𝒈𝒐𝒕 𝒕𝒐𝒖𝒈𝒉-𝒻𝒾𝓃𝒶𝓁-

64 5 1
                                    

Bolumun cogunu depremler yasanmadan once yazmistim sonra da zar zor yazabildim ve atiyorum su an. Gecmis olsun hepimize bu zamanlari da altatacagiz ulkece. Medyaya beni guclu tutan kisileri koydum onlar olmasa ulkenin haliyle mental olarak coktan cokmustum💓
İyi okumalar🍥

||||||||||||||||||||||||||||||||

Yunho San'ın kravatını düzeltti ve güldü. San hala kravatını düzgün takamıyordu, bir de davalara bakan bir avukattı oysaki.

İlişkileri başlayalı koskoca yedi yıl geçmişti. San kendini toparlamış, hukuk okuyup avukat olmuştu.

"Bugün duruşman mı vardı?"

"Evet, maalesef. Müvekkilimi sevmesem de onu savunmak zorundayım. Hapiste kalıp çürümesini tercih ederim bana kalsa."

"İşin bu, yapman gerek çiçeğim."

San bıkkınlıkla oflayarak kafasını salladı. Takım elbisesinin üstünde ceketini de giyerek, Yunho'yu uzunca öpüp evden ayrıldı. Hala burnuna az da olsa gelen Yunho'nun kokusuyla arabasını sürerek büroya vardı.

İçeri girdiği gibi çalışanlar tarafından selamlanmasıyla o da hızlıca selam verdi ve kendisine doğru gelen asistanına yaklaştı.

"Günaydın San Bey." dedi Jiwoo enerjik sesiyle. "Duruşmamız yarım saat sonra. Ondan önce kahve veya herhangi bir şey ister misiniz?"

"Bir kahve fena olmaz. Teşekkür ederim Jiwoo."

"Ne demek San Bey." Jiwoo kapıya doğru ilerledi ve durdu. "Bu arada sizinle görüşmek için gelen bir beyefendi var. Yaklaşık iki saattir sizi bekliyor, ikramda bulundum ama kabul etmedi bile."

"Onu içeri davet edebilirsin."

"Peki San Bey, izninizle." Jiwoo yavaşça gülümseyerek dışarı çıktı. San masasında duran dosyayı eline aldı ve kısaca göz atmaya başladı. O sırada kapısı çalındı ve usulca açıldı. İçeriye giren kişiye, kafasını dosyadan kaldırıp baktı San. Adam, San'ın masasına doğru yaklaştı ve koltuğa oturdu.

"Merhaba San, uzun zaman oldu."

San yüzünde herhangi bir ifade veya duygu belirtisi olmadan cevap verdi. "Merhaba Wooyoung. Burası bir hukuk bürosu ve ben de bir avukatım, birine dava falan mı açacaksınız?"

"Hayır San, ben yıllar sonra seni buldum ve konuşmak için geldim."

San, gözlerini Wooyoung'un gözlerine dikti, çok sert bakıyordu San. "Konuşacak bir şeyimiz yok. Sen kaçıp gittin hep ve ben de kendi yolumu çizdim, senin yaptığın gibi. Sana saplantılı olan o çocuk olarak kalamazdım ya."

"Ben sadece özür dilemek istiyorum. Kendimde değildim, kaçmayı tek çare olarak gördüm. Pişmanım."

"Kolay olanı yaptın sen hep!" Bağırdı San. "Benim için de her şey zordu ama ben kaçmadım, hiçbir şey sandığın kadar kolay değil ama ben üstüne gittim. Üstüne gittikçe daha da zorlaştı ve asla kaçmadım."

"Biliyorum, özür dilerim."

"Özür dileme Wooyoung. Geçmişi değiştiremezsin. Şimdi buraya gelmiş olman bile saçma. Sana karşı herhangi bir duygum yok, benden beklediğini alamayacaksın. Şimdi lütfen git, bir daha da görüşmesek iyi olur."

Kapı çalındı, San kafasını kapıya çevirdi. İçeriye elindeki kahveyle Jiwoo girdi. "Kahvenizi getirdim San Bey. Ayrıca Yunho abi aradı, sizin dedikodunuzu yaptık." Sahteden bir kırgınlıkla baktı Jiwoo. "İşinizden kafanızı kaldırmıyormuşsunuz öyle dedi, ilgi istiyormuş."

San kahkaha attı. "Seninle laf taşımayı da çok sever oldu Yunho. Niye o 'Abi' de ben 'Bey'im?"

"Çünkü siz benim patronumsunuz, o ise sizin eşiniz olsa bile kendisine 'Bey' dememi istemiyor. Üstüm olan birine karşı gelemem ve patronumla uğraşmayı da seviyorum."

San yine kahkaha attı ve odada olduğunu unuttuğu Wooyoung'u hatırladı. Ciddi bir ifadeye büründü. "Kahve için teşekkür ederim Jiwoo, beyefendiye eşlik eder misin?"

"Tabii ki San Bey." Jiwoo, Wooyoung'a döndü. "Buyurun efendim, size çıkışa kadar eşlik edeyim. Bu benim için bir zevk olur." Neşeyle konuştu Jiwoo ve Wooyoung'un kalkmasını bekledi. Wooyoung kalktığında arkasından ilerledi, kapıdan çıkmadan önce ise başıyla San'ı selamladı.

İkisi çıktığında sonra San gülümsedi kendi kendine. Üzgünlük veya herhangi bir hissi yoktu, sadece komik gelmişti bu ona. Ne diye gelmişti ki Wooyoung bir anda?

Aklındaki bu soruyu cevapsız bırakarak saate baktı. Duruşmaya on beş dakika kalmıştı. Kahvesini yudumlamaya başladı San.

Birkaç yudum alıp elindeki kahveyle masadan kalktı ve odadan dışarı çıktı. Kapıyı açtığı gibi karşısında görmeyi beklemediği birini gördü. Galiba bugün kendisinin geçmişle yüzleşme günüydü.

"Merhaba Mingi." dedi San, Mingi söze girmeden.

"Merhaba, burada çalıştığını öğrenince gelmek istedim ama galiba duruşman var yakında. Seni çok fazla tutmayacağım, sadece Seonghwa'yla sana bunları vermek istedik." Mingi elindeki sepeti havaya kaldırdı ve gösterdi. Ardından San'a doğru uzattı. San gülerek sepeti aldı.

"Çok teşekkür ederim, lütfen Seonghwa'ya teşekkürlerimi ilet. Vaktimin olduğu bir zamanda Yunho'yla sizi ziyarete geleceğiz."

"Gelin tabii ki, size her zaman kapımız açık. Seonghwa geçmişte yaşananlar için size herhangi kötü bir duygu hissetmediğini söyledi."

"Ona tekrar teşekkür ederim."

İkisi de birbirlerine gülerek baktı. Yanlarına doğru gelen Jiwoo'yla bakışmaları bölündü.

"San Bey, artık gitmemiz gerek."

"Görüşürüz Mingi." Jiwoo'ya dönüp elindeki sepeti ona uzattı. "Jiwoo bunu odama bırakır mısın?"

Jiwoo gülerek kabul etti ve sepeti alarak San'ın odasına girdi. San önden mahkeme salonuna ilerlemeye başladı. Güldü, bugün gerçekten güzel başlamıştı.

||||||||||||||||||||||||||||||||

"Shit got tough, shit just wasnt simple enough."

Canlarim fictionimizin sonuna geldik. Bu fiction benim icin yeterli ve guzel degildi, daha guzel fictionlarda bulusalim lutfen💘
Kendinize cok iyi bakin💖

BABY CAME HOME | woosanWhere stories live. Discover now