Anılar

3K 151 86
                                    

Selam millet. Geri dönüşü Let's Play ile yapalım dedim. Bu arada, keyifler nasıl?

O sahil kenarında oturuşumuzun üstünden neredeyse iki ay geçmişti. Ve o günden beri ikimizde o an yaşanmamış gibi devam ediyorduk. İki adam kısa bir anlığına aynı acıya ortak olmuştu o kadar.

Bay Santis her zaman ki gibi raflar arasında dolanırken kasaya geçip çalan vals müziğini klasik müzik ile değiştirdim. O ise seçtiği iki dünya klasiği ile karşıma geçti. Aldıklarından biri dikkatimi çekerken gülümsedim.

"Kızıl ile Kara. Yine mükemmel bir seçim. En az sekiz defa okumuşumdur." Gülüşüme buruk bir gülüş ile cevap verip gözünün üstünde ki yara izini kaşıdı.

"Sanırım herkesin içinde bir Sorel var hm?" Kitapları bez çantaya koyarken uzattığı parayı geri çevirdim.

"Sorel'in şeytanı kendisiydi. Şeytanı kendi olan bir adamı kendime şeytan bellemek istemem. Ama aşık olduğu kadın işte o kendine Sorel'i seçmişti. En büyük ve en güzel hatasıydı." Poşeti alırken beni anlar bir ifade ile cüzdanını parkasına iliştirdi.

"Sorel'in aksine kadın o adama gerçekten aşıktı. Sorel kendi egosunu aşk zanneden bir aptaldan başka bir şey değil." Bilmiş bilmiş laflarına gülüp artık uzamış olan saçlarımı geriye doğru attım.

"Bu kadar iyi biliyorken bu kitabı ikinciye alıyorsunuz. Aşk zannedilen duyguları ya da aşk adı altında kandırılan insanları okumak niye?" Sanki can damarına dokunmuşum gibi irkildi. Onun gibi cüsseli bir adamın irkilmesiyle istemsizce tezgahtan ellerimi çektim.

Bay Santis ne diyeceğini bilmez gibi ağzı bir açılıp bir kapanırken sonunda dudaklarını birbirine sımsıkı bastırdı. Derin bir nefes aldıktan sonra gözleri alışık olduğum durgun halini aldı.

"Sorel ile aynı hataları yaptığım için sanırım, bu kitap benim için bir klasik değil de otobiyografi gibi. Yükselme telaşı, bu telaş için yapılan hatalar, edinilen düşmanlar. Kendini beğenmişliği aşk zannetme. Ve gerçek aşk önüne çıktığında..." Durup gözlerini benden kaçırdı.

"Kabullenememe." Son kelimesi ile üstüne çöken kara bulutları eliyle dağıtmak istercesine şöyle bi havada gezdirdi.

"Herneyse. Hoş sohbetiniz için teşekkür ederim, müsaadenizle." O konuşurken dolmuş olduğunu yeni fark ettiğim gözlerimi kırpıştırdım. Başıma ince bir ağrı girerken gülümsemeye çalıştım.

"İyi günler Bay Santis." Arkasını dönmüş çoktan kapıya varmış adam usulca yanıt verdi.

"İyi günler." Onun gitmesi ile hızla sandalyeme oturdum. Niye? Neden?

Neden o her ağzını açtığında kalbim deli gibi atıyordu? Neden o eski aşkından her bahsedişinde gözlerim doluyor, boğazıma bir yumru oturuyordu? Neden?

Sorular beynime tecavüz ederken artan baş ağrım ile göz yaşlarımı salıverdim. Neden, niye ve kime akıttığımı bilmeden...

*~*~*~*~*~*

Dante

Elimde çevirdiğim kalemi küskün bir sinir ile duvara fırlattım. Dolma kalem çarpmanın etkisiyle kırılıp daha yeni yazmaya başladığım şiir kağıtlarını mürekkebe boyadı.

Valerio... yazdıklarımın tek bir dizesini okusa mest olur benim yazdığıma inanmazdı. Hiç bir zaman okuyamayacak olmasındandı herhalde mahvolmalarına üzülmeyişim.

