08.02.23
12.20
Zenaşkınız: Ben geldim. Neredesiniz?
Zenaşkınız: Ya cevap ver de bari ona göre görevimi bırakıp geleyim.
Zenaşkınız: Buradaki depremzedelere çorba dağıtıyorum.
Zenaşkınız: Burası bayağı kalabalık ve sizin eve yakın ama seni göremedim.
Zenaşkınız: Ben oraya geliyorum.
Zenaşkınız: Gidiyorum dersem kolumdan tutacak halleri yok ya...Son mesajı da gönderdikten sonra instagramdan çıkış yapıp telefonumu kapattım. Az önceye kadar çiseleyen yağmur hızlanmaya başlamıştı. Başımı kaldırıp gözümü aynı gökyüzüne bakmak umuduyla simsiyah bulutlara diktim. Montumun sol cebinden çıkardığım ilacımı ağzıma atıp bir şişe suyu kafama dayadım. En son damlasına kadar içtiğim şişeyi kenardaki çöp kutusuna fırlattım. Yan etkiler: susuzluk, açlık..
Tekrardan telefonumu açıp navigasyona onun adresini girdim. 10 dakikalık bir yürüme mesafesi vardı. Kendimi her ne kadar buna hazır hissetmesemde oraya gitmek zorunda olduğumu biliyordum. En azından ona bunu yapmamalıydım, onu yalnız bırakmamalıydım.
Enkazların arasından geçerken gelen kan ve kireç kokusuna ek olarak aynı zamanda sürekli kesilen internet bağlantısı beni fazlasıyla zorluyordu. Bazen insanların bana bağırıp nereye gittiğimi sorduklarını işitiyordum ama birilerini umursamayı bırakalı çok olmuştu.
Son bir kaç sokak kalmışken sokak diye bir şey kalmamıştı. Dümdüz olan bütün sokaklar sadece enkaz yığınıydı, onun eviyle beraber. Tek bir ocak kalmamıştı içinde yemek pişen, tek bir anne kalmamıştı o yemeği pişiren, tek bir baba kalmamıştı yemeğin malzemesini getiren ve de tek bir çocuk kalmamıştı mahallede gülen...
Adımlarım hızlandıkça nefeslerim kısaldı. Ciğerlerim acı acı çığlık atarken onu umursamayıp koşmaya başladım. Etrafta tek tük insanlar ve insanları enkaz yığınlarının arasından kurtarmaya çalışan yetkililer vardı.
54 numaralı evin önüne vardığımda ise gördüğüm manzara ile boğazıma bir yumru oturdu. Bir tek duvar ayaktaydı, o duvarda da onun çerçevesinin bir köşesi ve camı kırılmış fotoğrafı...
Gözyaşlarım, yağan yağmurun yüzüme düşen damlalarıyla beraber süzülürken burnumu çekmeye çalıştım ama bu hiçbir şeye yaramadı. Hemen 10 metre ilerimdeki arama kurtarma çalışmalarındaki bir görevlinin bana doğru geldiğini gördüm. Tam önümde duran orta yaşlı, kirli sakallı adam yüzüme 'ne yapıyorsun burada' bakışı atarken hemen kendimi açıklayama çalıştım.
"Bakın beyefendi, burada olmam çok tehlikeli biliyorum ama arkadaşımdan haber anlamıyorum ve enkaz altında olabilir. Lütfen ekiplerinizi buraya yönlendirin. Ben buraya görevli olarak geldim ama dayanamadım ve buraya geldim. Lütfen, arkadaşımdan o günden beri haber alamıyorum. Ekiplerin çok yoğun olduğunu biliyorum. Bu yüzden en azından beni bırakın. Ben tırnaklarımla bile bu enkazı kaldırmaya hazırım. Lütfen beyefendi bana yardım edin. Yalvarıyorum size. Lütfen ark..."
Soluğum kesilirken derin bir nefes çekmeye çalıştım içime ve tam tekrar konuşmaya başlayacakken adam beni susturdu.
"Kızım tamam anlıyorum seni. Sakin ol önce de sana her şeyi anlatayım."
Bunun ne demek olduğu bariz ortadayken yine de umudumu yitirmemeye çalışıp kafamı olumlu anlamda salladım. Lütfen düşündüklerim gerçek olmasın. Allah'ım lütfen sana yalvarıyorum. Lütfen sağ olsun. Sana söz veriyorum namaza başlayacağım. Allah'ım onu bana bağışla.
"Kızım bu evden sağ çıkan olmadı ama henüz ölü çıkanda olmadı."
Parmağıyla ilerideki arama kurtarma çalışmasını işaret ederek konuşmasına devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENİ KENDİME SAKLADIM + 18 (YARI TEXTİNG)
Teen FictionBGNYM16: Çok güzelsin be Begonyam. BGNYM16: Ellerim senin bel oyuntularına dokunmak için yaratılmışken beni senden mahrum bırakamazsın! BGNYM16: Her gece sana sımsıkı sarılacağım günlerin hayaliyle yanıp kavruluyorum ben. BGNYM16: Her bir zerrene du...