II,ateş havuzu

18 4 37
                                    


tuhaf geceme eşlik eden yağmur, soğumayan içime doluyordu. soğuk tenime tezat düşen öfkemin sıcaklığı her yanımı çepeçevre sarmış, tutuşturmuştu beni. tenime temas eden her damla da bu temasın pişmanlığını yaşadığını belli edercesine değdiği anda yok oluyordu. ya da yalnızca kendi varlığından sıkılmıştı, göğün bir ucundan yere düşene değin geçen saniyeler işkence gibi gelmişti ona.

sırılsıklam oluşumu umursamıyordum veya gün doğumuna yakın saatlerin keskin serinliğini. kavrulduğumu hissederken dışarıdaki herhangi bir etken benim üzerimde söz sahibi değildi.

ne yapacağımı bilmiyordum, nerede olmam gerektiğini. öncesinde de bir şeyleri bildiğim pek söylenemezdi, aylar -belki de tam bir yıl- sonrasında döndüğüm anda karşılaşacağım muamelenin ne olacağını bilmiyordum. geri dönmemek üzere hayatlarından çıkmam ya da en başından beri olmamam gerektiğini de öyle. aslına bakılırsa bilemezmişim de. hiç fark ettirmemişler, o kadar güzel oynamışlar ki gerçek olan ne varsa ayırt edilememek üzere yalanın sonsuz gölgesi altına saklanmış. korkutucu. korktucu olduğu kadar da gerçek, ah, belki de yalan demeliydim.

başta planlarımın arasında o gittikten sonra arabaya geçip biraz kıvrılmak vardı. bunu engelleyen hiçbir şey olmadığı hâlde saati güneşe göre tahmin ettiğim kıvama nereden geldiğimi hiç bilmiyorum. sanırım düşünceler bedenimden ağır gelmişti ayaklarıma. öyle ki saatlerdir zihnimin içinde volta atmaktan başka bir halt ettiğim yoktu, dün gecenin ilk saatlerinin her dakikasını izlemeye dev projektör tarafından maruz bırakılıyordum. açık hava sineması tadında fakat muhtemelen filmin sonunda herkes ölüyor. daha kötüsü de olabilir, yanarak ölmeleri gibi?

saatlerin verdiği uyuşukluğu üzerimden atabilmek adına ayaklandım. ve hemen sonrasında yine planlarıma dahil olmayanlar listesini elime aldım koşar adım iskeleye ilerlerken. ardından kendimi birkaç saatlik güneşin ısıtamadığı suya tereddütsüz bıraktım.

güneş utanıyor olmalıydı o cüsseye rağmen saniyeler içerisinde burayı cehenneme çeviremediği için. bazen düşünüyorum da, işe yaramazın tekiydi bu koca ateş havuzu.

kavrulma hissinden suyla buluştuğum anda kurtulmuş olmam denize tekrar minnet duymama neden olmuştu. herhangi anımda bana iyi gelecek şeyi bir o biliyordu.

tüm günümü burada geçirmeliyim, dedim içimden. belki ertesi günü de veya ondan sonrasını da. şu zaman diliminde yapacak daha iyi bir işim yoktu ve ıssız bir sahil, bana sonsuz huzuru vaadediyordu.

bir süre daha su üstünde uzandıktan sonra eylemlerimi normalleştirmeye uğraşan yanım baskın geldi. en azından geri dönene kadar, yalnızca geceleri için dahi olsa, bir yerde konaklamalıydım ve arabam kesinlikle ilk tercihim değildi.

biraz daha suda oyalanmamın ardından yarı kurumuş vaziyette yakınlardaki bir pansiyona ilerlemeye başladım. yol boyu her yeri o kadar detaylı seyrettim ki on dakikalık yolu yarım saatte almış olmalıyım. bu küçük yerin baktığım her köşesi başka bir senemi hatırlatıyordu. burayı seviyordum, her ne olursa olsun. tek kalemle silip atamayacağım kadar hatrı vardı bende. ufak bir tatsızlık oldu diye yüzüstü bırakamazdım ilk yuvamı.

