KİTAPTAKİ YAŞAM

45 6 19
                                    

Başımdaki ağrının sebebini anlayamıyordum. Ayrıca her yer neden karanlık. Sanırım gözlerim kapalı. İyide neden gözlerimi açamıyorum? Bu boğazıma dolan tuzlu su mu? Ben neredeyim? Üşüyordum. Soğuk bir rüzgar tenimi ısırıyor. Dalga sesleri duyuyordum, oysa ki ben en son yatağımda uyuduğumu hatırlıyorum. Şimdi de biri göğüs kafesime baskı uyguluyor. Gözlerimi boğazıma dolan tuzlu su ve öksürük krizi ile birlikte açtım.  Öksürük ile birlikte midemde ne varsa hepsini boşalttım. Öksürüyordum, oksurdukce nefesimin açıldığını hissediyordum. Sonunda kendime geldiğimde derin bir nefes alıp etrafıma bakındım. Her yer karanlıktı. Etrafı aydınlatan tek ışık kaynağı gökyüzündeki dolunaydı.
Etrafta kimse yoktu. Ama beni kurtaran birinin olması gerekiyordu.
Bir deniz kenarindaydım. Ama etrafımda kimse yoktu. Sanırım beni boğulmaktan kurtaran o kişi yardım istemeye gitmişti. Ama neden bir anda kaybolmuştu ki? Üstelik ben gözlerimi acmışken neden bunu yapsın ki? Çok üşüyordum. Ellerimle çıplak kollarımı sardım, üzerime baktım, üzerimde açık pembe, dize kadar yırtılmış bir gecelik vardı. Bu an bir yerden tanıdık geliyordu. Sanırım dejavu. Buraya nasıl geldiğime dair hiçbir fikrim yok. Ayrıca neden bu kadar perişan bir halde olduğumu da bilmiyordum. Oturduğum yerden ellerimi yere bastirirak kalkmak istedim. Ancak ellerimde kesikler vardı. Ve ellerim yerle temas ettiği anda keskin bir acı bedenime hücum etti. Güçlükle ayağa kalktığımda hiç beklemedigim bir anda bir hüzün tüm ruhumu sarmaladı ve göz yaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başladı. Nedenini anlayamiyordum. Çünkü biraz önce ruhumda şaşkınlık ve merak dışında hiçbir duygu yer almazken şuan ağlıyordum. Göz yaşlarımı sol kolumun tersiyle sildim. Oysaki ben bu hareketten nefret ederdim. Yürümeye başladım her adımım canımı yakıyordu. Sanırım ayak tabanlarımda da kesikler vardı.
Yürüdüm yürürken etrami inceledim.
Issız bir yerdeydim. Dalga sesinden başka hicbir ses yoktu. Ormanlık bir alanda tek basimaydim. Ben buraya nasıl gelmistim. Korkuyordum. Her yerim agriyordu. Ayaklarımın altında ezilen kumlar bile ilk defa beni gülümsetemiyordu. Deniz kenari boyunca ilerledikten sonra ormana daldım. Orman bitene kadar ilerleyemeyecegimi dusunurken bir bahçe kapısı ile karşılaştım. Kapi açıktı ve buna asla anlam veremedim. Garipti, sessizlik yerini fisildasmalara ve konuşma seslerine bıraktı. Gülümsedim ama bu bile canımı yakmaktan başka bir işe yaramadı. Kapinin kolunu tutum ve ardına kadar açtım.Gözlerimi açtığım yer ne kadar ıssızsa şuan bulunduğum yol o kadar hareketliydi.
Kapının dışına çıktım. İlk olarak birinden yardım isteyip polisi aramalıydım. Bu hale nasıl geldiğimi öğrenmem gerekiyordu. Arkama baktım ve geldiğim bu yerin oldukça büyük bir köşk olduğunu gördüğümde şaşkınlık tüm bedenimi kapladı ve aynı anda anlam veremediğim bir hüzün tekrar ruhumu kapladı. Anlamıyordum. Tekrar önüme döndüm ve yardım isteyebileceğim birini aradım. Tek başına kaldırımda oturan metalika baskılı kısa siyah saçlı genç bir kızı gozume kestirdim ve ona doğru yürümeye başladım. Kız telefonla oyunuyordu. Polisi aramalıydım.
Etrafta sesler vardı. Etrafta insanlar vardı. Bir adam "Mathilda" diyerek bağırıyordu. Durmadım. Yorgundum. O kızdan yardım istemeliydim. Bir adam "Mathilda" diye bağırıyordu. Neden bu isim bana tanıdık geliyordu. Kız ayağa kalktı. Hayır! Gitmemeliydi. Hızlanmak istedim. Canım yanıyordu. Biri kolumdan tuttu. Kız yürümeye başladı. Gidiyordu. Gitmemeliydi. " Mathilda" . Bir fısıltı ve dudaklarıma kapanan başka dudaklar.
