1

28 4 15
                                    

🦋yearning

Kapıyı tıklatıyorum. İçimde daha önce hissetmediğim bastırılmaz bir acı var. Sanki göğüs kafesim eziliyormuş gibi ağrıyor. Yanıyor. Toparlayamadığım her bir parçam yanıp tutuşuyor içimde.

Kapı birkaç dakika içinde yavaşça açılıyor. Kızıl saçları dağılmış, yarı çıplak bir şekilde çıkıyor karşıma. Belki de başka birini bekliyordu. Şu saatte kimi bekleyebilir ki? Görünce şaşırıyor. Ama onun şaşırması, ifadesinde büyük bir değişiklik göstermiyor. Gözleri biraz açılıyor, dudaklarının ucu hafiften aşağı doğru kayıyor.

"Neden burdasın?" diyor. Sesi kızgın değil, hâlâ şaşkın derim. Sanki beni bekliyormuş önceden. Çok uzun zaman önceden. Ama hiç gelmemişim ben.

"Birinciliğimi gördün mü?" diyebiliyorum titreyen sesimle. Ağlamamak için kendimi şu zamana kadar fazla sıktığımı fark ediyorum. Gecenin üçü, ben hiç istenmediğim bir kapının önündeyim. Mutlu hissetmek için dudaklarımı zorlayıp gülümsüyorum. Bu sefer her şey üzerime yıkılıyor. Ufak damlalar yanaklarımdan aşağı süzülüyor.

Beni izliyor sadece. Dudaklarını birbirine sıkıca bastırmış, bir şeyler söylemek istiyor ama kendini durduruyor. Benim gibi zayıf değil Diluc. Benim gibi hiç zayıf olmadı.

Kollarını bana doğru açıyor, benim ona doğru ilerlememi beklemeden sıkıca sarıyor sıcak bedenini. Kapıyı kapatıp, girişte öylece duruyoruz. "Gurur duyuyorum, Kaeya. Seninle gurur duyuyorum." Başımı okşuyor. Gülüyorum, duygularım birbirine karışıyor. Bu kadar kolay olsa keşke diye mırıldanıyorum.

Gözlerimi açıyorum sonra. Gözlerimden yaşlar akmaya devam ediyor. Kendime sarılıyorum. Bacaklarımı göğsüme doğru çekiyorum ve sıkıca sarılıyorum kendime.

Diluc kesin bir şekilde belirtti. Beni hayatında istemediğini, yanında olmamdansa ölmeyi tercih edeceğini. Evden ayrılırken açıkça bağırmıştı arkamdan. Ben yine umutlanıyor, gece gündüz ona kavuşabilmenin hayalini kuruyorum. Bana sarılıp, benimle gurur duyduğunu söyleyip, her şeyin geçtiğini ve geleceğin daha iyi olacağını söylemesini çok istiyorum.

Ama korkarım ki bu sadece bir hayal. Asla gerçek olamayacak bir hayal. Kabuslarım olacak bir hayal.

🌌 where's my love?
tw! suicide mentions

Turnuvalara katılmanın son günü. Bugünü de atlatıp artık bu katlanılmaz acıya son vereceğim.

Rosaria, elinde bir demek çiçekle bana doğru yürüyor. Gülümsüyorum. "Henüz kazanmadım." diyorum. Çünkü kazanmadım, hayatta tek başarım bu madalyalardı zaten. "Olsun, gurur duyuyorum seninle." Çiçekleri oturacağı yere bırakıp bana sarılıyor. Sıcak bir sarılma, bu kalp kırıcı kelime. Neredeyse kurduğum hayal ile aynı hissettiriyor.

"Kaeya abi!" Klee ve Albedo gelmiş. Jean de. Hepsi toplanmış. Kendimi kötü hissetmeye başlıyorum. Klee'yi kollarımın arasına alıp kaldırıyorum. Kollarını bana sarıyor. Yanağıma minik bir öpücük konduruyor. Gülüyorum. "Teşekkürler Klee." diyorum duygulanmamaya çalışarak.

Hayatımdan böylece kolay vazgeçiyor olmak biraz zor geliyor. Etrafımda çok insan var, hepsinin de desteğini hissediyorum. Tek bir kişi yok sadece. O olmadığı için, ben hayatımdan vazgeçiyorum. Gerçekten isteyip istemediğimden emin değilim şimdi.

"İyi şanslar Kaeya." diyip gülümsüyor sadece Jean. Bu yeterli, evet, bu fazlasıyla yeterli. Ben böyle yaşayabilirim.

