17. YARALI KALP

54 6 1
                                    

ares öylece gözlerime baktı. bir kapı sesi işittim ardından kaba bir ses "ne oluyor burada. sen kimsin" diyordu. Agah. ares gözlerini benden çekmiyordu avı ininden çıkmıştı ama kurdun hedefi bendim. kehribarları bendeydi. dikkati. irislerinin içindeki yoğunluk bendeydi. sadece bende. gitmiyordu, içimdeki yarayı mı deşmeye çalışıyordu yoksa sıkışıp kaldığımı görmek hoşuna mı gidiyordu. kalp ağrısı neydi bilmezdim kehribarlarla karşılaşmasaydım bilmeyecektim de aslında ben hiç bir şeyi bilmeyecektim. yıllar önce o pembe masaldan uyanmıştım daha doğrusu öyle sanmıştım ama bir kaç gün önce yaşadıklarım yanıldığımın en büyük kanıtıydı. eylül " ares sen delirdin mi gitmemiz lazım. agahı öldürmek için içeriye girmen gerekiyordu ayrıca ne yapıyorsun burada. " yutkundu. kalbim acıdı çünkü her ne kadar kabul etmesem de sevmiştim o boğazındaki güzel çıkıntıyı. içimdeki his dur diyordu sakın. sakın yapma  çekilme ona ama ben ona doğru koşuyordum sanki. bırakmam gereken bir parçaya bu kadar tutunmam normal miydi ki. içime göğsümün tam ortasına dolan kar taneleri bakışlarıyla çağlıyordu nefes almakta zorlanıyordum ama oksijene de ihtiyacım yoktu kokusu yetiyordu bana. bu düşünceler kalbime bıçak gibi saplandı. düşüncelerime inat , ona koşuşuma inat ellerimi göğsüne yerleştirdim ve sertçe ittim. yerinden bile kıpırdamamıştı tıpkı duygularımın kalbimden yok olmamayışı gibi. yavaşça geri çekildi üzerimden eylüle dönüp "halettin  mi adamı" diye sordu boğuk ve kısık bir sesle. ellerini yumruk yapmıştı. bakışları ben hariç her yerdeydi. eylül baştan aşağı onu süzdü ve iyi olmadığını fark etmiş olacak ki. kafasını sallayıp "hadi çıkalım buradan" diyerek merdivenlere doğru ilerledik. aşağı indiğimizdeyse her yer her yerdeydi karmakarışıktı. bora bir adama silah dayamıştı boranın arkasında başka bir adam ona silah dayamıştı. utku başka bir adamı yumrukluyordu genç kızlarda çığlık çığlığa oradan oraya koşuşuyordu. korumalar ortalığı sakinleştirmeye çalışıyordu. alkım karşıdan bizi fark edip boranın yanına gidip silahı tutan elini tutup bir şeyler konuştu. utku yerde yumruk manyağı yaptığı adamı sonunda bırakıp alkımlara baktı sonra çıkışa doğru yani bizden tarafa baktı. dikkat çekmemeye çalışarak yanımıza geldi. ardından bora sinirli bir şekilde salonu terk edip bizi es geçti ve villadan çıktı. ardından hepimiz çıkıp arabalarımıza bindik. ares yol boyunca hiç konuşmamıştı. özel jetin bulunduğu piste geldiğimizde oturduğum koltuktan doğruldum ve duran araçtan indim. aresin arkamdan geldiğini biliyordum. uçakta koltuğa yerleştiğimde içimde bir uçurum vardı sanki. atlamak ve atlamamak arasında kalmıştım kalbimin acısı ruhumu deldiğinde gözlerim buğulandı kafamı cama yaslayıp karanlıkta bulutları seyir ettim sessizce. ares yanımda oturuyordu karşımda eylül beni süzüyordu ondan bakışlarımı kaçırdım ve yavaşça karanlığa kapıldım.

