iki

3.1K 146 29
                                    

Yemek boyunca bir şey konuşmamamışlardı. Gecenin karanlığı üstlerine vururken ikisi de salonda oturuyordu.

"Film izleyelim."

Attilâ üzerini değiştirmiş, ince bir kazak ve rahat bir eşofman giymişti. Beyaz gür saçları karışık bir şekilde duruyordu. Toprak, ağladığı ve bağırdığı için yorgundu fakat uyumak istemediği için öylece tek kişilik koltukta oturuyordu. Attilâ'nın yanan purosu odaya ağır bir koku bırakıyordu.

"Ne filmi?" diye mırıldandı Toprak. Gözlerini kırpıştırıp ayağa kalktı. Çıplak bacakları gözler önüne serilirken üzerinde yalnızca iç çamaşırı ve ince kalçalarını kapatan uzun kollu bir tişört vardı. Bu ev, kış bile olsa, dışarısı dondurucu soğukla bütünleşse bile hep sıcak olurdu.

"Uykum var benim."

Attilâ gözlerini süt beyazı tüysüz bacaklardan çekerken çocuğun mırıldanarak yanına gelmesini izledi. Koltuğa çıkıp yarım bir şekilde adamın kucağına oturdu. Kalçasını koltuğa dayasa da bacakları adamın bacaklarının üzerindeydi. Gözlerini kapatıp, başını sert göğüse yasladı. Attilâ'nın sert kokusunu soludu.

"İğrenç kokuyorsun."

Attilâ koca elini çıplak bacağa koyup kabaca okşadı elinin altındaki teni. "Ben de seni seviyorum oğlum."

"Annemi görmek istiyorum,"

"Ancak uslu bir çocuk olursan bu gerçekleşebilir biliyorsun. Fakat sen çok yaramaz bir çocuksun Toprak."

Toprak burnunu çekip küçük ellerini adamın göbeğine koydu. Karın bölgesi kaslı değildi fakat yağlı da değildi adamın. Sıkıydı.

"Ben yaramaz değilim, sen çok... Gaddarsın."

Toprak yattığı yerde hafifçe sallandığında adamın güldüğünü fark etti. Gözlerini açıp adamın yüzüne döndü. Beyaz dişleri dudaklarının arasından sıyrılmış, kıvrık dudakları elmacık kemiklerini ortaya çıkarmıştı. "Hım, ne yani ben güzel bebeğimin kalbini mi kırmışım?"

Toprak yanaklarının ısındığını hissederken kaşlarını çattı. "Kalbimi kıramayacak kadar nefret ediyorum senden." Dese de kendini bir anda adamın altında kalmaktan kurtaramamıştı. Attilâ, sıcak ve büyük eliyle çocuğun ince bacaklarını kavrayıp kaldırdı. Bacakları iki yana açılırken arasına yerleşip yüzünü çocuğun yüzünün üstüne doğru çevirdi.

"Benden nefret ediyorsan bu minik kalbin neden çaresiz bir kuş gibi çırpınıyor bebeğim?" Adamın muzip sesiyle sorduğu soruyla Toprak'ın kaşları çatıldı. "Senden nefret ettiğim için."

"Nefret ile sevgi arasında o kadar ince bir çizgi vardır ki kalbinin hangi tarafta attığı fark edemezsin."

Toprak adamın altında böyle sıkıştığı için ellerini adamın göğsüne koyup güçsüzce ittirdi onu. "Kalk üzerimden."

"Cık," Attilâ dilini şaklattığında Toprak'ın kaşları biraz daha çatıldı. "Cezanı çekmedin sen daha,"

"Ne cezası," diye mırıldandı Toprak sarı gözlere bakarken.

"Her yaramazlığın bir cezası olur küçücüğüm, akıllanıp babanın sözünü dinlemen için bu şart."

"Babam değilsin," Toprak'ın mırıltısı Attilâ'yı güldürmüştü. Minicik bir kedi gibi altında ezilirken böyle mırıldanmaya devam etmesi Attilâ'yı keyiflendiriyordu.

"Babacığınım."

Toprak'ın gözleri yeniden dolmaya başlamasıyla adam eğilip çocuğun gözünün kenarından öptü. "Doldurma o gözlerini yine."

KÖRDÜĞÜMWhere stories live. Discover now