Bölüm 25

6 1 0
                                    

O esnada ara sokaktan geçen Cevher yanımıza geldi.  Adamlardan birinin üstüne yürüyüp bıçağı yüzüne doğru sallamasıyla Cevher’in kolunu çevirip adamı yere atması bir oldu. Adamlar arkalarına bile bakmadan giderken Fidan ile Azize’de işlerinin çıktığını söyleyip oradan uzaklaştılar. Her ikisi de giderken arkalarını dönüp gülümsüyordu ve sanırım niyetleri bizi yalnız bırakmaktı.

Odun alacağımı söylediğimde yalnız gitmemem gerektiğini söyledi. Beraber odun almak üzere Kısır Osman’ın mekânına doğru yürüdük ve her zaman gittiğini söylediği çay bahçesinin önünden geçince oturma kararı aldık. Bana sandığı gibi eşkıya olmadığından söz etti. Bende şiddetten hoşlanmadığımı dile getirdim. Henüz kahvaltı bile etmediğini dile getirdiğinde benim verdiğim tepki de aynı oldu. Simit eşliğinde İkişer çay içtik ve aramızda uzun süre bir konuşma geçti. Galiba onun eşkıya olmadığına, kabadayı olarak nam saldığı hâlde iyi bir adam olduğuna kanaat getirdim.
Simit ve iki çay sonrası odun almak üzere Kısır Osman’ın mekânına gittik. Cevher içeri girip selam verdi. Kısır Osman isteğimiz üzerine çalışanlarından nakliye aracına bir ton odun yüklemelerini söyledi. Cevher’e yanındaki oğlan çocuğunu sordum.

-”Ha, o bizim Ömer ya”, dedi.

Pek açıklayıcı bir cevap olmadığını anlayacağı biçimde dudağımı büzüp oğlan çocuğunun adını tekrar ettim:

-Ömer?

Esnaf Veli Efendi’nin oğlu dedi. Şüphesiz Veli Efendi bizim Zeynep’in kuru yiyecek aldığı Veli amcadan başkası değildi.

-Peki neden sürekli senin yanında? Sanırım mektebe gitme çağı çoktan geldi; hatta yaşıtlarının gördüğü derslerden geri kalıyor.

-Veli Efendi yakında memleketi Trabzon’a yerleşeceğini söyledi. Herhalde orada okumasını istiyor. Ha şu konuya da değineyim. O sürekli benim yanımda değil. Babasını evvelden beri tanıdığım için onlarla birlikte kalıyorum. Bir nevi misafirleri sayılırım.

Cevher ile sohbet ederken aklıma ağırlık yapması için ıslatıldığından başka bir sebep gelmeyen odunlar dikkatimi çekti. Yüklemeyi durdurmalarını istedim. Kısır Osman elemanlarına devam etmeleri için işaret verdiğinde dediğimi yerine getirmediği için sinirlenen Cevher elemanların üstüne yürüyerek geri çekti ve ıslak odun satmaya devam edecek olursa burayı yakacağı konusunda Kısır Osman’ı uyardı. Elemanlardan biri Kısır Osman’ın kulağına bir şeyler fısıldadıktan sonra ürktüğünü anladığım Kısır Osman, odunların ıslanmış olmasını işçilerin dikkatsizliğine bağlayıp kendisine odunları göndereceği evin adresini vermemizi istedi. Adresi verip mekândan çıktık ve sonrasında Cevher ile aramızda uzun bir konuşma geçti:

-Galiba elemanı Kısır Osman’ın kulağına seninle ilgili bir şey söyledi. Yoksa yüklemenin devam etmesi için elemanlarına emir veren adamın tavrı neden birden değişir ki?

-Bilmem, yakacağımı düşünmüştür mekânını gerçekten.

-Daha önce benzer bir davranışta bulundun mu peki?

-Evet, kabadayılar pis işlerini görmek için büyüdüğüm semte göz dikmişti ben de ateşe verdim. İşe yaradı mı onu ben de bilmiyorum.

-Şiddetten hoşlanmıyorum.

-Benimde bayıldığım söylenemez.

-O zaman sinirlerine hakim olmalısın.

-Benim yaptığım kabadayılık değil. Sahip olduklarımı korumak.

-Peki, ama yine de onları şiddet dışı bir yöntemle korumanın yollarını ara, derim.

-Güzel söylüyorsun.

-Efendim?

-Güzel bir sesin var.

-Teşekkür ederim. Şarkı söylemeyi seviyorum.

Yavaş adımlarla yürüyerek mahalleye doğru ilerledik. Yarım saat kadar süren yürüyüş sonrası mahalleye vardığımızda Kısır Osman’ın odunları kendisine verdiğimiz adresin önüne bıraktığını fark ettik. Cevher balta bulmak gerektiğini söyledi. Sebebini sordum, odunların kırılıp kapalı bir alana istif edilmediği taktirde yağıştan etkileneceği cevabını verdi.
Baltayı nereden bulabileceğimi düşündüm. Aklıma arkadaşlarının Minnoş diye hitap ettiği yan dairedeki Naile teyzeden başkası gelmedi. Naile teyze, baltayı verdikten sonra dışarıda bir süre Cevher’i gözetleyip içeri girdi. Gömleğinin kollarını ilikleyip baltayı eline alan Cevher’e bakıp gülümsedikten sonra zahmet olduğunu söyledim. Ancak o meşgale adını verdiği odun kırma işine besmele ile başlayıp istifleyerek son verdi. Teşekkür edip işe gitmek üzere hazırlık yapmak için eve gittim. Ancak öncesinde yaptığı iyiliğin karşılığı olarak müsait bir vakitte çay ısmarlamak istediğimi söylemeyi ihmal etmedim.

Vakit kaybetmeden hazırlandım. Evden çıkacağım esnada mektepten dönen Zeynep içeri girdi.
-(yaşadığı şaşkınlık sebebiyle uzatarak). Ayşe sen tek başına tüm odunları kırıp istiflemedin değil mi? Sen yapmadın?

-Hayır, sağ olsun Cevher yardım etti.

-(yine yaşadığı şaşkınlık sebebiyle uzatarak). Cevher mi?

-Evet Cevher. Çıkmam lazım geç kaldım.

Çıkışa doğru bir kaç adım atıp tekrar geri döndüm. Çünkü Zeynep’i uyarmam gerekiyordu:

-Ayşe mi dedin sen? Unuttun galiba Buse, Bu- se.

Zeynep’i uyarıp Güçlü Hazar Bey’in mekânına gittim. Gördüğü gibi beni yanına çağırdı. Bugün Azize ve Fidan ile birlikte yaşadığımız tatsız hadisenin hesabını soracağını söyledi. Ben tekrarı olursa şikayetçi olabileceğimi dile getirdim. Ardından da sahneye çıkıp şarkılarımı seslendirdim. Azize ile Fidan’da her zaman ki gibi müşteriler ile ilgilendiler.

Gecenin sonunda mekânın dışına çıktım ve bugün peşimize takılan adamları fark edip takip etmeye başladım. İki sokak ileride Kibar Metin Bey ile görüştüklerine gözlerimle şahit oldum. Adamlar konuşma sonrası yanımdan geçerken başlarını eğip uzaklaştılar. Metin Bey’in yanına gittim. Peşimize takılan adamları görünce böyle bir şey yapmalarını onun istediğini anladığımın farkına vardığı için ilk sözü o söyledi:

-Belki korkar ve yaşadığın korku sonrası orada çalışmaktan vazgeçersin, diye düşündüm. Olmadı değil mi? Ne orada çalışmaktan ne de kabadayıdan uzak durmaktan vazgeçiremedim seni.

-Hiç olmadı Metin Bey. Ne sana yakıştı ne de ben herhangi bir şeyden vazgeçtim.

Başını hafif eğerek, anladım Buse, deyince cevap vermedim.
Biraz durdu ve sözünü sürdürdü:

-Ben ilk kez böyle oluyorum Buse.

Şu saatten sonra diyecek bir şey yoktu yine sustum ve o yine biraz durduktan sonra konuşmasını devam ettirdi:

-En kötüsü de ne biliyor musun? Öbür dünya adını verdiğimiz yerde gözlerim seni göstermeden kaçan uykularıma fena halde sövecek.

-Şimdi ne yapacaksın?

-Gideceğim Buse. Gittiğimi sana bile hissettirmeyeceğim. Sen müzik okulunun kapandığını görünce gittiğimi anlarsın zaten.

İki gün sonrasıydı. Sahne almak için mekâna girerken Kibar Metin Bey’e ait müzik okulunun kapalı olduğunu fark ettim. Müzik okulunun kapalı olması söylediğini yapıp şehirden gittiğini gösteriyordu ki bu onun içinde iyi bir şeydi. Gitmediğini düşünürsek Güçlü Hazar Bey benimle birlikte Azize ile Fidan’ı da rahatsız edenlerden hesap sormaya yeminli Cevher, selam verdiği kişiyi bile koruyup kollayacak kadar delikanlı biriydi.

Sahne sonrası doğru eve gidip uyumak üzere yatağıma girdim. Odanın kapısını yavaşça açan Zeynep kısık bir sesle yarın erkenden babası ile hastaneye gideceğini, sabah onları görmezsem merak etmemem için haber vermek istediğini söyledi.
İyi geceler dileklerimi iletip başımı yorganın altına koydum. Ata Bey ile birlikte Ankara’da Ayşe isminin anılmasını yasak eden babam ve büyük bir ihtimalle babamın kararlarına karşı koyamayıp beni reddeden Vahide Sultan’ı düşündüm. Aklıma bunlar geldikçe Talat ile yaptığım evliliğin bir sebebinin de onlar olduğu kanaatine vardım. Nedenini bilmiyorum ama aklıma birden Cevher düştü. Sonra benim yanımdayken şiddetten uzak durmaya özellikle dikkat ettiği. Ardından ona çay borcum olduğu ve bu borcu yarın ödeyebileceğim fikri.

Böyle böyle sabahı ettim. Zeynep söylediği gibi erkenden kalkıp babası Veysel Efendi ile hastaneye gitmiş olacak ki evde kimse yoktu. Yüzümü yıkadım ancak üzerimdeki geceliği çıkarıp kıyafet giymeden kahvaltı hazırlığına başladım.

Kahvaltı yaparken kapı çaldı. Gelenin Zeynep ve babası Veysel Efendi olduğunu düşünerek kapıyı açtım. Ancak gelen kişi Minnoş lakaplı Naile teyzeden başkası değildi. Söze hayırlı sabahlar dileyerek başladı ve benden bir ricada bulundu:

-Buse kızım, sen söylesen de şu cengâver benim odunları da kırıp bir güzel istiflese.

-Cengâver mi?

-Evet kızım, şu senin adam yok mu? O işte.

-Cevher, Minnoş teyze. 
Gülümsedim ve devam ettim :
-Cevher, şu benim odunları kırıp istifleyen adam.

-Ne fark eder canım Cevher, cengâver! Sen söyle benim odunları da kırsın.

-Nasıl istersen Minnoş teyze. Ben karşılaşırsam söylerim, o da seni kırmaz diye düşünüyorum.

-Sen söylersen kırmaz seni, gelir hemen halleder vallahi. Hem ben sizi çok yakıştırıyorum. Sana bir başka bakıyor o.

Minnoş teyze ile aramızda geçen konuşma sonrasında içeri girip kahvaltı masasını toplayarak dışarı çıktım. Cevher,  Esnaf Veli amca ve oğlu Ömer’in yanındaydı. Gördüğüm kadarıyla Ömer’e tartı işlemini öğretiyordu. Yaklaştım ve “Cengâver” diye seslendim. Müşteri olduğumu düşündüğü için  buyurun, diyerek yüzünü döndü ve beni görünce tartma işini bırakıp yanıma geldi.

-Kusura bakma müşteri zannettim.

-Önemli değil. Sen Ömer’e tartının nasıl çalıştığını mı öğretiyordun?

-Aksine o bana öğretiyordu. Bu arada sen demin bana Cengâver mi dedin?

-Evet, Minnoş teyze sabah kapıya kadar gelip söyle Cengâvere benim odunları da kırsın demişti. Ben de onun söylediği gibi sesleneyim dedim.

-Senin çay sözün vardı onun için mi geldin?

-Evet, müsaitsen sözümü yerine getirmek isterim.

Müsait olup olmadığını sorduğum Cevher, arkasını dönüp Ömer’e baktı ve fiyatları da gelince öğretmesini söyledikten sonra konuşarak çay bahçesine doğru ilerlemeye başladık.
Bana Savcı Selami Eyüpoğlu ile birlikte suçüstü yakaladıkları kabadayılardan, büyüdüğü semti neden ateşe verdiğinden ihanetine uğradığı dostu Maruf’a kadar yaşadığı her şeyi anlattı. Beni tanımak istediğini söyledi ama ben hiç bir şey söyleyemedim. Çayları içtikten sonra helaya gideceğini söyleyip masadan kalktı. Ben de Cevher’in yokluğunu fırsat bilip hesabı istedim. Çünkü ödememe izin vermeyeceğinden emindim. Henüz on yedili yaşlarda olduğunu düşündüğüm çırağın elinde bir tepsi çay ile karşı esnaflara doğru gittiğini gördüm. Tam başımı önüme eğmiş Cevher’in yetişip hesabı ödeyeceği konusunda kendi kendime yakınırken yanıma çay bahçesinin sahibi gelip ödeyeceğim ücreti söyledi. Bunun üzerine cüzdanımı çıkartmak üzere çantamı açarken başımı kaldırıp  yüzüne baktım ve o kişinin sessiz sakin bir hayat arzusu olan Ferit ağabeyden başkası olmadığını gördüm.

BEY KIZI /KİTAP OLDUWhere stories live. Discover now