🏐7🏐

87 14 33
                                    

İyi okumalar~

__________________________________

Sarı saçları hafif hafif esen rüzgar sayesinde uçuşurken olduğu yerde durup normalden daha dar olan okul çatısında gözlerini gezdirdi. Bu Changbin manyak falan olmalıydı buraya çıkıp oturuyordu. Ah, unutmuştu o zaten manyaktı ki. Hafifçe kıkırdayıp elindeki biri kolalı diğeri çilekli olan lolipoplara bakıp gülme isteğini bastırdı. Kendinden kısa olmasına rağmen daha kalıplı olan çocuğun lolipop yemesi ona komik geliyordu çünkü.

Sarıları uçmaya devam ederken karşıdan gelen orta boylu, siyah saçlı hyungunu görür görmez ileriye doğru bir kaç adım daha attı ama bu kadardı bir metre kadar sağ tarafa yanaşsa Changbin'in dediği gibi amele sümüğü gibi yapışırdı yere.

Zarif, biçimli ellerini öne doğru uzatıp ondan daha esmer olanın tutmasını bekledi aslında bu küçük bir beklentiydi çünkü Changbin o tarz temaslardan kaçınırdı. İnsanlarla ya çok seviyorsa ya da dövüyorsa temas ederdi.

"Hyundai, gelsene."

"Gelemiyorum ki hyung." Dolgun dudaklarını hafifçe büzüp başıyla aşağıyı işaret etti. "Ya düşersem?" Changbin, başını sağa sola sallayıp önündeki zarif beyaz eli kavradığı gibi hızla kendine çekti. Hyunjin beklmediği kuvvet ile ona doğru çekilirken ufak çaplı bir çığlık kaçtı dudaklarının arasından.

"Amma ödleksin he." Elini yukarı kaydırıp bileğini tuttu ve ilerlemeye başladı. Hyunjini köşedeki sıralardan birine oturturken kendisi duvarın üstüne oturup ayaklarını aşağı salmıştı. Hyunjin tedirgin bir şekilde onu izlerken elindeki şekeri uzattı. "Bu tarafa gelsene hyung düşeceksin."

"Kolalı, değil mi?"

"Kolalı." Changbin geriye doğru uzanıp Hyunjinin çıplak bacağına vurup güldü. "Aferin lan Hyundai bunu da başardın."

"Sadece şeker aldım."

"İşte alamayacağını düşünmüştüm ben." Hyunjinin kaşları çatılırken Changbin keyifle gülüyordu. "Ya hyung!"

"Tamam lan ağlama bebe ayrıca bana sesini yükseltme bak sallarım aşağı he."

"İmdat cidden." Hyunjin yardım yakarışlarına devam ederken Changbin şekerini yiyerek okul bahçesini izliyordu.

Sarışın beden şekeri paketten çıkarıp dolgun dudaklarının arasına yerleştirirken her ne kadar bu yükseklikten korksa da yanındaki bedene her ne kadar yapmaması gerekse de güvendiği için çatının ucuna yaklaştı ve dirseklerini kısa olanın oturduğu duvara yasladı. Yüzünü avuçlarının arasına yerleştirirken gözlerini sessizce esmer tenlinin düşünceli yüzünde gezdirmeye başladı.

Çocuğun ne düşündüğünü az çok tahmin etse de yine de sormaktan alıkoyamadı kendini. "Hyung, hâlâ onu mu düşünüyorsun?" Changbin yan gözler ile kendisine bakarken yutkunup gözlerini başka bir tarafa çevirdi. Bu konuda onunla konuşmaktan çekiniyordu. Gerçi genel olarak onunla konuşmaktan çekinirdi ama bu konu, onun için daha ürkütücüydü. "Evet, hâlâ. Hatta hep onu düşünüyorum. Yanındaki gerizekalıyı da düşünüyorum çünkü hiç arkadaş gibi değiller. Sen benden bir şey mi saklıyorsun?" duyduğu soru ile yüzündeki kan panikten dolayı çekilerek yüzünü kağıt parçasına çevirirken başını hızlıca iki yana salladı. "Senden neden bir şey saklayayım hyung?"

"Ben bilemem orasını Hyundai. El ele tutuştukları fotoğrafları var diyorum sana. Bana diyorsun ki onlar arkadaş."

"Ya tamam da bunu takımdaki herkes yapıyor hyung. Bu bir şey ifade etmez ki. Arkadaş onlar daha ilerisi değildir." arka arkaya kurduğu yalan cümleleri ile alt dudağını hafifçe dişlerken yanındaki büyüğünü dikkatlice incelemeye başladı. Yüzünde minik öfke mimikleri vardı.

"Sizin takım komple gay mi oğlum? Bu ne böyle yok herkes birbirini elliyor yok herkes el ele tutuşuyor. Nasıl takım bu lan?"

"Ya ne bileyim kim gay kim değil hyung bana ne ayrıca şaka bunlar. Ciddiye alınacak şeyler değil." Changbin gözlerini devirip sinirle ağzındaki şekeri kırdı. "Neyse ne. Kapat konuyu zaten açılacağım ona." sarışın olan duyduğu şeyle sertçe yutkunup şekerini dudaklarının arasından çıkararak başını yana eğdi ve büyüğünün sinirli fakat kararlı yüzüne baktı. "Hyung yapma bence. Senden hoşlanıp hoşlanmadığını bile bilmiyoruz ki."

"Ee yani velet? Sorup öğreneceğiz işte." Hyunjin yanaklarını şişirip omuzlarını düşürdü. "İnatçısın hyung." kısa olan duvara tutunduğu bir elini serbest bırakıp yanındaki çocuğun kafasına vururken sinirle konuştu. "Sallandırayım mı seni? Canın çekti galiba velet. Uçmak mı istiyorsun? Ne bu istek yani?"

"Cani misin hyung ya!?"

__________________________________

sen hiç uçtun mu? (changjin) Where stories live. Discover now