10. Bölüm

1.4K 134 39
                                    

Jong In'in intihar ettiğini duyduğumda kendimi olduğum yere bıraktım. Ayakta duramıyordum. Arkadaşı bana öfkeyle baktı.Yumruğunu eline vurdu ve arkasını dönüp koşarak gitti.

Aklıma o an Jong In'le bir konuşmamız geldi.

'Sensiz yaşayamam Sehun. Sen benim nefesimsin.' demişti.

Ona 'Asla bensiz olmayacaksın Jong In. Çünkü ben de sensiz yaşayamam' demiştim. Ben onsuzdum ve yaşıyordum. Ama o bensiz, yaşamaktan vazgeçmişti. Söylediğini yapabilen bir tek o vardı..

Onu çok seviyordum. Sadece onu sevdiğim için tüm olanlara katlanıyordum. Kendimi öldürebilirdim evet ama bunu yaptığımda Jong In'i öldürmüş olurdum. Ben sadece ona kıyamıyordum. Çünkü beni sevdiğini biliyordum.

Biz sonsuza kadar birbirimizi seveceğimize söz vermiştik. O ise benim onu sevmekten vazgeçtiğimi sanıyordu.

Gözyaşlarımı serbest bırakmıştım. Bağıra bağıra ağlıyordum. Tao'nun bana sinirle baktığını görebiliyordum. Suho abi ona gitmesini söyleyerek bana sarıldı.

"Sakin olmalısın Sehun. Lütfen duygularını kontrol etmeye çalış." diye fısıldadı. Lanet olasıcalar sadece şu salak saçma sırla ilgileniyorlardı. İnsanların öğrenmesi umurumda bile değildi.

"Gitmeliyim." diyerek hızla yerimden kalktım. Dış kapıdan çıkmak üzere olan çocuğa yetişip kolundan çektim.

"O nerede?" diye sordum.

"Bunu gerçekten umursuyor musun Sehun!?" diyerek beni itti. Yakasına yapıştım ve onu duvara sabitledim.

"Sana Jong In'in nerede olduğunu sordum." diye bağırdım. Göz yaşlarımı tutamıyordum. Suho abi ve Tao yanıma gelmişti. Tao bileğimden kavrayıp çekti.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun bücür. Cezalandırılmak mı istiyorsun?" diye fısıldadı.

"Bana ne yapacağın umurumda mı sanıyorsun Tao. Eğer Jong In'e bir şey olursa bu kez seni öldürdüğüme emin olacağım." dedim.

Tao yüzünden nerede olduğunu bile öğrenememiştim. Çocuk gittikten sonra Tao beni zorla çekerek eve kadar götürdü. Suho abi onu durdurmaya çalışıyordu ama Tao tamamen kontrolünü kaybetmişti. Bense hala Jong In için ağlıyordum.

Eve girdiğimizde odaya kadar götürüp beni bir köşeye fırlattı.

"O piç senin ağladığını Jong In'e söylerse ne olur biliyor musun Sehun? Sana belli etmemeni söylemiştim." diye bağırdı.

"Jong In intihar etmiş Tao. O ölebilir. Belki de o öldü ve ben lanet olasıca bu evde senin yanındayım." diye bağırdım.

Sadece ağlıyordum. Onun ölmek istemiş olması bile canımı yakıyordu. Tao hızla yanıma yaklaştı. Beni döveceğini düşünüyordum. Ama öyle olmadı. Bana sımsıkı sarılıp saçlarımı okşamaya başladı.

"O pis ellerini üzerimden çek Tao. Senin yüzünden onu kaybettim. Sen pisliğin tekisin." dedim. Tüm gücümle onu karşıdaki duvara fırlattım. Üzerine doğru koşup yumruklamaya başladım.

Suho abi odaya girip beni tutmaya çalıştı.

"Bırak beni. Bu pisliği öldüreceğim." diyerek onu da ittim.

"O benim kardeşim Sehun. Biliyorum sana çok kötülük yaptı. Ama onu öldürmeni izleyemem." diyerek bana arkadan sarıldı.

"Sakin ol Sehun. Benim ondan başka kimsem yok." dedi tekrar. Sesindeki acısı hissediyordum. Tao normalde bana karşılık verirdi ama öylece duruyordu. Bende olduğum yerde durdum.

"Bırak beni." dedim. Sakinleşmem gerekiyordu. Suho abi için bu seferlik onu öldürmeyi ertelemiştim. Ama er ya da geç bunu yapacaktım.

"Eğer peşimden gelirsen kendimi öldürürüm Tao. Bu lanet olasıca eve döneceğim merak etme. Sakın gelme." diye bağırdım. Evin kapısından çıktığımda aklımda tek bir şey vardı. Jong In'i bulmalıydım.

Bir kaç hastaneye gittim. Hiç birinde yoktu. O yüzden evine gittim. Orası eskiden bizim evimizdi. Her günümüz huzur doluydu. Onunlayken mutluydum. Oysa şimdi..

Kapının önündeyken saksıların içinden mor çiçek olanı buldum. Toprağı biraz eşelediğimde anahtarı gördüm. Hemen içeri girip etrafa bakmaya başladım. Her yer darmadağınıktı. Önceden evi hep ben toplardım. Jong In gerçekten çok dağınıktı. O yüzden ben her gün en az 5 kere evi toplamak zorunda kalıyordum. Eşyaların bazılarını yerlerine yerleştirdim. Yerdeki yastıkları toplayıp koltukların üzerine koydum.

Sehpada su içtiği bardak vardı. Alıp içtiği yerde parmaklarımı gezdirdim. Onu gerçekten özlemiştim.

Mutfağa gittiğimde etrafa saçılan ilaç tabletlerini gördüm. Bunu yapmış olabildiğine hala inanamıyordum. Ayaklarım beni merdivenlere götürdü. Odamıza çıkmak istiyordum. Fakat kapısına gittiğimde kilitli olduğunu gördüm. Anahtarı da yoktu. Açmaya çalıştım ama Jong In'i iyi tanıdığım için yapmak istediği şeyi anlamıştım. O nefretini bu odaya kilitlemişti.

Diğer odaya doğru yürüdüm. Gözyaşlarımdan neredeyse etrafı zor görüyordum. Yattığı yatağa uzanıp yastığını kokladım. Onunla ilgili her şeyi özlüyordum. Çıkarıp attığı kıyafetlere baktım. Yastığın altında duran tişörtümü fark edince ağlamam şiddetlendi. O benimle mi uyuyordu?

Bir kaç kıyafetini yerde duran çantaya yerleştirip sırtıma taktım. Ben de onu götürmeliydim. Belki de Jong In artık yaşamıyordu. Ama ben nerede olduğunu bile bilmiyordum.

Odadan çıkacakken masada duran kağıdı ve kalemi gördüm. İstemsizce oraya yürümeye başladım. Kağıdı elime aldığımda bana yazıldığını fark ettim. 'Sehun... Meleğim..' diye başlıyordu. Daha okumadan ağlamaya başlamıştım. Onun için hala bir melek miydim? Benden iğrendiğini sanıyordum..

Yere oturdum ve mektubu okumaya başladım. Her cümlesinde gözyaşlarım daha fazla akıyordu. En kötüsü de o Tao'yu gerçekten sevdiğimi düşünüyordu. Onsuz nefes almanın bana ne kadar acı verdiğini bilmiyordu.

Artık ağlamaktan bile yorulmuştum. Şimdiye kadar göz pınarlarımın kurumuş olması gerekirdi. Ama yaşlar deli gibi akıyordu. Kağıdı da çantaya koyup kalktım. O eve geri dönmek zorundaydım. Önce bir kaç hastane daha dolaşıp Jong In'i aramam gerekiyordu. Onun yaşadığını görmek istiyordum.

Odaya son kez baktım. Eğer Jong In yaşamıyorsa kendimi burada öldürecektim. Tüm anılarımızın ve mutluluğumuzun hapsolduğu evde.. Hayatımın bittiği odanın kapısında durdum. Aslında biraz zorlasam açabilirdim. Ama Jong In'in nefretini oradan çıkarmak istemiyordum. O oda kirliydi!

Merdivenlerden inerken derin bir nefes aldım. Burada onunla aynı havayı solumayı bile özlüyordum. Evin kapısını açmadan önce içeri baktım ve konuştum.

"Ben de seni seviyorum Jong In.."

Sonra kapıyı açtım. Adımımı atmamla bir ses duydum. Donup kalmama sebep olmuştu. Kafamı kaldırmamla uzaktan Tao'nun bize baktığını fark ettim. Jong In ise tam karşımda dikiliyordu.

"Sehun!? Sen..?"

Dönüşüm ✓Where stories live. Discover now