13. Bölüm Hünkar
Ön söz
Bırak bugün ağlayayım, gözyaşlarım sel olup aksın.
Kollarına al beni , sırılsıklam olalım.
Acılar denizine düşmüş kalbim, bırak paramparça olsun.
Öyle acılıyım ki, duvağın ıslanacak.
Belki yıllar sonra anılan bir hikâye, belki de tüm Osmanlı tarihine kazınmış bir efsane olacaktık. Makamların, yasakların ezdiği duygular altında yitip giden bir küçük Türk kızı ve akıncı binbaşısı olarak çocuklara anlatılan masal olacaktık. Kim bilir, belki de direndiğimiz yasakları kaldırıp özgürlük ilan ettiğimiz kubbe altında bir nota olup hikâyemiz yazarlar tarafından bestelenecek ve acılı, tarih kokulu şarkıya dönüşecektik...
Garip dervişten duydu,
Adını aşk koydu.
600 sene bekledi,
Gönlünde yer etti.
Dile geldi ey sevda,
Anlattı yılanın aşk hikâyesini.
Buna dediler, bir Küçük Türk Kızı hikâyesi.Kocaman duvarları olan Mimar Sina’nın kıvrak zekası altında can bulan saray duvarları bu hikâyenin sonu olacaktı, paşalar, sadrazamlar, şehzadeler, medreseler ve savaşlar...
Bu muhteşem Osmanlı destanının hep parçası olacak ben ve akıncı başı Mahir ise Osman ve Malhun gibi unutulup giden efsane olacaktık. Siyah kuşakların bugüne dek zindan ettiği yüzü, yıkık caminin önünde duran bedenimin yüzüne yaklaştı. Daha önce hiç bir erkek eli tutmayı geç, erkekler ile göz göze bile gelmiyordum.
Kesinlikle bu tür şeyler yasak ve zina oluyordu, Osmanlıda bir insan resmetmek onun yüzünü betimlemek bile yasakken, Mahir ve ben bir zamanların aşk simgesi olan yıkık caminin önünde el ele, yüz yüze duruyorduk.
Yüzünü tamamen kaplayan siyah kumaşların engeline rağmen yalnızca 1 kere gördüğüm yara dolu yüzünü, siyah kumaşlar üstünde avuçlarım içerisine aldım. Başında ki saçlarını bile kapatan siyah kuşakların yalnızca özgür olmasına izin verdiği gözlerini, avuçlarım içerisine aldığım yüzü ile kapadı. Bize dayatılan sınırlar, yasaklar yoktu. Özgürdük bir kaç dakika olsa dahi nefes alıyorduk özgürce nefes alıyorduk, sınırlar olmadan birbirimizin tenine dokunuyor rüzgârın bile aramızdan geçip bize sınırlar çizmesine izin vermiyorduk.
“ Aldığım nefes kalbinde yer bulabilir mi? “
Yüzünü sıkıca sıran kuşaklar altından çıkan boğuk sesi yıkık caminin havasına ve kulaklarıma karıştı. Siyah saç tellerim ve onun siyah kumaşlarla kaplı kavuğu birbirine değiyor alınlarımız, birbirimizin kaderi olmak için yazılıyor gibiydi. Akıncının yaptığı gibi gözlerimi bende, sıkı sıkı kapadım bize biçilen bir kaç dakika özgürlük vaktini onun tenine sokularak kaybetmek istedim. Gözlerim korkuyla sıkıca kapalıyken bile, tenime değen siyah kumaşlı parmaklarını hissediyordum, parmakları uzun dakikalar boyunca o kadar yüzümde gezindi ki, sanki yüzümü ezberlemeye çalışıyor acılı bir şarkının melodi sözlerini buluyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR KÜÇÜK TÜRK KIZI 1 (Kitap Oluyor)
Historical FictionCahiliyet. Bir halkın kendi kendisini yok etmekte, dış politikalara bile gerek kalmaksızın halkını ahmaklaştırmaya çalıştığı ve başardığı bir oyundur. Sistem ve suyun çarkı böyle işler, bu çarka değen ve durduran taş olsa dahi saniyesinde parçalanır...