Mum ışığı

598 105 71
                                    

Birkaç saat daha at sürdüler, muhafızların etraflarını sarmasından korktukları için sonraki iki kasabayı atladılar. Bunun yerine, krallığın ana şehrinin eteklerindeki bir kasabada durdular. Bir saat daha at sürdükten sonra kaleye geri döneceklerdi.

Atlarını kasabanın ahırlarından birine bıraktılar, tam bir gecelik kira bedelini ödedikten sonra en yakın restorana gittiler. Taehyun askıdan küçük siyah bir pelerin aldı.

"Ne oldu, üşüdün mü?" Beomgyu sordu. Taehyun başını iki yana salladı ve arka tarafa doğru yürürlerken pelerini kollarına soktu.

"Hayır. Giy şunu." Taehyun emretti. "Kimsenin seni tanımasıyla uğraşamam. Saklanman gerekiyor." Beomgyu söyleneni yaptı, pelerini üzerine geçirdi ve kapüşonu başına geçirdi. Bunu yapar yapmaz, Taehyun eli ile ağzını kapamış gülümsemesini gizliyordu.

"Bu kadar komik olan ne?"

"Gülünç görünüyorsun." Taehyun güldü.

"Daha iyi bir şey alabilirdin."

"Ve ben senin yerine kapatmadan önce sen çeneni kapatabilirsin."

Bir garson gelip siparişlerini aldı, Taehyun burnu için biraz buz istedi. Kanaması bir süre önce durmuştu ama hâlâ kızarık ve şişti. Garson elinde buzla döndüğünde Taehyun buzu burnuna tuttu ve ayaklarını kabinin diğer ucundan Beomgyu'nun kucağına koydu.

"Daha önce beni gerçekten önemsiyor gibiydin." dedi Taehyun.

"Seni önemsiyorum." Beomgyu cevap verdi. "Sen benim bu cehennem çukurundan çıkış biletimsin. Sen ölürsen, ben de ölürüm."

"Evet, ama sanki bundan daha fazlası varmış gibi geldi."

"Mahzene inip beni kanlar içinde bulduğunda da 'bundan daha fazlası' varmış gibi geldi." Beomgyu karlıkık olarak. "O yüzden kes şunu."

Bir hafta önce kaptanla bu şekilde konuşsaydı tokadı yerdi. Ama şimdi Taehyun ona sadece gözlerinde eğlence ve şakacı bir sırıtışla bakıyordu.

İkisi de açlıktan ölmek üzereydi, bu yüzden yemek geldiğinde fazla konuşmadılar. Ta ki lokmanın ortasında, odanın uzak tarafındaki kapının üstündeki zil çalana kadar. Dört muhafız içeri girdi. Hepsi üniforma giymişti ve hemen tüm restoranı aramaya başladılar. Her masada duruyor, kafalardan kapüşon ve şapkaları söküyor, kayıp prensi görüp görmedikleri konusunda herkesi sorguya çekiyorlardı. Beomgyu korkudan donakaldı.

"Ne oldu?" Taehyun sırtı kapıya dönük bir şekilde sordu. Yemek çubuğundan bir parça balık sarkıyordu.

"Korkudan aklını kaçırmış gibi görünüyorsun."

"Az önce dört muhafız içeri girdi." Fısıldayarak cevap verdi, onlara en yakın muhafızı tanırken sesi titriyordu. Siyah saçları ve uzun boyu vardı. Yeonjun'un kişisel koruması. Soobin'in arama ekibinde ne işi vardı? Yeonjun'un yanından nadiren ayrılırdı. Özellikle de Beomgyu'nun kaçırılması gibi acil durumlarda. "Bu tarafa geliyorlar. Beni görecekler-"

O kadar korkmuştu ki, Soobin'in yüzünün yan tarafındaki dört paralel çiziği fark edecek zamanı bile olmamıştı. Sanki biri onu kasıtlı olarak tırmalamış gibi görünüyordu. Ayrıca gözlerinin altında sanki günlerdir uyumamış gibi derin torbalar vardı.

"Ama ne yapacağız?" Beomgyu fısıldayarak cevap verdi. "Kaçamayız. Kalkıp saklanamayız bile. Bizi görecekler-"

"Bir fikrim var." Taehyun peçetesini kucağından indirdi. "Şimdiden özür dilerim."

Aralarındaki masanın altından kayarak Beomgyu'nun yanındaki yere tırmandı. Beomgyu daha planın ne olduğunu soramadan, Taehyun Beomgyu'nun kapüşonunun kenarlarından tuttu. Gözlerini kapattı ve yüzünü öne doğru itti, burunları birbirine değdi.

Prensin prensi || Taegyu ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin