~1

2.1K 125 343
                                    

Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen 🧡

Silah sesi.

Tanıdık ses kulaklarımı bulduğunda içimin gittiğini hissettim. Kimin vurulduğunu veya ne için ateşlendiğini bilmiyordum. Herkesten ayrı olduğum şu odada, içeride olanları bilmemek beni deli ediyordu. Kollarımın arasında olan kafayı ters yöne çevirdim ve serbest bıraktım cansız bedeni.

Bir an önce kızımı bulmam ve buradan çıkmam lazımdı.

Sekiz saat önce:

Gri rengini severim. Soluk renkleri de öyle. Bahsettiğim solukluk pastel tonları değil elbet. Karanlığı severim ve karanlığı hatırlatanı. Karın beyazlığını da severim gerçi. Ağaçların üstündeki bulutumsu o şeyler hoşuma gider. Basmayı, altında oynamayı ve ona aitmiş gibi hissetmeyi severim. Favori mevsimim ama kış değildir. Sonbahar bana hep daha güzel gelen mevsimdir.

Ama bu, şu ana bağlı olan kararlarım. Gelecekte ne olacağını kimse bilemez. Demem o ki bugün karı seven ben yarın bundan nefret edebilirim.

İnsan ilişkisiyle oldukça benzer, öyle değil mi?

Elimi gözlerimin üstünden çektim, kahvemin son yudumunu da alıp yavaşça ayağa kalktım. Geniş salona ortak olan mutfağıma geçtiğimde saatler öncesinde çözülmesi için çıkardığım hindi göğsünün varlığını hatırlamış ve yemek yapmaya koyulmuştum direk. İki saat sonra online toplantım vardı. Hızlı olmalıydım. Normalde yemezdim aslında ama toplantıya benimle katılmak için arkadaşlarım gelecekti. Eğer yemediğimi görürlerse kan çıkardı muhtemelen. Bu yüzden doğrama tahtasını önüne aldım ve üstüne hindi göğsünü koydum. Jülyen şeklinde kesmeye başladığımda bir yandan da cama vuran yağmur sesini dinliyordum. Çok iyi hissettiriyordu bu karanlık hava. Gökyüzü kaplayan kara bulutlar, rüzgar ve uçuşan yapraklar...

Sonbahar gelmişti.

Gülümsedim. İşte bu güzeldi. Akademik yılın başlayacağı şu aylar yazın o plansız doğaçlama giden hayatları düzene sokardı. Aynı benim hayatıma etkisinin bu olduğu gibi.

Hindiyi tavaya koyup altını yaktım. Biberleri ve domatesleri de hızlıca doğranmış koymak için zamanının gelmesini beklemiştim bir süre. Tam sira domateslere geldiğinde giydiğim gri hırkanın cebindeki bebek kamerasından kıpırdanma titreşimi geldi. Hemen domatesi koyup bir kere karıştırdım ve ocağı kısıp üstünü kapakla kapatıp elimi havluya sildim.

Yalnız uyanmasını istemiyordum.

Ağlayarak uyanan bir bebek değildi küçük meleğim ancak tek uyanmasını istemiyordum. Ben yalnız uyanmayı sevmezdim sanırım buradan geliyordu bu alışkanlığım. Hem minik kızımdı o benim. Bu hayatta sadece ikimiz varken tombik yanaklarından öpüp uyandırmak hayattaki en sevimli şeylerden biriydi bana göre. Ve evet. Tatlı bulduğum herşey ondan oluşuyor. Haklısınız.

Merdivenlerden çıktım, beyaz koridorda biraz ilerleyip ilk kapıdan içeriye girdim.

Ve işte oradaydı. Minik tombulum kocaman yatağın ortasında tek başına yatıyordu. Kollarını ve bacaklarını açmış kurbağa gibi duruyordu minicik haliyle. Ses çıkarmamaya çalışarak ve yavaş olmaya dikkat ederek yanına yaklaşıp yattım. Kıpırdanıyordu ama uyandığı pek söylenemezdi. Tanrım. Umarım geri uyurdu çünkü gece boyunca uyumayıp benimle oynamıştı. Sağ omzunu tuttum ve hafiften sallayarak geri uyumasını diledim. Uyku problemi benim için asla sıkıntı değildi ama kendisine zarar veriyordu bir noktada. Hiç uyumadığı günlerde ilaçla uyutmak zorunda oluyordum ve bu benimde canımı yakıyordu. Ben pışpışlarken açılan kocaman siyah gözlerle her zaman ki gibi istediğimin olmadığını fark ettim.

Heist •Chanmin•Where stories live. Discover now