Ben Mathilda değildim. Bunu söylemek istedim ama yapamadım. Taciz ediliyordum ama kendimi savunacak gücüm yoktu. Kapılmam saçmaydı ama bu öpücüğe karşılık verdim. Nasıl oldu bilmiyordum ama Mathilda bendim. Hayır, ben Mathilda değildim. Ama dudaklarım hunharca opulurken bunu ruhum bile inkar etmek istemedi. Öpücük kesildiğinde beni yok eden bu öpücüğün sahibinden yine aynı fısıltı yükseldi. "Mathilda" . Nefesi tanıdıktı, sesi tanıdıktı, tadı tanıdıktı, koku tanıdıktı ama ben yabancıydım. Gözlerim beni öpen dudakların sahibini buldu. Kalbimin duracağını sandım, nefesim kesildi, korku ve heyecan bedenimi tekrar ele geçirdi. Bu bu bu oydu. Teyzemin kitabındaki baş erkek karekter Mert Kahraman. Tam hayal ettiğim gibi. Kalın kaslar, dolgun dudaklar, erkeksi bir yüz, dalgalı uzun saçlar ve uzun aynı zamanda kaslı bir beden.
Hayali kahraman Mert Kahraman karsimdaydı. Hem de kanlı canlı.
Bana bakıyordu korkuyla. Koyu kahve gözlerinde özlem vardı. Bedenimi süzüyordu ve suzdukce gozlerindeki özlem yerini hüzne bırakıyordu.
" Mathilda sana ne oldu böyle? Nerelerdeydin? Seni ne kadar merak ettiğimden haberin var mı?"
Mathilda ben Mathilda mıydım?
O zaman burası kitabın içi. Ben teyzemin kitabının içindeydi. Tabi ki bu yerler kitaptaki yerler. Tam da kitabı okurken hayal ettiğim gibi. Bu mümkün olabilir miydi? Ben bir kitabın içinde olabilir miydim? Hayır, hayır bu bir rüya olmalı veya bir çeşit hayal görüyor olmalıyım.
Kendimi cimcirmek istedim ama gücüm olmadığı için hiçbir acı hissetmedim. Zaten eğer ruyaysa bu  kadar acıyla uyanmıyorsam ufak bir cimcirme ile uyanmam. Resmen her yerim agriyordu.
"Mathilda iyi misin güzelim?"
Ben Mathilda'ydım yani en azından kitabın  biricik başkahramanı öyle olduğumu sanıyordu. Ben ne yapacaktım. Acaba delirmiş miydim? Çünkü bu normal bir hayal gücüne ait bir ortam değildi. Kesinlikle sıyırmış olmalıydım. Ben buraya nasıl gelmistim? Ve başka bir soru ben buradaysam gerçek Mathilda neredeydi?
Ben ne saçmalıyorum böyle öyle biri yokki. Ona bakarsak Mert Kahraman diye biri de yok ama karşımda duruyor. Ben kiminle kavga ediyorum böyle. Yok yok ben kesin sıyırdım.
" Mathilda güzelim cevap ver ne oldu sana? Beni hatırlıyor musun? Neden böyle garipsin? Bunları sana ki kim yaptı?"
Mert Kahraman ona baktım. Mathilda'nın başkomiseri, biricik aşkı. Yalnızca onun değil tabi ki onu okuduktan sonra kimseyi sevemeyecegime karar verdiğim için benimde tek yegane sevdiceğim.
Ona baktım gerçekten kendi hayal gücüme ve teyzemin kalemine hayran kaldım. Çünkü daha önce bu kadar yakışıklı ve güzel bir adam gördüğümü hatırlamıyordum. Endiseliydi. Muhtemelen Mathilda'sı için. Ona Mathilda'sı olmadığımı söylemeliydim ama bana inanmazdı. Büyük ihtimalle hafıza kaybı yaşadığımı düşünürdü. Bu yüzden hatırlamaya çalıştım okuduğum yere kadar Mathilda'nın yaşadıklarını. Hatırlıyordum. En son Mathilda silah kaçakçılarının arasına sızmış ve yakalanmıştı. Tabi ya işkence çektikten sonra ölmesi için onu denize atmislardi. Biri onu kıyıya kadar çıkarmış ve kurtarmıştı.
"Mathilda" düşüncelerimi Mert'in fisitisi kesti. "Sevgilim" ayaklarımı kaldırıp ona uzandım ve dudaklarına bir öpücük kondurdum. Tipki Mathilda gibi davrandim. Burnuma kül kokusu dolduğunda geri çekilip ona sarıldım Doğru mu yapıyordum? Acaba tüm mantığım yalnis miydi? Ben sıyırmış olabilir miydim? Uyandım ve bu haldeydim. Yolda görüp kitap karekteri zannettigim bir adama sarılıyordum. Bu adam bana şuan istediği her şeyi yapabilirdi. Ama bir yanım bu kurduğum gerçek dışı mantığa hemen inanmıştı. Hoş inanmak dışında başka bir seçeneğim de var mıydı bilmiyordum.
" Eve gidelim Mert"
"Gidelim Mathilda"
Mert yalnizca  korktugunda ona Mathilda derdi.

HİKAYE GÜNLÜĞÜWhere stories live. Discover now