24. Bölüm - Kan

155 6 9
                                    

Bir gece önce...

Harun ceketini alıp hızla mekandan çıktı. Nefes almak onun için oldukça zorlaşmış gibiydi. Bu yüzden bir eliyle arabadan destek alarak kıravatını genişletti. Biraz öyle durduktan sonra arabaya bindi. Gidebileceği en mümkün yere arabayı sürmeye başlamıştı. Ama nedense zihni ona geçmişi tekrardan hatırlatıyordu. Harun dikkatini yola vermekte zorlansa da kısa sürede geçmişin izlerini taşıyan o yere geldi.. O sahil o park onların aşkının en büyük tanığıydı sanki. Arabayı kenara çekip şimdilerde ıssız olan parka yürüdü. Soğuk rüzgar tenine şiddetle vururken bunu umursamıyordu.Aksine onu yarıp geçiyordu. Daha fazla nefes almak için derin derin solumaya başladı ama rüzgar ona havayı yeterince iletemiyordu sanki. Gözleri dolu dolu olmuş halde yıllarca gelip oturduğu banka oturdu. Çok eskimişti.

Eli istemsizce tam sırt kısmındaki bıçak izlerine gitti. Bir sürü sevgililer isimlerini kazımıştı bu banka. Parmak uçlarını pütürlü yüzeye sürünce harfleri tanımıştı. E~H yazıyordu. Ama H harfinin bir ucu uzundu. Çünkü Elif o sırada Harun'un eline vurmuştu. "Neden böyle bir şey yaptın ki şimdi?" Demişti ciddiyetle. Harun gülerek harfi kazımaya devam etmişti. "Aşkımıza ait sonsuz bir iz bırakıyorum işte. Birgün bir şey olur da birbirimizden uzak düşersek buraya gelip aşkımızı tekrar hatırlayalım ve birbirimize dönelim." Demişti. Elif onun diğer kolunu tutup kendine çekti. Sesini alçaltıp saçlarını kulaklarının arkasına aldı. Yaz sonunda olduklarından hava biraz rüzgarlıydı. "Sevgilim.." dedi Elif. Sesi bir melodi gibi çıkıyordu. "Bizim aşkımız için sonsuz bir ize ihtiyacımız yok ki? Biz asla ayrılmayacağız. Sen de bu yüzden böyle şeyler yapmak zorunda kalmayacaksın.."

Harun bu anları hatırlayınca dolmuş olan gözlerini serbest bıraktı. Kendini olduğu yerde öylece rüzgara teslim etti. Ta ki rüzgar göz yaşlarını kurutana dek. Sonrasında evin yolunu tutmuştu. Emine hanım o geldiğinde çoktan uykuya dalmıştı. Onun gelişiyle uyandı ama sonra tekrar uyudu. Harun tüm gece o yatağa giremedi. Karısına ihanet ediyormuş gibi hissediyordu. Bu yüzden çalışma odasına gitti. Sandalyesine oturduğunda beyni patlamak üzereydi. Ağlamış olmanın verdiği baş ağrısı ve doluluk hissi onu sarıp sarmalamıştı. Sonra eli istemsizce çekmecesine gitti. Yıllardır açmadığı o çekmecenin anahtarı neredeydi onu bile hatırlamıyordu. Biraz düşündükten sonra bulmakta çok zorlanmadı.

Elleri hemen ona kavuşmak istercesine hızla kilidi açtı. Çekmecede bulunan kutuyu masanın üzerine çıkardı. Yıllanmış tahta kutu minik bir gıcırdamayla açıldı. Harun'un gözleri eski bir dostu tarar gibi içindekilere bakıyordu. Eli bir süre uzak kaldı. Sonra dokundu geçmişe dokunur gibi. Bir defter, birkaç parça eski eşya ve bir albüm. En önce içlerinde dikkat çeken fulara uzandı elleri. Mor ve lilanın renk renk karıştığı fuların rengi solmuştu. Harun üstünde hala koku kalmışçasına kokladı. Ama  kokusu da tıpkı rengi gibi solup gitmişti. Olduğu koltukta geriye yaslandı Harun. O fuları saçından söküp aldığı yaz akşamını hatırladı.. Sonra ona aynısını getirme sözünü verdiği ve getirdiği günü.. "Biri sende biri de bende kalacak.." demişti verirken.

Böylece tüm gece o kutuyla ve anılarıyla başbaşa kaldı. Ve sabah da. Ne kahvaltı yapmıştı ne de birşeyler içmişti. Odaya kimsenin girmesine izin vermiyordu Harun. Durup durup ağlama krizlerine tutuluyor içli içli oturup saatlerce önündeki kutuya bakıyordu. Sonunda Emine hanım dayanamayıp odaya girdi. "Harun.." dedi nazikçe. Bir eli kapı kolundaydı. Harun'un soluk suratını görünce endişelenmişti. "Ne var Emine?" Dedi Harun ona bakmayarak. Yüzünü dışarıya çevirdi. Emine hanım sessizce içeriye girip kapıyı kapattı. "Dün gece geç geldin. Odada da yatmadın. Bu sabah kahvaltıya, akşam da yemeğe inmedin. Saatlerdir buradasın. Kimseyi de yanında istemiyorsun. Bilmediğim bir şey mi oldu?" Dedi ayaktayken.

Kaderimin OyunuWhere stories live. Discover now