bir

71 14 4
                                    

Bütün çiçekler pazartesi günü öldüler. Sadece, bunun beni bu kadar etkileyebileceğini bilmiyordum. Onlar çiçektiler. Basit canlılar: Yapraklar ve gövdeler ve renkler. Fakat hepsi ölmüştü işte ve ben boş hissediyordum, yanlarında ruhum da gitmiş kadar boş.

İlk günü hala dün gibi hatırlıyordum. Buraya ilk taşındığımız zaman, karşı pencereden izleyen o, bir çift gözü asla unutamamışımdır. Zaten unutmak ne mümkün! Korkmuştum ondan. Beni öldürmek isteyen bir cadı olduğunu düşünmüştüm. Altı yaşındaki bir zihinden ne beklersiniz ki?

"Anne, karşı evde bir cadı var. Beni yemek istiyor anne, beni koru." O esnada bir el tuttuğumu anımsıyorum ama anısı kalacak kadar uzun sürmemiş olsa gerek gerisi boşluk.

Sonraki günler evden hiç çıkmamıştım. Yeni evimi tanımak, sokakta oynadıklarını gördüğüm çocuklarla arkadaş olmak istiyordum ama tekrar o gözleri görmekten öyle korkuyordum ki bunu göze alamıyordum. Gerçi, cadı ile karşılaşmamak için dışarı çıkmamak pek de bir çözüm sayılmazdı çünkü odam tam olarak cadının camının karşısındaydı. Perdelerim yoktu, bu da cadı için beni apaçık bir yem yapıyordu. Bazen, eğer çok dikkatli bakarsam yaşlı bir kadın sureti altında saklanan o gözleri görebiliyordum.

O ilk gece odamda uyuyamadım. Kendimi yatakta kalıp uyumaya zorladıysam da gözlerim oldukça açıktı ve benim uykum vardı. Sonunda fazla kıpırdamamaya çalışarak yataktan inmiş ve yerde sürünerek odadan çıkmıştım. Bir başka odaya girmiş ve bir yatağa tırmanmıştım. "Anne?" diye fısıldamıştım. "Anne, uyuyamıyorum. Yanında yatabilir miyim?" Cevabı beklemiştim, hem de oldukça uzun bir süre. Fakat sonunda birkaç dürtme sonucu aldığım tek yanıt gidip kendi yatağımda uyumam olmuştu. Hayal kırıklığı ile salona indiğimi ve üstüme bir şey örtmeyi akıl edemeden koltukta uyuyakaldığımı hatırlıyorum.

Takip eden günlerden birinde odamda duruyordum. Kucağımda dostum tilki, sımsıkı sarılıyordum ona. Pencerenin hemen yanındaydım, duvara bakıyordum. Yapabilirsin diyordum kendi kendime. Sen korkak değilsin. Bak cadının gözlerine ve ona meydan oku yoksa ömür boyu soğuk koltukta yatacaksın.

Ne kadar beklerseniz bekleyin, cesaret öylece gelmez; sadece düşünmeyi bırakır ve harekete geçersiniz.

Ben de öyle yapmıştım. Bir anda adım atmış ve pencereden dışarı bakmıştım. Karşıya, onun olduğu yere ve bu sefer gözlerimi kaçırmayacağım konusunda kararlıydım. Kalbimin ne kadar hızlı attığını hala hissedebiliyorum. Soluklarımın keskinliği kulaklarımda. Ne kadar da korkuyordum öyle. Ama boşunaydı. Karşıda hiç kimse yoktu. Cadıya dair hiçbir beden, kötü kötü bakan tek bir göz bile yoktu. Yaşlı sureti göremiyordum. Tam da cesur olmaya karar verdiğim gün gitmişti cadı. Sadece pencerenin kenarında, daha önce nedense görmediğim çiçekler vardı. Renk renk çiçekler. Ne kadar güzel olduklarını ilk o gün düşünmüştüm.

Fakat şimdi kaldırımda oturmuş, yanaklarımdaki kurumuş gözyaşlarını silerken öylece cesetlerini izliyordum; yapabileceğim hiçbir şey yoktu.

*

bunu ilk yayınladığımda o kadar güzel yorumlar almıştım ki... tek bir öfke anında hepsini acımadan sildiğim için çok pişmanım ama bir faydası yok. geri gelmişken, tekrar yayına almak istedim.

bütün o güzel yorumlardan özür diliyorum.

mezarlık çiçekleri | kısa hikâyeOnde histórias criam vida. Descubra agora