Daha İyi Bir Sen

25 10 29
                                    

Daha İyi Bir Ben•

Güler yüzlü insanlar hayal ediyorum. Beni tanıyorlar mı, bilmiyorum.

Hayat bazen yaşanması zor anlarıyla bizleri sınar, ne yapacağımızı bilemez hâlde etrafımıza bakarız. Dünya her zamanki gibi dönmeye devam eder. Güneş doğar ve batar, insan ırkı bir yerlerde her saniye doğmaya ve ölmeye devam eder. Bizim için ise zaman, duvardaki buzlanmış saat misali yelkovanı ve akrebi keskin bir makine ile peşimizden gelir.

Bazen zamanı geri alabilsem derim. Olayları değiştirebilmek için değil, daha rahat görebilmek için.

Korktuğum anlarda nasıl tepki verdiğimi görmek için zamanda geri gitmek isterim. Korktuğum halime dönüp şimdiki halimi göstermek ve bu durumu aşacağını göstermek isterim. Ya da en azından omuzlarından tutup, kendi gözlerimin içine bakıp, "Bunu atlatacaksın, bak bana!" demek isterdim.

Acaba böyle yapsaydım bir şeyleri değiştirir miydim?

*.*.*

Günlerin taşıdıkları gittikçe ağırlaşırken düşüncelerimi toparlamak için bedenimi çalıştırmayı seçtiğim günlerden biriydi. Havanın serin oluşunu dikkate alarak üzerime bir hırka alıp yürüyüşe çıkmaya karar verdim. Ruhları beton şehirlere sıkışıp kalan hayaletlerden farklı olarak ben, yaşamak için yeşilliğin misafirperver ortamını seçmiştim.

Bu beni hayalet olmaktan kurtarmış mıydı? Hayır. En azından bunu kendi seçimim olmaktan çıkardığım için sevinebiliyorum.

Yürüyüşlerim her zaman sakin geçer. Ağaçların arasında dolanmayı seven ya da en azından buna vakti olan insanlar pek kalmadı. Bu yüzden genelde yalnız olurum. Ayaklarım kendi yolunu belirlerken gözlerim de ayaklarımın seçtiği bu yolculuğu beynime kazımakla uğraşır. Yolculuk için pek fazla seçeneğimin olmadığı düşünülebilir ama her gün aynı yolda ilerleseniz bile yorumlamanız değiştiğinde anlamının da değiştiğini fark ediyorsunuz.

Ayaklarım, benim için göl kenarını seçtiğinde bunu güzel bir sürpriz olarak değerlendirmiştim. Varlığından bile haberdar olmadığım bu göl, hayatımın bütün karmaşasını görüyormuş ve ona karşı tavır alıyormuş gibi öylesine durgundu ki bir anda nefesim kesilmişti. Hakarete uğramış gibi hissediyordum.

Fakat bir yandan da o sakinliğe doğru çekiliyordum. Bu ihtiyacım olan bir şeydi. Stresten ve karmaşadan oluşan bir hafta geçirmiş vücudum, bu durgunluktan bir parça istiyordu. İnsanlara gülümsemekten sıkılmıştım. Rol yapmaktan da...

Göle yaklaştıkça burnuma gelmeye başlayan yoğun bir yosun kokusu aldım. Toprak, ben göle yaklaşmaya başladıkça yumuşuyor ve kimi yerlerde ayakkabıma yapışan çamurumsu bir yapı halini alıyordu.

Yosun kokusu gittikçe belirginleşiyordu fakat arada gelen tatlı bir koku zihnimi bulanıklaştırmaya başlamıştı. Ne olduğunu anlamak için farkında olmadan göle daha fazla yaklaşmış ve kendimi bir bataklığa adım atarken bulmuştum. Ayaklarımı bataklığın yapışık dokusundan kurtarmaya çalışıyordum ama telaş yaptığım için dengemi kaybedip düştüm.

Artık oturur bir biçimde bataklığın içinde, gözlerim sonuna kadar açılmış, önümde duran yalancı, durgun göle bakıyordum. Ah... Sakinliğine öylesine kapılmıştım ki önünde duran tuzağı görememiştim. Her tarafım çamura bulanmış bir hâlde etrafıma göz atarak çıkış yolumu ararken yosun kokusuna karışan tatlı esintinin kaynağını gördüm; zambaklar.

Kimileri bembeyaz, başlarını yana eğmiş masumca bana bakıyorlardı. Bazıları da kızıl tonlarındaydı. Tatlı kokularını, yosunlarla birleştirirken taç yapraklarının içinde sakladıkları o sarı nektarları hafif esen rüzgârda dalgalanıyordu. Beni bu bataklığa çeken onlardı. Masum görüntülerinin arkasında garip bir acımasızlık vardı şimdi.

Baykuş'tan HikayelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin