üç

1.7K 211 73
                                    


duz yaziyla geldim bu sefer ablalar ve daha sik bolum atacagimi soylemistim INS BU TASLAKTAKI BOLUMLER HEMEN BITMEZ CUNKU 3 AYDA BIR ANCA BOLUM YAZABILEN BI INSANIM

taslakta 10 bolum var endiselenmeyin🤚

biraz bizimkilerin reel hayattaki tavirlarini okuyun (sevisme disinda) diye duz yazi atiuorum hadi iyi okumalar💗💗💗💗💗

+


"Ee?"

Kapıyı açıp aralık bırakan Jungkook, yapılı bedeniyle kapının arkasındaki gölgelere saklanmışken gözlerimi telefonumdan alıp ona çevirdim. "Ne ee?"

Düz, kaslı bedenini kaplayan siyah kısa kollu bir tişört, altına da basit, lacivert bir eşofman giymişti. Parmakları arasındaki sigarayı dudaklarından çekip kaşlarını çatarak bana baktı. "Nerede arabamın anahtarı ve cüzdanım?"

Kapıyı ittirerek açtıktan sonra omuz silkerek dudaklarımı araladım. "Ben de seni gördüğüme memnun oldum kankim." Sözümü bitirdikten sonra eve girip kapıyı kapatırken püfleyerek bıkkın bir ses çıkardı. "Eşyalarımı getirmediğin için seni eve almamam gerekiyor aslında."

Ona dönüp tek kaşımı kaldırdıktan sonra, henüz yeni yakmış olduğunu fark ettiğim, dudaklarına götürmek üzere olduğu sigarayı iki parmağı arasından çekip kendi dudaklarıma götürdüm. Nikotinsizlikten diş etlerim kaşınıyordu. "Beni ve sigaramı rahat bırak" dediğinde kaşlarımı çattım ve dumanın damağıma dolan tadıyla öksürdüm. "Bu markayı sevmediğimi biliyorsun." Ayakkabılarımı paspasa sürüp içeriye doğru geçerken arkamdan konuştu. "Ucuz marka sevmen benim suçum değil."

Sigarayı olduğu gibi dudaklarımın arasından çekip arkama, peşimden yürüyen Jungkook'a döndüm. Tek elimi ensesine atıp başını kolumun altına kadar çekip sıkıştırdıktan sonra, kolumun altından çıkmaya çalışan Jungkook'un dudakları arasına geri yerleştirdim sigarasını. "Bir dahakine bana da alırsın" dedim ve gülümseyerek kolumun altındaki kafasını sıkıştırıp siyah, nemli saçlarını karıştırdım. "Ama sevdiğim marka olsun, unutma."

Kolumun altından, nasıl olduğunu anlayamadığım pürüzsüz bir şekilde çıkıp, tek bir hamlede beni birkaç adım geriletip duvara yaslandığında yarım ağız güldüm. Bana sinirlendiğinde yapıp durduğu bu hareketin bana düşündürdüklerini sesli bir şekilde söyledim. "Her sinirlendiğin insanı, sarkastik lise aşıkları gibi duvara yaslıyorsan işin zor, söyleyeyim."

Tabi ki ciddi değildim. En iyi arkadaşıma bu tarz bir cümleyi ciddi kuramazdım herhalde, komikti. Ancak o, benim aksime pek ciddi görünüyordu. Sinirlendiğinde hep yaptığı gibi çattığı kaşlarından birinde, deldirdiği günden beri her dakika dikkatimi çeken o piercing vardı. Hiçbir saniye dudağından çıkarmadığı diğer piercingi de, sigarası tarafından dürtülüyordu. Sigarasının külü uzamıştı. Sigarasının külü, burnundan aldığı nefeslerden etkilenip yavaş yavaş dağılıyor, ortamıza düşüyordu. Kemikli parmaklarıyla dudakları arasındaki sigarayı alıp ortamızdaki boşluğu kapatırken, uzayan külü parmaklarıyla yere silkelediğini gördüm. Ciğerlerine çöken dumanı, dudakları arasından yüzüme doğru üflediğinde, gözlerime giren is gözlerimi yaşarttı ve bir küfür ettim. Gözlerimi kısa kısa koyu renk gözlerine baktığım sırada konuştu. "Hepsini değil" dedi düz bir sesle. Tek kaşımı kaldırıp gözümü ovduğum sırada bir küfür daha savurdum. "Anladım, anahtarınla cüzdanını en kısa zamanda sana ulaştırmaya çalışacağım."

"Aferin" diyerek sözümü karşıladıktan sonra geri çekilmeyişi üzerine, ovduğum için yaşaran gözlerimi kırpıştırıp yüzüne baktım. Hayatımı oluşturan altılıdan Jeon Jungkook nasıl bir insandı biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz tabi, bırakın anlatayım. Saçma saçma hareketlerinize göz devirerek bakar, bağıra bağıra şarkı söyleyip kendi kendimize eğlendiğimiz zamanlarda yanımızda odun gibi bizi izler, yaptığımız şakalara gülmez, teşekkür etmez, özür dilemez, depresyonik diyemeyeceğim kadar ruhsuz bir karaltı hali ve dahası.

no way! Where stories live. Discover now