Heeseung'tan zarar gelmez tabii

396 21 30
                                    

Dal Mi

"Ben çıkıyorum!" diyen Jaeyun'a doğru dönüp göz devirdim. Kendisi kapının önünde yerini almış ve ev ahalisinden gelecek herhangi bir onayı bekliyordu. Hızla ayağa kalkıp kollarımı göğsümde birleştirdim. Valizleri henüz yeni açmıştık ve abimle ikisi hiçbir şeye yardım etmemişti. "Bütün işi bize mi kitliyorsun?"

"Jongseong hyung halleder." dedi kardeşimize güvenerek. O sırada abim elinde kendi odasının kutusuyla salona doğru çıkagelmişti. "Senin odana elimi bile sürmem Jake." Kardeşim gözlerini devirip kollarını iki yanından sarkıttı. Telefonunu işaret ederek, onu bekleyenlerin olduğunu söylediğinde gülmüştüm. "Kore'ye geri döner dönmez seni özleyen arkadaşların mı var?"

"Şuna Haewon'u özledi desene." dedim abime yardım etmek için yanına giderken. Jaeyun gözlerini kısıp bana bakmıştı. Annemler varken kız arkadaşından bahsetmemizi çok sevmiyordu. "Amerika sizi ne hale getirmiş... Kötüsünüz..." Kıkırdayıp başımı aşağı yukarı salladım. Dudaklarımı ıslatıp aldığım kutuyla yere oturdum. Televizyon ünitesinin önüne konulacak eşyaları yerleştirecektim. "Bu arada ciddiyim... Gitmem gerekiyor."

"Bu kadar aciliyeti olan nedir Sim Jaeyun?" Babam elindeki saksılarla mutfaktan gelmiş ve çiçekleri masaya koymuştu. Bitkilere karşı olan hassasiyetim nedeniyle hızlıca ayağa kalkmış ve masaya ilerlemiştim. Bunlar çok güzel ilgilenilmiş çiçeklerdi. Saksıdaki antoryumun toprağına sabitlenmiş bir not vardı. Kimden olduğunu sormak yerine yazıda bulabileceğimi düşünerek notu okumuştum. Aslında gönderen kişiyi biraz düşünsem bulabilirdim çünkü bu mahallede ben ve annemden sonra bitkilerden çok iyi anlayan tek bir kişi vardı. Gülümseyerek kartı Jay'e salladım. "Heeseung göndermiş."

Yanıma gelip kartı almış ve bir kez de kendi okumuştu. Daha sonra çiçeklere bakmış ve kokusunu içine çekmişti. Evdeki herkes annemden dolayı abartı sayılacak derecede bitkiyle yaşamaya alışmıştı ama kimse anlamlarını o kadar da iyi bilmiyordu. "Onu tanıyorsam bir anlamı olduğu için göndermiştir." Başımı sallayıp tekrar çiçeğe odaklandım."Anlamı misafirperverlik... Yani bize hoşgeldiniz hediyesi."

"Geldiğimizi haber verdiğimde göndermiş olmalı." Jongseong sözümden sonra kartı yine bana uzatmıştı. Hepimiz çocukluk arkadaşı olsak da, onunla en yakın olan Jay'di. Aynı yaştaydılar ve çok fazla ortak yönleri vardı. Ayrıca hep aynı sınıfa denk gelmişlerdi. "Yarın ona teşekkürlerimizi iletiriz. Bügün herkes çok yorgun ve bu ev biraz bile olsa bitmek zorunda." dedi babam ve Jake'in dışarı çıkmasına izin vermediğini açıkça belirtti. Abim hayal kırıklığıyla duvara yaslandığında onu aldırmamış ve diğer çiçeğe yönelmiştim. Bu bir cennet kuşuydu. Neşe anlamı taşıyordu. Üzerinde herhangi bir kart yoktu bu yüzden kimden geldiğini öğrenmemin tek yolu babama sormaktı. "Bu kimden peki?" dedim bakışlarımla önümdeki çiçeği işaret ederek. Bunun üzerine Jongseong, isim yazılı kartı bulamadığımı düşünüp bana yardıma gelmişti.

"Sanırım annenin yeni çalışanındandı." Şaşırdığım yüz ifademden direkt belli oluyordu. Annemin yeni bir çalışan aldığını bilmiyordum, bunu bana söylememişti. "Yeni mi? Dükkana yardımcı mı aldı?" Babam tam olarak olaya hakim olmadığını bana söylerken göz ucuyla hala kapının önünde duran kardeşime bakmıştım. Jongseong da bunu fark etmiş olacak ki tebessüm edip konuşmuştu. "Bay Sim, oğlunuz hala kaçmaya çalışıyor." Babam kapıya döndüğünde abim yaramazlık yapmış küçük bir çocuk edasıyla bakmıştı bize. Jay ise gülerek taşıdığı kutunun yanına gitmişti yine.

Annem, ilk eşinden hamile kalmış ve Jongseong'u dünyaya getirmişti. Ardından söylediğine göre ikisi gerçekten anlaşamamaya başlamış ve boşanmışlardı. Jaeyun ve ben annemin ikinci eşi olan babamdan çocuklarıydık. Yine de evde huzurlu bir aile ortamı vardı. Jongseong sık sık babasıyla görüşüyordu. Biz bile Bay Park ile görüşürdük. Kan bağımız olmasa da Jaeyun ile beni de kendi çocuğu gibi severdi.

new romantics ♡ lee heeseungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin