“Bir gün olabilir ihtimaliyle tekrar ayağa kalkmalıydı insan, onunla bunu anlamıştım.”
Öğrencilerinin ödevleri sunumu yüzünden Hyunjin dersten sonra biraz daha oyalanmıştı odasında, önündeki ajandasına not alırken gülümsedi ve karşısında çocuğa baktı. "Psikopatiyi aldığında gerçekten ne çıkacağını çok merak ediyordum ama altından kalkmışsın."
"Zor oldu," dedi kabul ederek. "Ama dediğiniz gibi hasta gibi görmek değil de hasta olmayı deneyince fark ediyor insan, benim için de gerçekten çok farklı bir deneyim oldu bu ödev, farklı olduklarını ilk defa bu denli fark ettim."
"Anlatmak istediğim tam da buydu," diye mırıldandı Hyunjin, bacak bacak üstüne atmış, dizinin üstündeki defteri kapatıp uzanarak masasının üzerine bırakmıştı.
"Sıradan insanlarız, normalsiniz sözleri gerçekten bir geçiştirme aslında. Hiç kimse sıradan değil ve normalsin, bizim gibisin diye konuşmak psikolojinin en büyük yanlışlarından biri aslında."
Omuz silkti, ellerini kaldırdı. "Senin düşünce yapın benimle bir değil, onun düşünce yapısı benimle bir değil, o normal değil, ben normal değilim, biz sıradan değiliz aslında. Farklılıklarımız normal düzeni oluşturuyor fakat normal olmayı, aynı olmak sanıyorlar."
"Gerçekten..." diye mırıldandı çocuk, bu kişi beyni savunan kişiydi. "Ödevi yaparken psikopatiye sahip biriyle nasıl konuşabilirim diye düşündüm ama o kadar saçmaydı ki aklıma gelen şeyler durup dedim ki, ben gerçekten bunları mı söyleyeceğim karşımdaki insana?"
Hyunjin kaşlarını kaldırdı. "Ve?"
"Söylemek istediğimi değil, duymak istediğimi söylemem gerektiğini fark ettim."
Gülümsedi öğrencisinden çıkan sözlerle. "Dersi geçtin. Ödevi gerçekten anlamışsın, tebrik ederim."
Çocuk gülümsedi, o eşyalarını toplarken Hyunjin de ayaklanmış, bilgisayarını almıştı. Kapı çaldı, kız başını uzattı.
"Bay Hwang bir şey sorabilir miyim?" İçerideki çocuğu gördü, yüzü buruştu. "Sonra da sorabilirmişim hocam, iyi günler."
Kapıyı çekip çıktığında çocuk çantasını omuzuna attı. "Kastı var bana, kastı. İyi günler Bay Hwang."
Hyunjin kıkırdadı. "İyi günler."
Telefonunu cebine atmış, odasından çıkmıştı. Kütüphaneye doğru ilerlerken bir an kabanını giymedi diye pişman olmuştu, cidden kar bir an önce yağmalı ve bu soğuklar kırılmalıydı diye düşünüyordu.
Kütüphaneye girdiği gibi gözleri hep aynı yerde oturmuş, gözlüklerini takmış ve ciddi yüz ifadesiyle bilgisayarıyla ilgilenen sevgilisine bakmıştı.
Sevgilim olduğunu kabullenmek neden bu kadar zor? Rüyadayım ve uyanacak gibiyim sanki.
Derin bir nefes verdi heyecanını dindirmek adına, kendini harekete geçirmiş, ağır adımları onun masasını bulmuştu. Minho'nun daha kendisine bakmadan "Orası dolu," yanıtını alınca güldü.
"Biliyorum."
Sesini duyan Minho başını bilgisayardan kaldırdı, Hyunjin'i görmesiyle beraber içini bir huzur kaplamıştı. Anında dudaklarına güzel bir gülümseme yerleşirken Hyunjin yavaşça sandalyeyi çekmiş ve karşısına kurulmuştu.