Bedenim sağ olsa da ruhum çürüyordu gün be gün. Başta onu görmek iyi olduğunu bilmek yeter diyordum kendime. Ama hepsi bir avuntuydu. Gözlerine yeterince baktığımda bile görebiliyordum kaybolmuşluğu. Hafıza kaybı onu delirmekten kurtarmış yeni bir hayat vermişti ama her şeyi götürememişti anlaşılan.

Ben konuştuğumda dolan gözleri. Beni izlerken onu yakaladığımda yanaklarının kızarması ve sırf yakıştı dedim diye saçlarını uzatmaya devam etmesi bundandı.

Ya hafızasında bir yerlerde hala ben vardım ama suretim yoktu. Ya da Valerio'nun kaderinde olmam vardı başından beri. Bir kez azraili olmuşken ikinciye öldürmeyecektim onu.

Bugün, neredeyse dokunacaktım ona. Ne zaman kitapçıya gitsem belinden tutup tozlu raflara dayamak istediğim bedene dokunacaktım. Eskisi gibi. Yumuşacık dudaklarına değmek istedim. Arzudan, şehvetten uzak. Özlemle.

Ona bir daha asla dokunamayacak, uyurken izleyemeyecek ve yanımda tutamayacaktım. Benimle iken sadece acı çekmişti. Her şeyin suçlusu bendim. Onu kabul edememiş, etrafımızda ki tehlikeyi görememiş onu zamanında kurtaramamıştım.

Siktiğimin egosu yüzünden her şey mahvolmuştu.

Buna daha fazla devam edemezdim. Ben onu görmeye giderek bencil arzularımı bastırıyordum. Ama bu onun için tehlikeliydi. Başından beri oraya gitmem hataydı.

Ablasının dediğine göre o günü tekrar hatırlarsa neler olabileceğini doktorlar bile kestiremiyorken onu bir kez daha tehlikeye atamazdım.

Gözlerim duvarda ki saate ilişti. O gün evi terk edişimle aynı saat. Derin bir nefes alıp ayağa kalktım. Darmadağın salonda ki kıyafet yığınlarından bir ceket çekip omuzlarıma attım.

Artık ağzımdan hiç eksik olmayan sigarayı kapıdan çıkarken rüzgara inat yaktım. Zamanında Valerio sevmiyor diye bırakmaya çalıştığım sigara...

Ben ona aşık olalı çok olmuştu da duymamıştı kalbimin aciz çığlıklarını, yosun bağlamış zihnim.

Yorgunum. Bir bedenin, bir ruhun olamayacağı kadar yorgun. Ama bu bile teselli olamıyordu yaptıklarıma. Senin yüzünden diye bağıran benliğime karşı diyecek tek bir kelimem yoktu.

Ben bilirdim onu bulduğumda ki halini. Ben bilirdim hastane odalarında ki çaresizliğini. Ben bilirdim ben. Onu ne hale getirdiğimi. Affedemem. Affedersem bu ona haksızlık olurdu.

Kararımı verdim. Beni bir daha asla görmeyecekti bende onu.

Gün, günahımın kefaretini ödeme günüydü.

Elveda sevgilim. Hiç bilmesem bile seni sevdim. Sana aşık oldum.

Ve hiç bilmeyeceksin.

*~*~*~*~*

Naber?

Klasik bitiş kelimem ile tekrardan selamlar selamlar.

Şöyle bir bildirimlere baktım yokluğumda en çok bu kurgum ziyaret edilmiş gibi geldi. Bende bu kurguyu ufaktan finale taşıyalım dedim.

Sizce Dante'nin girmiş olduğu ruh hali ve verdiği karar nasıl?

Valerio, Dante'yi hatırlayacak mı?

Hatırlamalı mı?

Geri dönüşümle birlikte ufak bir geçiş bölümü olsun dedim. Beğenmeniz dileğim ile.

Seviliyorsunuz.

-Burn.

Let's Play [TAMAMLANDI]Where stories live. Discover now