bu defa yapılması gerekenler listesini seri şekilde halledip odama geçtim. fena görünmeyen yatak ile yorgun göz kapaklarım arasında öylesine bir çekim oluştu ki değil ben, varsa tanrı bile karşı koyamazdı.

nemli saçlarımı yastığa gömdüm. kafamın susmasını içeriden sağlayamıyorsam belki dışarıdan başarabilirim diyerek tek kişilik yastık savaşı yaptım. gerçekten, neden bir an için sakinleşmeyi denemiyordu ki?

kendime mağlup olduğumu kavramam fazla uzun sürmediğinden izin verdim. yorulsun zihnim. ne kadar yorulabilirse yorulsun da kendi kendine döksün içini. tartsın, ölçsün, biçsin; beni de kurtarsın kendini de.

diyorum ya hani, neden yalanın içine doğdum ya da neden bunu şimdi öğreniyorum diye. büyük bir kısmı bizzat benim eserimdi. bayılırım ben her zaman kendi zihnime göz göre göre yalanlar söylemeye, kendi arkamdan iş çevirmelere ve kendi kurduğum sahneden inmemeye. takıldığım yerde kendi suflelerimi kendime veririm hep. benim oyunum çünkü bu. kendim yazar, kendim yönetir, kendime oynarım. tek ve yalnız seyircisi olurum o koca sahnenin. ikna edilmesi gereken karşıdaki herhangi biri değil hiçbir zaman, yalnızca benim. o dev perdeler ise benden bir parça olmuştur artık; ne ben onu bırakırım ne o beni bırakır. bırakamaz. elbette bırakamaz. aksi takdirde elim kolum bağlanır perdelerimin yokluğundaki gerçek hislerin büyüttüğü fidanlar göğü delerken.

henüz fark ettim de üzülememişim hiç. iki gündür verdiğim savaş, öfkemin yularlarını sabit tutabilmem içinmiş. başımda tepinen fillerin tek sahibi kendi kendini harlayan öfkemmiş meğer. şimdi ise o filler durulmuş, sakinleşmişler. yalnızca "tek başınasın." diye fısıldamakla meşgul ediyorlar kendilerini.

düşündükçe uyuşan zihnimi tekrar kapatmaya zorladım ki zaten ikimize de başka bir şans tanımıyordu. ayrı ayrı dinlendirdik kendimizi bir süre. o anda anladım, bu karanlığa ihtiyacım varmış.

keşke uyumasaydım dedirtecek bir uykudan uyandım. kemiklerim sızlamayı bırakıp zonklama aşamasına geçtiğinde ise akşamüzeri olmuştu. ancak daha fazla kalamadım yatakta. uyumak ve bir dizi dinlence bedenim için cazipti fakat bu şu an istediğim son şey dahi değildi.

pencereden tarafa dönüp bacaklarımı yataktan aşağıya sallandırdım. binanın ön bahçesine bakan odamdan henüz açmaya başlayan çiçeklerde gezdi gözlerim. ben çiçek büyütmeyi hiç beceremezdim. sekmezdi, her defasında aynı umutla aldığım çiçekler onca özenime rağmen solup giderlerdi. gökkuşağını kıskandıran çiçeklere baktım tekrar. renkleri gör, dedim kendime. kendi elinde göremiyorsan diğer ellere bak, görmeye başlayana dek bak.

oda anahtarı harici bir şey almadan geldiğim yere döndüm. güneşin yumuşak kızılları etrafı boyarken tam vaktinde çıktın der gibiydi. dalga sesleri her adımımda netlik kazanıyordu. bunu seviyordum. belki de deniz erkeği olmalıydım. sahi, beni gerçek evimden kim ayırmıştı?

geçen geceki yerim olduğunu tahmin ettiğim yere geçip soluklandım. ayaklarıma teğet geçen dalgalar sıcacıktı. sanırım ateş havuzu da arada bir işe yarıyordu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jun 26, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

hold your soul in, xiaoderyWhere stories live. Discover now