Yarışma bitiyor. Birinci olarak zar zor tamamlayabiliyorum. Rakiplerim fazla hırslı olduğundan biraz daha asılmam gerek oldu fakat başarabildim. Omuzlarım, kollarım ve sırtım deli gibi ağrıyor ama başarıyorum. Sonunda madalyalar takılacağı zaman ismim tüm salonda yankılanıyor ve alkışlar duyuyorum. İnsanlar beni seviyor.

Gözlerim, uzakta kızıl saçlı bir adama takılıyor. Yüzünde belirli belirsiz bir gülümseme, tüm gücüyle alkış tutuyor gibi gözüküyor. O zaman anlıyorum. Diluc.

Beni izlemeye gelmiş. Onu nasıl fark etmem.

Ağlamamak için kendimi zor tutarken kalabalığa saygımı gösterebilmek için güçlükle eğiliyorum. Dizlerim gücünü kaybetmiş gibi. Jean'e koşup bunun onun işi olup olmadığını sormak istiyorum. Jean ve Diluc çok yakın arkadaşlar. Belki de benim mutluluğum için Diluc'tan buraya gelmesini istemiş olabilir.

Röportajları es geçiyorum ve hızlıca Jean'e koşuyorum. "Diluc burada mıydı?" diye soruyorum nefes nefese. Jean endişeli bir şekilde gülümsüyor. Ama bu gerçekten endişeli bir gülümseme.

"Diluc...gelmez. Biliyorsun." diye mırıldanıyor bana doğru. Kendimi doğru çıkarabilmek için onu sustuyorum. "Ama gördüm ben! Tribünde bir yerlerde beni alkışlıyordu. Yemin ederim!" gözlerim yine yaşlarla doluyorken herkes endişeli bir şekilde bana bakıyor. Evet.

Hayal görüyordum. Bilinçaltıma yerleşmişti bu adam. Hayal görüyordum. Beni onaylaması için neredeyse çaresiz bir şekilde çırpınıyordum.

"Yanlış görmüş olmalısın, yorgunsun. Hadi otele gidelim." Kafamı iki yana doğru sallıyorum. Bir yalan uydurmam gerek. "Dain ile deniz kenarına gideceğim. Sözüm var." diyorum. Jean, ilk şaşırıyor. Ama yalanın fazla sırıttığını düşünmüyorum. Kafasını sallıyor.

"Sizinle yarın kutlama yapalım." diyorum.

Soyunma odasına hızlıca gidiyorum. Benim yarınım yok.


🌧️fine anyway
tw! suicide attempt

Deniz kenarı soğuk. Olur ya, hep böyle. Sıkı giyinmemiştim. Hiç giyinmiyorum zaten. Soğuğu seviyorum. Diluc hep nefret ederdi. Birlikte karla oynadığımız günlerde bile zorla dışarı tutardım onu.

Ayaklarım, çimenin üzerine değiyor. Yazda gibiyim. Ama bedenim soğuk, içimde bir volkan var nedense. (volkan konak.)

"Gidiyor musun?" diye soruyor. Kafamı sallıyorum. "Beni unuttun gittin, Diluc. Nasıl kalayım artık?" Yanıma yaklaşıyor. Saçlarımı okşayıp, bir öpücük konduruyor yıpranmış saçların arasına.

"Hiç unutmam seni ben." diyor soğuk sesiyle. İnanır mıyım ben sana? Delirmedim ben o kadar. "Hiç mi sevmiyorsun beni? Kardeşin olarak görmüyor musun artık?" Yanıma yerleşiyor. Üstünde, onu tribünde gördüğüm kıyafetin aynısı var. Kalın giyinmiş. Boğazlı bir kazak, kaban ve atkı. Ellerinde kadife bir eldiven var. Diyorum ya, nefret eder Diluc soğuktan.

"Seni çok aradım, ama aramamam daha iyi olurdu Kaeya. Hayatına devam edebilmen için. Benim gibi bir kardeşin olsun istemedim." Güldüm. Mutlu olduğum için değil, kendime acıdığım için. "Aramadığın için gidiyorum, Diluc. Hayatını yaşa abi, kardeşin gidiyor." diyorum gülümseyerek. Elimdeki telefonu çimlerin üzerine bırakıyorum ve denize doğru yürüyorum.

Benim özgürlüğüm bu deniz. Benim mutlu olacağım tek yer. Bir yağmur başlıyor. Kafamı çeviriyorum onu görebilmek için. Gülümseyerek beni izliyor. Elimi sallıyorum son kez. Yüzümdeki kuru gülümsemeyle kendimi bırakıyorum.




ne zaman yazdığımı bilmiyorum bi ara başlamışım, bitireyim dedim. yine klişe oldu sanırım, angst yazmakta pek iyi değilim bö👽









You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jan 28, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

fear of the water | luckae (not a ship!)Where stories live. Discover now