19.

267 17 0
                                    

Gece Burak'ı arayıp savaşın nasıl olduğunu sordum ve gayet iyi durumda olduğunu öğrendim. En azından iyiydi.

Sabah uyuyakaldığım koltuktan telefonumun çalmasıyla kalktım ve sehpahadaki telefonu aldım.

"Efendim?" Dedim soğuk bi sesle.

"Gel konuşalım. Kahvaltıya gidiyorum" dedi ve telefonu kapatıp bana restoranın konumunu attı. Savaşla olan saçma tartışmamdan sonra annemi çekmek istediğim son şey bile değil ama gitmek zorunda hissediyorum kendimi. Çünkü eğer ben şimdi oraya gitmezsem anneme olan bu öfkenin hıncını bi daha atamam. İçime atar annemi kendi içimde yine affederim.

O yüzden fazla uzatmadan hazırlanıp direk çıktım evden. Yoldayken dedemle de konuşmuş ve emlakcının bulduğu daireye uğramamı söylemişti bugün. Onu da onaylayıp kapattım telefonu. Restorana geldiğimde annem sessiz sakin  bi köşede oturmuş beni bekliyordu. Karşısına oturup yanındaki garsona kahvaltı siparişi vermesini izledim. Gitmek üzere olan garsonu durdurup sade bi kahve istedim ve kendi kahvaltımı iptal ettirdim

Garson gidince anneme baktım konuş der gibi. Uzun ve sıkıntılı bi nefes aldı. Ardından ellerini birleştirip bana doğru eğildi hafifçe.

"Beklediğin bi özürdür belki, pişmanlıktır. Ama ben pişman değilim seni evden gönderdiğim için. Ya da sana babanın evinde kal dediğim için. "

"Vurduğun için?"

"Ben haksız yere sana asla elimi kaldırmadım. O zaman da öyle olması gerekiyordu ve öyle oldu"

"Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?"

"Evet "

"O zaman konuşmamızın bi anlamı kalmadı anne. "

"Konuşacak çok şeyimiz var Melek. Benim seni maviden ayırdığımı düşünüyorsun ya da onu daha çok sevdiğimi -"

"Onu daha çok sevdiğini falan düşünmüyorum. Sevginden eminim, yani emindim ama ben beni daha farklı yetiştirdiğini düşünüyorum."

"Öyle olmak zorundaydı "

"Neden? Çok mu şımarık olurdum? Ya da çok mu sorun yaşatırdım sana? Az sorun yaşamışız gibi!"

"Bak kızım, sen eğer kendinden ödün veren biri olsaydın seni ezerlerdi. Çünkü senin arkanda benden başka kimse yok. Ben de her zaman şimdi gördüğün gibi güçlü bi kadın değildim zaten. Senin benim kocama karşı bile kesin ve net bi duruşun olmak zorundaydı çünkü onun bile sana karışma hakkı olmadığını, seni eleştirme veya ezme hakkının olmadığını anlamak zorundaydın. Sen ve geri kalan herkes. "

"Tamam hadi ona eyvallah. Anne sen benim gururumu kaç kere kırdın? İstediğin şeyler olmadı diye beni onca kişinin içinde azarlayıp tokat attın. Sence bu affedilebilir veya unutulabilir bi şey mi?" Dediğim sırada masaya servis açılmıştı ve annem bana kırgınca bakmıştı. Bunları söyledim diye bana kırıldıysa benim kendimi öldürmem falan lazım.

Önüme katılan kahveden bi yudum alıp anneme baktım tekrar.

"Korkuyorum kızım. Baban ve çevresindeki herkes eli silahlı adamlar"

"Bizde de var anne silah. Önümüze geleni vuruyoruz ya bizde?!" Dedim alayla.

"Evet biz vurmuyoruz avukatlar olarak ama sen vuruyosun. O savaş denen herifi vurmuşsun, sonra da babanın korumalarını vurup sen de vurulmuşsun!" Dedi annem yine hatırlamış olmanın verdiği sinirle.

"Sen nerden biliyosun bunları?"

"Bi mail geldi bana. Araştırıyorum kimden olduğunu. Ama anlaşılan pek iyi niyetli biri değil. Bunların doğru olup olmadığını sordum babana. Utanmadan bi de doğru diyo! Orda kalmana izin veremezdim!"

MutsuzWhere stories live. Discover now