sonuçlar sen ve bebek için çok tehlikeli olacak. Deney hayvanı gibi bir yere kapatılarak inceleneceksin. Doğal yoldan ilk kez hamile kalan erkek sen olacaksın. Bu nedenle seni mutlaka kobay yapacaklar."

      Wangji iyice korkmuştu. Ne yaparlar diye içinden düşündü. Doktor sözlerine devam etti.

     "Bak Wangji, sen benim oğlum gibisin o nedenle ben ne dersem sakın sözümden çıkma. İyi ki bu ev var, gözlerden ve en yakın yerleşim yerinden uzak sayılır. Buraya doğum için gerekli her şeyi taşıyacağız. Sen ve bebek için gerekli olan malzemeleri ben hazırlayacağım. Sen sakın strese girme. Bu hem seni hem bebeği etkiler. Çalışanların zaten emin insanlar. Onlardan yana korkum yok. Bende işimi bırakıp sadece seninle ilgileneceğim."

     "Feng teyze." diye sözünü kesmek isterken Wangji, Feng teyzesi onun ne demek istediğini anlamıştı.

     "Merak etme Wangji, emekli olma zamanım çoktan geldi. Bu bir bakıma benim içinde iyi olacak. Bol bol dinlenip tüm enerjimi sana ayıracağım. Bu saatten sonra kimseye güvenip seni emanet edemem ve annene özellikle verilmiş bir sözüm var. Sevgili arkadaşım öleceğini hissetmiş gibi seni bana emanet etmiş, söz almıştı benden."

     Wangji daha fazla dayanamadı ve titreyerek sessizce ağlamaya başladı.Feng teyzesi ona sarılarak sözlerine devam etti;

    "Doğum sonrası seni ve bebeği Avrupa'ya göndereceğim. Burada olmanız benim içimi rahat ettirmeyecek. Orada kimse sizi bilmediği için, sen eşinden ayrılmış bir baba gibi, çocuğunla yeni bir hayata başlayabilirsin."

     "Ya sen Feng teyze, sen bizimle gelmeyecek misin?"

     "Elbette geleceğim Wangji, seni asla yalnız bırakmayacağım.

     Orta yaşlı Doktor'un da gözleri dolmuştu.

     Doktor Lu, çok merak ediyordu bu olay nasıl olmuştu, kimdi o kişi? Wangji anlattı olanları. Feng teyze bütün duygusallığıyla gözlerinden akan göz yaşları silmeye çalışıyordu.

       Wizard ~ Büyücü ~ Wangxian ~ YİZHAN~Where stories live. Discover now