hafifçe araladım gözlerimi yumuşak bir yatağın üstündeydim. doğrulduğumda eve geldiğimizi fark ettim. uyumama rağmen üstümde bir yorgunluk ve ağırlık vardı. yataktan çıkıp kapıya doğru adımladım. aşağıda ışık yanıyordu. merdivenleri adımladım ve karşımda aresi görene kadar ilerledim. ayaktaydı kollarını birbirine bağlamış camı izliyordu. benim geldiğimi duymuştu ama bana dönmedi. yanına geçip camdan dışarı baktım öylece yüzüme bakmadı yine. bir katile bu kadar yakın olmak bu kadar bağlanmam normal miydi. ardından babamı düşündüm iyi miydi. beni arıyor muydu. sonra boğazımı düğümleyen o gece geldi aklıma gözlerim doldu. yanımdaki yunan tanrısının hareket ettiğini hissettim. bana bakıyordu kehribarlar kalbimi hızlandırıyor midemi altüst ediyordu kokusu burnuma doldukça kalbim kasılıyordu yutkunamıyordum. dudağını yaladı ve konuştu " alpaslan borayla konuşmuş " sustu neden sustu ki kehribarları temkinliydi. " baban " dedi. o an kanım kalbimde kaynadı ve taştı nefes alamadım sanki göğüs kafesimi saran zehirli bir sarmaşık vardı ve nefes almaya çalıştıkça daha da sardı beni. "babanın üye olduğu birlik tarafından infaz emiri verilmiş. " durdu. durdum. durduk " dün" dedi. bir şeyler daha söyledi ama duyamadım etraf dönüyordu hafif bir karartı geçti önüme sesi bulanık bulanık geliyordu. " iyi misin " "küçük" vücudumun donduğunu hissediyordum ellerim buz kesmişti birden yer altımdan çekildi ve kendimi yerde buldum. ağladığımı gözyaşlarım yere damlayınca fark ettim. ares  yanıma çöküp bir şeyler söyledi ama duymadım. babamla arabada delicesine eğlenirken dinlediğimiz şarkı vardı kulağımda, bana kızım diye seslenişi. sonra gözlerim yerdeki tahta tabana damlayan göz damlalarından babamın bana ilk aldığı bebeye gitti. pembe eteğimle çimlerde koşuşturmamıza gitti. bana kahvaltı hazırlamasına. sabahları o kahvaltı hazırlarken benim izlediğim çizgi filmlere. bana destek oluşuna gitti. benim babam gitti. gitmişti öylece. hayır dedi içimdeki ses hayır. birden aresin yakasına yapışıp " hayır hayır" diye bağırmaya başladım. yalan dedi içimdeki ses " yalan " diye haykırdım. konuşamayacak hale gelene kadar ağladım ares hiç bir şey söylemedi sadece kollarını sardı bedenime sanki daha fazla canımın yanmasını istemiyormuşcasına kanayan yarama bez tutmaya çalışıyordu. cama güneşin ışığı yansıyana kadar öylece yerde sarılarak ağladım. ares  beni kucaklayıp yatağa götürene kadar. beni yatağa  yerleştirip doğruldu gideceğini anladığım an elini sıkıca kavradım neden bilmiyorum ama yanımda olmasını istiyordum. "g- gitme" diyebilmiştim sadece. ağlamaktan çatlamış sesimle. bana bir bakış atıp yanıma uzanıp kollarını belime sardı kafamı göğsüne gömdüğümde ağlamaktan bayılmıştım.  vücudumda dahil her yerim ağrıyordu. ne dayanacak gücüm ne de dökebilecek göz yaşım kalmıştı canımın acısından ne önümü görebiliyordum ne de devam eden hayatı hissedebiliyordum. gitmişti beni ben olduğum için seven tek insanda toprağın altındaydı belki şu an. hangisi daha ağırdı beni hiç istemeyen sevmeyen annemin terk edişi mi yoksa elinde olsa benim için dünyayı yıkabilecek adamın mı gidişi hangisi daha ağırdı yada delirtici. kalbimi kıran geçmiş miydi yoksa şu an mı anlıyamıyordum o kadar karışmıştım ki içimde ne hissetsem bir sonrakine günahtı. ilk defa bir acı beni iliklerime kadar titretmişti. içimde sadece bir duygu vardı o ruhsuz karmaşanın içinde sadece bir kırıntı parçası vardı. acı dilimdeki her söz zehirdi de yutkundukça ağrıyan boğazıma. konuşamıyordum içimde o acının iniltilerini hapseden intikam tüm varlığımı delip geçiyordu. şimdi dışarıdaydık ares arabayı kardan çıkartıyordu. ruhumun ateşini dahi söndüremeyen rüzgar esiyordu yüzüme yüzüme donuk duygularım gibi hissizleştiriyordu suretimi de. ares " hadi güzelim" dedi sessizce. arabaya adımladım yavaşça ares kapımı açtı. arabaya yerleştikten sonra ares arabayı çalıştırdı ısıtıcıların havası yine esti bu sefer sıcak dedim kendi kendime havanın insanlara evrene ait olduğu çok belliydi oda oynuyordu benimle bir sıcak bir soğuk. kızarık gözlerim doldu yine. ağrıyan başımı cama yaslayıp yolu izledim sessizce. sonra araba durdu. önce karşımdaki manzaraya baktım kaç saattir yoldaydık bilmiyordum ama bu manzara kalbimin boğazımda atmasına sebep oldu bir kaç hafta önce ölmemek için kaçtığım kapılardan kendi isteğimle tekrar geçecektim ne acı. düşüncelerime o kadar dalmıştım ki o kadar gömülmüştüm ki hayallerimin cesetlerine ruhumun haykırışlarına kalbime gömüp bastırdığım duygular hepsi fısıldıyordu kulağımda. aresin arabadan inip benim tarafımdaki kapıyı açtığını zor algılamıştım. ares elini uzattığında gözlerimi kırpıştırmıştım ve bu canımı acıtmıştı o kadar ağlamıştım o kadar yıpranmıştım ki içimdeki duygular çık şu binanın tepesine bağra bağra ağla sonrada atla aşağı ne kaybedersin ki diyordu. aresin elini tutup arabadan indim elimi sıkı sıkı tuttu yüzü karşıya bakıyordu ama korktuğumu bildiği için elimi okşuyordu. bu beni korkutmuştu daha önce duygularıma bu kadar hakim olan kimse olmamıştı kimse. babam bile. " korkma. sana bir şey yapmalarına asla izin vermem" dedi kısık bir sesle demir kapının önünde durduk iri yarı iki adam kapıyı açtığında tam adım atacakken ares elimi sıkıp beni durdurdu. kehribarları alev alevdi ve bendelerdi. " emin misin. öfkeyle hareket ediyorsun bak. duyguların şu an çok yoğun ve karışık. " bana öyle bir baktı ki içimdeki benlik dahil beni ben yapan her şey alev aldı. kokusu burnuma burnuma dolarken karşısında ne kadar aciz olduğumu bir kez daha hatırladım. "kanın kokusuna bile dayanamazken bu kanlı savaşa girmeyi gerçekten istiyor musun küçük kız. " yumuşak konuşuyordu ama keskindi de  tıpkı bakışları gibiydi. ama ben kararımı vermiştim. 

TUTSAKМесто, где живут истории. Откройте их для себя