9☆

44 14 75
                                    

Bazı anlar vardır, bazı sözler, bazı sorular... O kadar kilit noktadadırlar ki sizin olduğunuz yere çakılıp kalmanıza hatta sesinizin bile çıkmamasına sebep olurlar. O anlardan birinde olsam da dik durmak zorundaydım, en küçük umutsuzluğu hissettirdiğim anda bu halk da umudunu kaybederdi. 

Elbette bu soruyu bekliyordum, sormakta bir o kadar da haklılardı... 

Ancak yapacağım şey de belliydi, kapılarda nöbet tutacak kişiler ayarlayacaktım.

''Girişte nöbet tutacak kişiler ayarlayacağız, bu kişiler savaşmayı ve silah kullanmayı bilen, hatta mümkünse eskiden muhafız olan kişilerden seçilecek. Yüz kişi seçmek ideal olur diye düşünüyorum.''

Halk bir süre kendi arasında fısıldayarak konuşmaya başladı, çoğunluk onaylayan mırıltılar çıkarırken bakışlarım Mars'a kaydı. Bana güven verircesine bakıyordu ve bu o an bana gerçekten iyi gelmişti. 

Onun bana neden yardım ettiğini de bilmiyordum, bir yabancı neden başka bir yabancıya yardım eder ki? Bu sorunun cevabını alana kadar ona tabii ki güvenemezdim...

Bir yanda da Magnus vardı, onu da kurtarmam gerekiyordu çok geç olmadan.

Fedakarlık, uğruna insanın kendini ateşe bile atabileceği bir kumardı ve Magnus ilk defa kendi hayatıyla benim uğruma kumar oynamıştı. Şuan yaşıyor muydu? Yoksa ibret olsun diye çoktan İra meydanına leşini koymuşlar mıydı? 

Aklımdaki düşünceleri bir kenara atıp yoluma devam etmem ve öncelikle nöbet tutacak askerleri belirlememiz gerekiyordu.

Sessiz olmaları için bir el işareti yapıp konuşmama devam ettim.

''İlk önce nöbet tutmak isteyen kişiler dağıtılan kağıtlara ismini ve ne meslekle uğraştığını yazsın. Kafanızda bir sürü soru işareti olduğunu biliyorum, merak etmeyin her şeyi düzelteceğim. Biliyorsunuz ki krallığımızda 23 ayrı şato bulunuyor ve hepsinin odaları boş, sizleri evleriniz onarılana kadar oralara yerleştireceğiz.''

Derin bir nefes alıp konuşmama devam ettim.

''Evler ve sokaklar yaşanabilir hale geldiğinde ise hepinizi aile üyesi sayınıza göre evlere yerleştireceğiz.''

**

Magnus'dan

''Kimsenin yüzünü dahi görmediği kral Victor Magnus Odium ha?''

İra kralının alaylı ve bana inanmadığı açık açık belli olan sözlerine karşılık sadece hafif bi sırıtış belirmişti yüzümde. Merak etmeyin kral Trajan, bu işin sonunda siz de ölü olacağınız ve ben cehennemi tek başıma yöneteceğim için, şu anlık bu hareketinizi bağışlıyorum.

''Senin Odium kralı olduğuna nasıl inanalım? ''

''Bildiğim şeyleri anlatınca inanmamak sizin için sadece aptallık olacak.''

Sözlerimle yüzündeki alaylı ifade bozulmuş ve yerini sinirli bir ifade almıştı. Yüzünün değişmesiyle boynuma yapışıp beni tehdit etmeye başlaması bir olmuştu ve işte bu da onu bağışlamayacağım ilk hareketiydi.

''Sen, kim olursan ol benimle bu şekilde konuşma hakkına sahip değilsin. Ya bildiklerini anlatırsın, ya da kim olduğun umurumda olmaz seni şuracıkta idam ederim.''

Tek tek ve tehditkar bir sesle söylediği cümleler daha çok keyiflenmeme sebep olurken gülüşümü tutamadım. Boğazımdaki eller nefes almamı engellerken Trajan'ın bilmediği şey bacağımda saklı olan bıçağı çoktan onun karnına dayalı olarak tutuyor olmamdı.

***

İlk işim halkın karnını doyurmak olurken düşündüğüm tek şey buranın çok güzel bir yer olacağı ve şu anki haliyle bile öyle olduğuydu.

Saraydaki kütüphaneye gelmiş ve arşivleri karıştırırken denk geldiğim isimle duraklamam ve kafamda bazı şüphelerin oluşması bir olmuştu.

Tam o anda belimi tutan eller ile odağım o noktadan kaydı, direkt olarak savunma moduna geçerek belimdeki iki eli de tersine çevirip hafif bir burkulma yaşamasına sebep oldum, bu sırada elimdeki kitap yeri boylarken direkt olarak arkama dönmüş ve kolumdaki hançerlerden birini kendi önümde siper etmiştim.

Ancak gördüğüm kişiyle hançeri sıkı sıkıya tutan elim gevşemişti. Mars. Şuan önümde az önce hafif incinmesine sebep olduğum ellerini tutuyor ve acı çeken sesler çıkarıyordu.

''Sakin ol, bak ben Mars hani sana yardım eden. Yardımlarım karşılığı böyle bi tepki almak üzdü açıkçası...'' Alınmış gibi yapması gülmeme sebep oldu. Elimdeki hançeri geri kolumdaki yerine koyarken hala gülüyordum.

''Deli misin az kalsın öldürecektim seni!''

''İnan bilseydim öyle bir şey yapmazdım.'' Hala ellerini ovuştururken konuşmasına devam etti. ''Sende de ne güç varmış be kızım, kolumu kırıyordun!''

''Ver elini bakayım bir şey olmuş mu.'' Ellerini bana doğru uzattıktan sonra kırık veya incinmiş bir yer var mı diye kontrol etmeye başladım. Görünürde bir kırık varmış gibi görünmüyordu ve bu çok garipti, çünkü ben bir melezdim. Yani şeytan ve meleğin çocuğu, bir ilahi varlıktım. O ise benim uyguladığım güçten etkilenmemişti bile. Bu da kafamdaki şüphelerin bazılarını doğrulamış oldu. Yine de kafamı kaldırıp ona bakmadan önce konuşmaya başladım.

''Tamam bir sorun yok, amma da abarttın.'' Kelimeler ağzımdan çıkarken sonlara doğru sesim kısılmıştı, çok yakındık ve bunu kafamı kaldırınca onun zaten beni izleyen gözlerine bakınca anlamıştım. Sesimin değişmesi, işte bu kötüydü ve bir daha bunun olmasına izin vermeyecektim. Benim güçsüzlüğe ve zaaflara karşı düşmanlığım vardı.

Yavaşça hala tutmakta olduğum elini bırakıp iki adım geriledim.

''Görünürde bir sorun yok, acısı da geçer herhalde birazdan.'' Arkamı dönüp kütüphanenin arşiv bölümünden çıkmıştım ve arkamdan gelen ayak seslerini çok net duyuyordum.

Kolumdan tutulmam ile arkamı döndüm ve Mars'a baktım. Kolumu sertçe geri çekmeyi ihmal etmemiştim. Çok klişe bir an yaşanıyordu ve ben klişeleri sevmezdim. 

''Neden bir anda sert davrandın, yanlış bir şey mi yaptım Vera?''

''Hayır.''

Kafası karışmış ve hafif huzursuz bakışlarına daha fazla maruz kalmamak için tekrardan arkamı döndüm ve onu orada bırakıp kütüphaneden de çıktım.

İçimdeki bir his ise beni daha çok rahatsız etmişti.

Tekrardan peşimden gelip beni durdurmasını istiyordu o his.

Ama benim duygulara ve zaaflara ayıracak vaktim yoktu. Arşivdeki kitapları karıştırırken Karanlığın Meleği, Tenebris hakkında ilgi çekici bir bilgi bulmuştum.

Tenebris'e ulaşmanın 9 aşaması olduğu söyleniyordu. Ve garip olan ise kitabın yazılma tarihinin ailemin kaybolduğu gün ile aynı olmasıydı.

23 Ekim, 230. Luna yılı ve Sanguis ayı...

Cehennemde zamanların hesaplanması ve takvim olayları dünyayla benzer olsa da farklı işliyordu. 

12 tane yıl ismi ve 12 tane ay vardı.

***

Biraz daha kısa bir bölüm oldu çünkü bu aralar fazla müsait değilim özür dilerim <3


You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Aug 24, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

KARANLIĞIN MELEĞİ - VARİS (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now