GİRİŞ

43 8 6
                                    

Gördüğüm manzara karşısında dehşete düşmüştüm.

Kanla boyanmış kocaman bir şehir hem de sebepsiz yere. Ölümün kokusu ciğerlerimi sıkıyor, gölgesini üzerimden çekmiyordu. Binalar; dükkanlar, meralar ve onlarca alevler içerisinde kalmış yapıya tek tek göz attım. Ansızın bizi uykumuzdan uyandıran çan sesleri hâlen daha kulaklarımda atıyordu. Kardeşimi beraber uyuduğumuz yatağımızdan kaptığım gibi Yetim'ler Evi'nden kaçmamız bir olmuştu.

Askerler önüne gelen ne kadar insan varsa lime lime edip yataklarından sürükleyerek dışarı fırlatmıştı. Bunu neden yaptıkları hakkında en ufak bilgim yoktu, bildiğim tek şey diğerleriyle aynı kaderi paylaşmak üzereydik ve bu gerçekleşmeden saklanacak bir yer bulmamız lazımdı. Eski bir mandıra mahzenine saklandık. Burası ara ara yalnız kalmak için uğradığım bir yerdi ve eğer şansım varsa, kimse buraya gelme akıl dâhi etmezdi.

Saatler öncesine kadar diğer çocuklarla beraber, birbirimize eşek şakaları yapıyor, ve ardından yorganlarımızın altına girerek ilk güneş ışıklarıyla uyanacaktık. Fakat artık o kadar mümkün görünmüyordu, saatlerdir lağım dolu bu yerde kesilen etlerin ve umutsuz haykırışlar eşliğinde sessiz gözyaşları dökerek bekliyorduk.

Neyi bekliyorduk ben de bilmiyorum.

Belki ölümü, belki de bir an önce bu katliamın son bulmasını. Nihayet sesler kesildiğinde ağlamam bir süre de olsa durmuştu. Kucağımda hâlâ ağlamaya devam eden küçük kız kardeşime baktım, Maeva minik beyaz parmaklarını ellerime batırarak çaresiz bakışlarına karşılık verdi. Soluk sarı kirpikleri yaşlardan dolayı kurmuştu, onu kendime biraz daha bastırdım. İlk çığlık sesimde aklımda tek bir şey vardı o da Maeva'yı kurtarmaktı. O telaş içerisinde onu yatağından yaka paça çıkarmış ve önüme çıkan bütün diğer kişileri oraya buraya savurarak yetimhanenin arka kapılardan çıkarmıştım.

Şimdi buradaydık ve belki diğer herkes( bütün şehir) katledilmişti. Kim neden bizi bu kadere tercih etmişti bilmiyordum, Merestes küçük ve görmezden gelinen ücra bir şehirdi. İnsanlar burada inançlarına ve toprakların bereketine oldukça düşkündü. Paylaşmayı sever ve geleneklerimize sahip çıkardık. Hiç beklenmedik bir anda böyle bir isyanın patlak vereceği kimsenin aklının ucundan bile geçmezdi. Maeva'ya öyle sıkı sarılmıştım ki bütün eklemlerim taş kesmiş gibiydi. Kederli yakarışlar kesilmişti. Kalkıp dışarıda olanlara göz atmaya cesaret edemiyordum. Ama sessizlik canımı sıkıyordu öyle ki mezarlıkta ki ruhlar bile bu sessizlikten rahatsız olurdu.

Korku iğrenç bir histi, bu gece olanlardan sonra bunu anlamıştım.

Çaresizlik içinde, bir yerlere saklanmak inanılmaz kötü hissetmeme neden olmuştu. Istırap, kan ve ölümden daha beter bir şey varsa o da korkuydu.

Bu yüzden küçük kız kardeşimin alnından öptüm ve eğer hâlâ hayatta kalan birileri varsa diye gündoğumunda saklandığım delikten çıktım.

____

Giriş bölümü olduğu için bu kadar kısaydı, bölümler ilerledikçe uzun olacaktır. Yeni fantastik kitabımız için ilk yorumunuz ve yıldızını bırakmayı unutmayın... :)

ALTIN KRALİÇENİN GAZABI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin