gece vaktinde kediler

1K 138 34
                                    

şaşkın bakışlarla baktığı gözlerinin yerini alan memnun ifadeyle kucağına atlayan minik tüy yumağının kabarık tüylerini okşadı. hava epey soğuktu, üşümüş olmalıydı. veya kendisi üşümüştü de bu kar gibi bembeyaz olan sevimli kedi onu ısıtmak için gelmişti resmen. kedinin bacaklarına temas ettiği yerler sımsıcacık olmuş, vücudunun diğer kısımlarını kıskandırırcasına 'ah sonunda ısındım!' diyordu.

bitmeyen saniyeler, geçmeyen zaman. bu yetmezmiş gibi bir de bekletilmesine sinirleniyordu ancak kucağındaki sevimli kedi bu siniri anında alıp götürmüştü.

hava epey soğuk olduğu gibi karanlıktı da. kışın okula gitmeyi bu yüzden seviyordu işte. akşamın o karanlığında eve dönerken dinlediği şarkılar ona şifa gibi geliyordu, huzur veriyordu. karanlığın verdiği bu huzuru aydınlık bir türlü veremiyordu.

öylesine dalmıştı ki karanlığın huzuruna, hafifçe kendisine doğru yaklaşan adım seslerini hiç fark bile edememişti. kucağındaki kedinin tüyleri öyle yumuşacıktı ki onunla saatlerce burada kalıp sevebilirdi.

telefonundan çalan kısık sesli müziğe karşın yine de dibine kadar gelmiş olan çocuğu fark edemedi.

"epey dalmışsın sen de."

gelen ses ile anlık ürkmüş ancak hemen toparlamıştı.

kucağındaki kedinin kafasını tam sevecekken karşısındaki çocuğun elini sağ elinin bileğinde buldu. hem elinden çekiştiriyor hem de kafasıyla 'hadi gidelim.' diye işaret ediyordu. "yah- kang taehyun, kediyi düşüreceksin! aptal mısın! hem buz gibi ellerin, dondum."

ne kadar bırakmak istemese de zorla kurtardığı eliyle kediyi kucağından kaldırmak zorunda kalmıştı. kedi bıraktığı anda miyavlamış bacaklarının arasına dolanmıştı.

"yok olmayacak böyle, taehyun ben bunu eve götürüyorum."

taehyun hiçbir şey demeyerek beomgyu'nun kediden ayrılmasını bekledi. beomgyu kediyi bir süre daha sevdikten sonra ancak ayrılabildi kediden.

taehyun gülerekten konuştu, "cidden eve götüreceksin sandım bir an." beomgyu inatlaşarak, "sana ne, kang taehyun." sinirlendirmek amacıyla adını bastırarak söylemişti.

adımlarını tarhyun ile eş zamanlı ataraktan konuştu. "hem ne diye geç kaldın? yirmi dakikadır seni bekliyorum burada. hemen gelirim demiştin ama gelmedin. okul bile dağıldı ben şu soğukta seni bekledim yirmi dakika bo-"

ağzına kapanan el ile afallamış ve adımlarını durdurmuştu. sarışın bıkkınlıkla konuştu, "tanrı aşkına biraz susar mısın."

kaşlarını çatıp yanıtladı. uzun dalgalı perçemlerini elleriyle düzelterekten, "susmayacağım. üstelik elin aşırı soğuk, dokunma bana."

gerçekten de anlaşacak gibi değillerdi. tamamen zıt kutuplardı ve bu iki zıt kutubun birbirini çekeceği falan yoktu.

öğretmenlerden birisi taehyun'u çıkışta yanına gelmesi için çağırıp sonra da bir süre tutmuştu. okula gelir gelmez başına üşüşen ödevlerden nefret etmişti taehyun. bu muydu yani hoş geldin deme yolları?

otobüs durağına sonunda vardıklarında beomgyu oflayarak oturdu. "dondum yemin ederim. dua et de çabuk gelsin taehyun."

"ben ne diye dua ediyorum?"

beomgyu gözlerini devirip konuştu. "saat altı olmak üzere, gelir birazdan sanırım."

bir süre sessizce beklediler. bu süre zarfında ikisi de bıkkınlıkla oturmuştu. sessizliği bozan yavru bir kedinin miyavlaması oldu. bu sefer de simsiyah yavru bir kedi beomgyu'nun ayağının dibinde bitivermişti.

taehyun şaşkınca konuştu. "kedi mıknatısı gibisin resmen!"

beomgyu yavru kediyi kucağına alıp sevmeye başladı. "çok sevimli! taehyun şuna bak, sevsene sen de." beomgyu karşısındaki düşmanı da olsa kedi gördüm mü anında yumuşayıveriyordu. kendisini mutlu eden şeylerden birisiydi kediler.

elinin tersi ile kafasını birazcık sevdi taehyun, "kedilere alerjim var. gelecekte kedimiz olamaz üzgünüm beomgyu, tek kedi oluruz biz de." diyerek göz kırpıp dalga geçti beomgyu ile. beomgyu sinirden kızardı ve taehyun'un omzuna bir yumruk geçirdi. "taehyun! kaşınıyorsun cidden! korkunç olurdu, sus." 'taehyun' derken sesi çatlamış; ince, tiz bir ses çıkarmıştı. taehyun ise onun bu haline gülmekten kendini alamamıştı. beomgyu başını ellerinin arasına alıp ağlar gibi sesler çıkardı. o sırada otobüs geldiğinde beomgyu yavru kediyi bıraktığı için mutsuzlukla kediye baktı. "görüşürüz sevimli kedicik."

otobüsün pek kalabalık olmaması onları mutlu etti. en arkada iki boş koltuk vardı, ikisi de oraya oturdular. beomgyu çoktan yerleştiği yerde mayışmıştı bile. "aşırı üşüdüm gerçekten. sen üşümüyor musun?" taehyun kafasını olumsuz anlamda sallayarak yanıtladı. "pek değil."

ortamın sessizliği ikisinin de uykusunu getirmiş olmalı ki esnemeye başlamışlardı. beomgyu bir süre dışarıyı izledi, sonra elini montunun cebine atıp cebinden kulaklıklarını çıkardı.

taehyun bir süre ne yaptığını izledi. sonrasında tam önüne döneceği sırada kendisine uzatılan kulaklığa baktı bir süre, geri çevirmedi. kulaklığı taktığında gelen tanıdık melodiyle kaşlarının havalanmasına engel olamadı.

bir süre şarkıyı dinlediler. sonra beomgyu kısık bir ses ile eşlik etti. "if you walk out that door in disgust," şarkı ile eş zamanlı olarak devam etti, "i guess there's nothing more to discuss."

taehyun bir süre onun parlak gözlerine baktıktan sonra ona katıldı. "birds don't sing," beomgyu onun eşlik etmesine şaşıraraktan kaşları havalandı.

"they just fall from the sky."

beomgyu, taehyun ile aynı anda gülümsedi. "girls don't call, and they never tell you why."

beomgyu epey neşelenmişti. sinirlerini bozan çocuğun onu neşelendirmesini asla beklemiyordu ancak olmuştu işte.
"that's just how they say goodbye."

"goodbye."

-

bunu da attim gecis bolumu gibi bir sey oldu hadi bakalim

birer aptal var, taegyu.Where stories live. Discover now