on bir

173 35 29
                                    

hueningkai gözlerini araladığında güneş çoktan doğmuştu. kaç saattir uyuduğunu, ne zaman uyuduğunu veya ne zaman eve geldiğini hatırlamıyordu bile. başı çok şiddetli bir şekilde ağrıyordu ve sırtı tutulmuştu. oturur pozisyona geçerken ani hareketle başındaki ağrı bir anlığına şiddetini arttırmış, bu da kai'nin ağzından sessiz bir küfür çıkmasına yol açmıştı. gözlerini üzerinde gezdirdiğinde ise dünkü kıyafetlerinin üzerinde oldugunu fark etti. alkolun kokusu hâlâ tamamen uçmamıştı.

sarsmamak için başını tutarak ayağa kalktı ve dolabına ilerledi. pijamalarını giymek için çok geçti, birkaç saate kütüphaneye gitmesi gerekiyordu ve pijamalarını giyerse tekrar uyku moduna geçeceğini biliyordu. bu yüzden bol pantolonunun üzerine yine bol bir tişört ve üzerine de penye ceketini giydi. bir an önce ilaç içip kendine gelmesi gerekiyordu. yoksa bu haliyle bırakın kütüphaneye gitmeyi, tuvalete bile gidemezdi.

çekmecesinden ilaç kutusunu çıkarıp bir tane ağrı kesici attı ağzına. sonra ise masanın üzerinde duran dünden kalma suyla yuttu onu. başını ovalyarak mutfağa doğru ilerlerken hâlâ net olarak göremiyordu etrafı. bünyesi bu kadar alkole alışkın değildi ve bir anda bu kadar yüklenmeyi kaldıramayıp tepki göstermesi çok normaldi. mutfağa girdiğinde ilk iş olarak buzdolabına baktı. alışveriş yapmadığı tekrar aklına gelirken oflayarak yanındaki süt paketine uzanıp az kalan sütü de kafasına dikti. tek çaresi kahve yapıp ayılmaktı, biraz açlığını da bastırırdı bu.

suyu ısıtmak için koyduğunda üst raftan kahve çıkarıp hazırlamaya koyuldu. bir yandan da dün geceyi hatırlamaya çalışıyor, beyninin sınırlarını olabildiğince zorluyordu. gece bara gitmişlerdi, beomgyu ile karşılaşmışlardı ve en son kendini yatakta bulmuştu. biraz daha düşündü daha sonra. iyice derine indi ve hatırlayacağını umarak gerçekten çaba sarfetti. bir konuşma yaşanmıştı ve kai içmeye başlamıştı. konuşma esnasında stresli hissettiğini hatırlıyordu. sanırım kısa bir süre sonra da kafası masaya düşmüştü ve kendi kendine konuşmaya başlamıştı.

suyun ısınma sesiyle gözlerini daldığı yerden çekip sıcak suyu kulplu bardağa doldurdu. kaşları hala çatıktı, bir yandan da dünü geri getirmeye çalışıyordu. unutmaması gerekiyordu. çünkü o geceden hatırladığı tek şey buydu: onu yatağa yatıran soobin ve kendi içinden tekrar ettiği "sakın unutma." cümlesi. ne eksik ne fazla, yalnızca bunu hatırlıyordu o geceden.

kahvesini karıştırırken hemen yanındaki küçük yemek masasına geçti. bir yudum aldı ve zihninin derinliklerine tekrar indi. "nerede kalmıştım." diye kendi kendine konuştu. "midem bulanmıştı. kusmuş muydum? hayır kusmadım." defalarca başa sardı ve hikayeyi baştan ele aldı. daha sonra ona yardım edildiğini hatırladı. o kişi yeonjun'du. dağınık siyah saçları ve kırmızı dudaklarıyla ondan başkası olamazdı zaten. sonra tuvalete gitmişlerdi ve konuşmuşlardı. aklına gelen şeyle yüzünü elleriyle kapattı kai. "ona güzel olduğunu söyledim." parmağının değdiği yumuşak yanakları, ışıktan yanaklarına gölgesi düşen kirpikleri ve ona dikkatle bakan bir çift gözü aklında canlandıracak kadar net hatırlamıştı.

diğer detaylar pek kalmamıştı hakkında. sadece soobin'in içeri gelişini ve onu dışarı çıkarışını hatırlıyordu. arkadaşlarının masadan kalkışı ve hepsinin birden hueningkai'nin ayakta durması için yardım edişi buğulu bir görsel olarak yer edindi zihninde. sonra ileri sardı onu. ona doğru gelen yeonjun, yardım edişi ve daha sonra kulaklarında huylandırıcı bir şekilde yankılanan "konuşalım." kelimesi eklendi görsele. elindeki bardağı hışımla masaya bıraktı ve odasına koştu. eve geldiği gibi çantasını yatağının yanına atmıştı ve hâlâ orada duruyordu. aceleyle fermuarı açtı ve içindeki küçük peçete parçasını aramaya başladı. bulduğunda kıvrılan dudakları mutluluğunu anlatmaya yetiyordu. bu bir rüya değildi, yeonjun ona numarasını vermişti.

perdeler kapansın, bu ev güneş sevmiyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin