34

4.5K 348 110
                                    

-Ömer-


"Burası boş mu?"

Duyduğum sesle, gözlerimi kitaptan çekip arkama yaslandım. Salim aklı karışmış bir şekilde bir bana sonra başında dikilen Atakan'a baktı. "Neresi?"

"Burası." dedi çenesiyle Salim'in hali hazırda oturduğu yeri işaret ederek.

"Ben oturuyorum. Değil mi Ömer? Oturmuyor muyum?" bana dönüp, anlamsız bakışlarla dudağını büzerek hafifçe kaşlarını kaldırmıştı. "Oturuyor muyum yoksa?" gülüp dirseğimi sıraya dayadım. Sonra da yakışıklı suratına çıkardım bakışlarımı. "Oturuyorsun Salim. Arkadaş kör sanırım."

Sonra anlamış gibi böyle kendinden emin bir edayla döndü Atakan'a. "Boş değil Atakan. Ben oturuyorum."

"Hadi Salim. Hadi şampiyon. Zıpla. Gürkan sana çok önemli şeyler anlatacak. Apo hakkında." deyip göz kırptı.

"Allah rahmet eylesin, ölmüş mü?" umutlu çocuksu çıkan sesiyle sırıttım. "Yoksa dayak falan mı yemiş? Okuldan da atılsa olur. O da olur."

"Seninle konuşmak çok güzeldi Salim." ensesinden tutup, hafifçe yukarı çekti. Salim bu sefer hiç karşı koymadan çantasını kapıp, arkaya adımladı. Yarım yamalak müjdesini istediğini duydum.

"Günaydın."

"Sana da." kayıtsızca yanıma yerleşip, bana doğru döndü. "Naber?" dişlerini göstererek gülümsüyordu. Bazen düşüncelerime yetişmekte zorlanıyordum. Özellikle yanımda olmadığı zamanlar. Ama şimdi değil. Şimdi gelip sıradan bir şekilde yanıma oturduğunda ve bana böyle bakıp gülümsediğinde her şey yerine oturuyordu. Olması gerektiği gibi. İçimden tekrarladım. İyiydim. Mutluydum. Onu istiyordum. Plan yapmamıştım. Hayatıma daha önce üstün körü soktuğum bir iki kişi olmuştu ama hiçbirisi onun gibi değildi. Hiçbiri onun kadar içime işlememişti. Tek görüşte aşk denemezdi buna. Ama tek görüşte hayatımı alt üst edeceğine neredeyse emindim. Ve şimdi bu alt üst edişin keyfini çıkarmak istiyordum yalnızca.

Bakışlarımı düz tutmaya çalışsam da kalbime laf anlatmak zordu zaten. O yüzden başımı kısaca sallamakla yetindim. "Ders ne?"

"Yerine geçmeyecek misin?" 

Cıklayarak iyice yayıldı oturduğu yerde. Ellerini birbirine sürüp, ağzına götürüp hohladı. "Soğuk mu bugün?"

Aralık ayının ortasındaydık. Gözlerim anlık pencereye kaydı. Sert rüzgar cama vuruyordu. Gri bulutlara bakarak göğün delinmek üzere olduğunu tahmin etmek zor değildi. Tekrar ona baktığımda, şimdi onun da bakışları aynı noktaya takılmıştı. Üstünde yalnızca ince bir tişört ve gömlek vardı. Üzerimdeki hırkayı çıkarıp, göğsüne dayadım.

"Giyin şunu." şaşkınlıkla büyüyen göz bebeklerine bakıp, hemen yüzümü tahtaya çevirdim. Şimdi edeceği alaycı tek cümle ile pişmanlığın dibini görecektim. Ama öyle olmadı.

Uzayan sessizlikle yavaşça ona döndüğümde, dudakları aralık, belki soğuktan, belki de, açıkçası anlayamıyordum ama hafifçe pembeleşmiş yanaklarına bakarken kalbim deli gibi hızlandı. Ne oluyordu lan bize. Ne benim yapacağım hareketti bu, ne onun böyle masum masum durması normaldi.

Yavaşça hırkamı giyinmesini izledim. Hoca sınıfa girdiğinde, hatta derse başladığında bile gözlerimi üzerinden çekemedim. Bıkkın bir yenilgiyle saldığım nefesle sonunda kafamı aşağı indirdiğimde dizime dokundu. Uzun parmaklarını hareket ettirip, avucunu açtı.

Kalbim göğüs kafesime sertçe vurup yavaşladı. Kimsenin görmeyeceğini biliyordum. Ama sanki öyle olmasa da kendimi tutamayacaktım. Parmaklarımı avucuna sürüp, elini tuttum. Göz kapaklarım sıcak bir huzurla anında aşağı düştü.

Köpek DişiWhere stories live. Discover now